Avrupa Birliği’nin etki raporu ve müzakere çerçeve belgesinde yer alan, Fırat ve Dicle suları ile bölgedeki barajlar ve GAP’ın uluslararası yönetime devredilmesi ifadeleri üzerine, gözler Türkiye’nin su varlığına çevrildi.
Ankara Ticaret Odası (ATO), dünyadaki hızlı nüfus artışı nedeniyle miktarı giderek azalan ve petrolden daha değerli hale gelen su konusunu masaya yatırdı
TÜRKİYE SU ZENGİNİ DEĞİL
ATO’nun Birleşmiş Milletler, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine dayanarak hazırladığı “Su Raporu”, Türkiye’nin sanıldığı gibi “su zengini olmadığını” ortaya koydu.
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “Gelecek İçin Tatlı Su 2003” raporuna göre, Türkiye 2025 yılında ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya kalabilir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün verileri de Birleşmiş Milletler’in raporunu doğruluyor. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yıllık 1.642 metreküp olan Türkiye, uluslararası ölçütlere göre “su sıkıntısı çeken ülkeler” kategorisine giriyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü 2030 yılında Türkiye’nin nüfusunun 100 milyon olacağını tahmin ediyor. 2030’da kişi başına yıllık su miktarının 1.000 metreküpün altına düşmesi ve Türkiye’nin “su fakiri” bir ülke haline gelmesinden endişe ediliyor.
Türkiye’nin yıllık ortalama akarsu potansiyeli 186 milyar metreküp civarında… Ek olarak 10 milyar metreküp de yeraltı suyu bulunuyor. Türkiye 186 milyar metreküp suyun ancak 95 milyar metreküpünü tüketim için kullanabiliyor.
ORTADOĞU SU SAVAŞLARINA GEBE
Rapora göre, dünyanın su bakımından en sorunlu bölgesi “petrol zengini” olan Ortadoğu… Ortadoğu, dünya nüfusunun yüzde 5’ini barındırıyor. Ancak dünyadaki temiz su kaynaklarının sadece yüzde 1’i bu bölgede bulunuyor. Üstelik bu kaynağın yüzde 90’ı sınır aşan sulardan oluşuyor.
Birleşmiş Milletler, “Gelecek İçin Tatlı Su 2003” raporunda, 2040 yılında Ortadoğu’da “su savaşları” yaşanabileceği uyarısında bulunuyor. Ortadoğu’nun su kaynaklarını elinde tutan Türkiye ise çatışmanın tam odağında yer alıyor.
AB VE ORTADOĞU’NUN GÖZÜ SUYUMUZDATürkiye’nin su ihtiyacının yüzde 28.5’ini Fırat, Dicle ve Asi Nehri karşılıyor. Fırat ve Dicle, Türkiye’den doğup Irak ve Suriye’den geçerek İran Körfezi’ne dökülüyor. Asi Nehri ise Lübnan’dan doğup Suriye’den geçtikten sonra Türkiye’ye giriyor. Ortadoğu için Türkiye’nin suyu petrol kadar değerli… Su yüzünden Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerimiz diken üstünde… 35 bin insanın ölümüne ve 100 milyar dolarlık ekonomik kayba neden olan PKK terörünün bölge ülkeleri tarafından desteklenmesinin en önemli nedenlerinden biri de Türkiye’nin su kaynakları…Türkiye’nin GAP Projesi ile Fırat ve Dicle’yi kullanma seviyesinin artacak olması Suriye ve Irak’ı kaygılandırıyor. GAP kapsamında, 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1.7 milyon hektarlık sulama sistemleri yapımı öngörülüyor. Yapımına 35 yıl önce başlanan projede, bugüne kadar 13 baraj, 7 hidroelektrik santrali tamamlandı. Sulama projelerinin ise yüzde 13’ü gerçekleştirilerek 222 bin hektar alan sulamaya açıldı. GAP tamamlandığında Türkiye Fırat ve Dicle’nin yüzde 29’unu kontrol altına alacak.Dicle üzerinde yapılan baraj ve sulama projelerinden Suriye’nin, Fırat üzerinde yapılan projelerden de Irak’ın etkilenmesi, bu ülkelerle çatışma ihtimalini gündemde tutuyor.
Fırat sularının yüzde 98’i Türkiye’den kaynaklanıyor. Suriye’nin Fırat’a su katkısı çok az… Irak’ın ise hiç yok.
Türkiye’nin Dicle’ye su katkısı yüzde 40, Irak’ın su katkısı yüzde 60… Dicle, Türkiye’den çıktıktan sonra, Irak’a girmeden, 50-60 kilometre boyunca, Türkiye ile Suriye arasında sınır oluşturuyor. Bu kıyıda Dicle’den yararlanma imkanını elde eden Suriye’nin Dicle’ye su katkısı hiç yok.
FIRAT, DİCLE VE ASİ NEHRİ İLE İLGİLİ HUKUKİ DÜZENLEMELER
Fırat ve Dicle nehirleri ile ilgili olarak Türkiye’nin yükümlülük altına girdiği ilk antlaşma Lozan Barış Anlaşması…. Anlaşma, Türkiye’nin çıkar ve haklarını koruyor.1946, 1947, 1976 ve 1987 yıllarında imzalanan anlaşma ve protokollerde, Türkiye’nin Dicle ve Fırat’tan endüstriyel ve tarımsal amaçla yararlanmasını engelleyen ve Türkiye’yi yükümlülük altında bırakan hükümler bulunmuyor. Herhangi bir ihtilafta, tarafların eşit oranlarda temsil edilmesini öngörüyor. Türkiye suyun hakkaniyet ölçüsünden paylaşılması için hukuki düzenlemelere sadık kalıyor.
Türkiye, Fırat ve Dicle’yi “sınır aşan sular” olarak kabul ederken Suriye ve Irak, “uluslararası sular” olduğunu öne sürerek Türkiye’nin haklarını kısıtlamaya çalışıyor.
Asi Nehri ile ilgili olarak 1939’da Türkiye ile Suriye arasında bir protokol imzalandı ve tarafların Asi Nehri’nden “eşitlik” ilkesine göre yararlanması hükme bağlandı. Ancak, Suriye bu protokole uymuyor.
30 GÖRÜŞME YAPILDI, SORUN ÇÖZÜLEMEDİ
Türkiye, Irak ve Suriye arasında su konusundaki uyuşmazlığa çözüm bulmak üzere 1980 yılında “Ortak Teknik Komite” oluşturuldu. 30’a yakın görüşme yapılmasına rağmen sonuç alınamadı. Türkiye bu görüşmelerde, su ve toprak kaynaklarının envaterinin çıkarılması, hangi tarımsal projelerin nerelerde ve hangi sulama koşullarıyla en rasyonel biçimde uygulanabileceğinin belirlenmesi şeklinde üç aşamalı bir plan sundu.
Irak ve Suriye bu plana karşı geldi ancak bir alternatif de sunamadı. Türkiye’nin inşa ettiği barajlarla suyun güneye doğru akmasına neden olduğunu öne süren Suriye, 12 Haziran 2005’de 1993 yılında askıya alınan üçlü görüşmelerin yeniden başlaması için çağrıda bulundu.
TÜRKİYE’NİN SU YATIRIMLARI ENGELLENİYOR
Suriye ve Irak’ın uluslararası platformda öne sürdüğü haksız tezler Türkiye’nin yatırımlarına engel oluyor. Türkiye’nin Dicle Nehri üzerinde yapmayı planladığı Ilısu Barajı için anlaşma yoluna gittiği İngiliz Şirketi Balfour Beatty, İngiliz Hükümeti’nin uyarısı ve uluslararası örgütlerin itirazları sonucu vazgeçti. Bu itirazların haklı bölümünü tarihi Hasankeyf’in sular altında kalacak olması oluşturuyor. Ancak asıl itiraz nedeni, Dicle’nin uluslararası su olarak görülmesi nedeniyle gelecekte ihtilaf çıkacağı ve İngiltere’nin de taraf olmuş sayılacağı… .
GAP’I GECİKTİRMEK İÇİN İTALYAN ŞİRKETE RÜŞVET VERDİLERTürkiye’nin altındaki ülkelerden birinin, 1980’li yıllarda, GAP’ın ilk barajı olan Karakaya’nın geciktirilmesi için yapımcı İtalyan firmaya rüşvet verdiği ortaya çıktı. Rüşvet skandalını, Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar ve Kaçakçılık Dairesi Eski Başkanı Atilla Aytek ortaya çıkardı. 19 Şubat 2002 tarihli Sabah Gazete’sinin haberine göre, Karakaya Barajı’nı yapan şirketin mühendisi, bir yemekte, Aytek’in Türk olduğunu bilmeden, inşaatın 5 yıl geciktirilmesi karşılığında, Türkiye’nin altındaki bir ülkeden rüşvet aldıklarını anlattı. Aytek, bir raporla durumu yetkililere bildirdi. Yapılan araştırma sonucunda rüşvet olayı ortaya çıkınca İtalyan firmasıyla yapılan anlaşma iptal edildi
BARIŞ SUYU PROJESİ’Nİ DE ENGELLEDİLER
Türkiye, Irak ve Suriye ile su sorununu çözmek amacıyla 1988 yılında Barış Suyu Projesi’ni gündeme getirdi. Proje, toplam kapasiteleri 16 milyon metreküp olan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden günde 6 milyon metreküp suyun Ortadoğu’ya akıtılmasını sağlamaya yönelikti.
Bu projede iki boru hattı öngörülmekteydi. Birinci boru hattı 2.900 kilometre uzunluğunda olacaktı ve Suriye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’a günde 2.500 metreküp içme suyu taşınmasını sağlayacaktı. İkinci boru hattı ise 2.700 kilometre olacak, Suriye, Filistin, İsrail, Ürdün yolu ile Suudi Arabistan’a su taşıyacaktı. Her iki proje 1988 yılı fiyatlarıyla yılda 2.2 milyar metreküplük içme suyu teminini öngörmekteydi ve toplam maliyeti 19 milyar dolar olacaktı.
Ancak İsrail’in de kapsama alınması ve vanaların Türkiye’nin elinde bulunacak olması nedeniyle Arap ülkeleri projeye itiraz ettiler.
TÜRKİYE SU KONUSUNDA NE YAPMALI?
Türkiye, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını çok iyi değerlendirmek ve korumak zorundadır. GAP Projesi’nin başarısını artırmak ve kaynağı verimli olarak kullanmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
Su kaynaklarının korunması ve kullanımında disiplinler arasında sıkı bir işbirliği sağlanmalıdır.
Bölgede su nedeniyle yaşanma ihtimali bulunan savaşı önlemek için Türkiye’nin başını çekeceği bir organizasyona ihtiyaç vardır.
Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır. Aksi takdirde bölgenin su sorununa çözüm adı altında dayatmacı politikalara maruz kalması kaçınılmazdır.
Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların düzenlenmesinde inisiyatifi elinde bulundurmalıdır.
Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek, uluslararası platformda ve BM çerçevesinde kendi lehine uluslararası kamuoyu yaratmalıdır.
AYGÜN: AB SUYUMUZU BULANDIRMAK İSTİYOR
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, Türkiye’nin su varlığıyla sadece Ortadoğu ülkelerinin değil, Avrupa Birliği’nin de ilgilendiğini belirterek, “Avrupa Birliği, Ortadoğu’da suyun vanasını elinde tutmayı planlıyor” dedi. Etki Raporu’nda ve Müzakere Çerçeve Belgesi’nde AB’nin niyetini satır aralarına gizlediğini belirten Aygün, şöyle devam etti: “Avrupa Birliği, iki belgede de, Fırat ve Dicle suları ile bölgedeki barajlar ve GAP’ın uluslararası yönetime bırakılmasını istiyor. Bunun anlamı şudur: Avrupa Birliği suyun başına geçmek ve suyumuzu bulandırmak istiyor. 9 Kasım’da açıklanacak İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi’nde bu konu şart olarak önümüze getirilebilir. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin su politikalarında söz sahibi olması kabul edilemez.”
Hiçbir üye ülkenin barajlarının ve su kaynaklarının uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmediğini vurgulayan Aygün, “Etki Raporu’na ve müzakere çerçeve belgesine bu maddenin konulması, AB’nin komşularımızla aramızdaki su sorununa müdahil olacağını gösteriyor. Fırat ve Dicle sularını, ulusal egemenliğimizi hiçe sayarak, uluslararası bir komisyona terkedemeyiz” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.