• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İzmir 19 °C

Türkiye Avrupa'nın Çöplüğü mü?

Türkiye Avrupa'nın Çöplüğü mü?
Bir başka nokta ise 'gemi sökümü' konusu. Gemi sökümüyle toksit maddelerin ne ilgisi var diye soracak olursanız, özellikle 20 yaşından daha yaşlı gemiler ki (zaten sökülen gemiler hep 20 yaşın üzerindeki gemiler) bunlar ömürlerini tamamlamış gemilerdir. H

Türkiye Avrupa'nın Çöplüğü Olmasın

Greenpeace Akdeniz Basın ve İletişim Sorumlusu Ertan Keskinsoy oldu. Keskinsoy'la Greenpeace'in çalışmalarını, dünyadaki ve Türkiye'deki çevre sorunlarını konuştuk.

Greenpeace kaç yılında kuruldu ve kuruluş amacı neydi?

Ertan Keskinsoy: Greenpeace 1971'de ABD'nin Alaska'nın doğusunda yaptığı nükleer denemelere karşı Kanada'dan denize açılan bir avuç insanın çabasıyla doğdu. Bu insanlar, söz konusu nükleer denemeleri engellemek için bir tekne kiralayıp denemenin yapılacağı alana açıldılar. Amaç basitti: "Biz bu alanlda bulunursak onlar bu denemeleri yapamazlar, çünkü bu denemelerin yapılması, bizim ölümümüz demek olacak. Bizi göz göre göre öldüremeyeceklerine göre, bu denemeleri engelleriz." Bu şiddetsiz direniş geleneği, örgütün en önemli geleneklerinden biridir.

Greenpeace dünyada kaç ülkede faaliyet göstermektedir?

Ertan Keskinsoy: Greenpeace'in şu anda 24 ulusal ve 4 bölgesel ofisi ve bu ofislerin yaptığı çalışmaları olanaklı kılan 101 ülkede 2 milyon 900 bin destekçisi var.

Greenpeace nasıl çalışmalar yapıyor?

Ertan Keskinsoy: Greenpeace'in çalışma yöntemi biraz ilginç. Diğer çevresel örgütlerden daha farklı. Kampanyalar diyoruz biz yaptığımız çalışmalara. Kampanyalarda bir konuyu ele alıyoruz. Bu konuyu en az bir yıl süren bir araştırma safhasından geçiriyoruz. Bilimsel araştırmalar, analizler, raporlar gibi üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili entellektüel birikimi topladıktan sonra da klasik Greenpeace tarzında çalışmalara başlıyoruz. Bu kampanyalar, 10-15 yıl o konuda gerçek bir kazanım elde edinceye kadar sürecek çalışmaları gerektiriyor.

Türkiye'de şu anda hangi çalışmaları yürütüyorsunuz?

Ertan Keskinsoy: 3 temel çalışma alanımız var. Birincisi enerji konusu. Türkiye'nin şu anda en çok gündeminde olan konu bu. Temiz enerji seçeneklerine yönelinmesi ve çöp teknolojilerden Türkiye'nin bir şekilde kurtarılması ve arındırılması konusunda Greenpeace çalışmalarını sürdürüyor.

Bu kampanyanın alt başlıkları da var: İklim değişimi konusunda Greenpeace uzun süreden beri çalışıyor. Kamuoyunun dikkatini bu yöne çekmeye başardık. Kamuoyu artık bu konuda bilgi olmasa da ilgi sahibi oldu. İklim değişiminin başlıca nedeni dünyada fosil yakıtlarının kullanılmasıdır. Fosil yakıtların azaltılıp doğal seçeneklere yönelinmesi için de Greenpeace çalışmalarını sürdürüyor. Bu doğal seçeneklere biz genel başlık olarak 'temiz enerji' diyoruz. 'Bu temiz enerji kaynakları neler?' diye sorulacak olursa; rüzgar, güneş, jeotermal ve su gibi seçenekler bizim karşımıza çıkıyor. Bunların kullanılması ve fosil yakıtların terk edilmesi Türkiye'de Greenpeace'in sürdürdüğü bir diğer çalışma.

AKP hükümetiyle yeniden gündeme gelen Nükleer Enerji'ye Greenpeace kayıtsız ve şartsız karşıdır. Bunun temiz bir teknoloji olmadığını savunuyoruz. Bunun en büyük örnekleri Çernobil'de görüldü. Bizim ülkemiz bundan etkilendi ve etkileri günümüzde halen sürüyor. Hele Türkiye'deki yönetim anlayışı içinde Türkiye'de bir nükleer santral yapmak kesinlikle intihar olur. Buna karşılık çalışmalarımız devam edecek.

Kampanyaların bir bölümü de toksit maddeler üzerine. Toksit madde ne demek?

Ertan Keskinsoy: Endüstrileşme süreciyle birlikte insanoğlunun bulduğu ve piyasa soktuğu birçok kimyasal madde kullanılmaya başlandı. Ve bunlar özellikle geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında inanılmaz derecede arttı. Şu anda Avrupa Birliği yeni bir yönetmelik hazırlıyor ve onların kayıt altına alabildikleri 300 bin kimyasal madde var. İnanılmaz bir rakam. Bu 300 bin kimyasalın piyasaya sunuluş sürecinde, bu kimyasal maddelerin insan sağlığına, çevre sağlığına etkileri, ne gibi sonuçlar doğuracakları hiçbir şekilde araştırılmamış. Bu yüzyıllık bir rezalet. Greenpeace'in çalışmasında bu maddelerin zararlı olup olmadığı araştırılıyor. Zararlı olan toksit maddelerin üretim ve tüketim süreçlerinden çıkarılmasına çalışılıyor. Doğanın çözemediği, aslında doğa ile hiçbir ilgisi olmayan, doğada atık olarak bulunan yüzyıllarca, binyıllarca bulunan maddelerin üretim süreçlerinde, ambalajlarda kullanılmaması gibi bir çalışma yürütüyoruz.

Toksit maddeler konusunda Türkiye'nin en çok mustarip olduğu noktalardan biri 'atık transfer ülkesi' olması. İtalya üretim sürecinde toksit maddeler kullanıyor. İtalya çıkan toksit maddeleri varillere dolduruyor, 3 bin varili sonra Karadeniz'e boşaltıyor. Varilerden 267 tanesi 1986-88 yılları arasında denizden kıyıya vurdu ve bunlar Samsun ve Sinop'ta iki depoya koyuldu ve orada hala bekletiliyor. 17-18 yıl oldu. Çok büyük bir skandal. Türkiye bir çöplük olarak kullanılıyor.

Bir başka örnek de İskenderun'da. Atık taşıyan bir gemi gelip, atıklarını Türkiye'ye taşıdı. Uluslararası yasalara aykırı olmasına rağmen, Türkiye'de siyasi iradeyi gösteremediği için gemi battı.

Bir başka nokta ise 'gemi sökümü' konusu. Gemi sökümüyle toksit maddelerin ne ilgisi var diye soracak olursanız, özellikle 20 yaşından daha yaşlı gemiler ki (zaten sökülen gemiler hep 20 yaşın üzerindeki gemiler) bunlar ömürlerini tamamlamış gemilerdir. Hindistan, Bangladeş, Çin ve Türkiye'ye geliyorlar.

Neden buralara geliyorlar da kendi ülkelerinde, Avrupa'da sökülmüyorlar?

Ertan Keskinsoy: Birincisi iş gücü. İkincisi bu maddelerin sökümü sırasında o dönemde kullanılmış aspest gibi, PCV boya türevleri gibi muhtelif toksit maddeler ortaya çıkıyor. Ve bütün civarı ve insan sağlığını etkiliyor. Hiçbir ülke kendi işçisini aspest soluyarak öldürmek istemiyor. Bu durumda gemilerini Türkiye'ye gönderiyorlar, böylece atıkları da Türkiye'de kalıyor.

Türkiye'de bu şekilde kaç gemi sökülüyor?

Ertan Keskinsoy: Türkiye'de şu anda 100 bu sayı. Ama bu sayının devasa bir oranda artması bekleniyor. Çünkü 5 Nisan 2005 tarihi itibariyle Avrupa Birliği'nin çıkardığı bir yönetmelik gereği artık tek cidarlı petrol tankerleri kullanılmayacak. Geminin dış kaportasına cidar deniliyor. Petrol tankeri tek cidarlı olduğunda, bir kaza sırasında sızıntı olasılığı çok büyük oranda artıyor. Bunun üzerine Avrupa Birliği böyle bir yönetmelik hazırladı ve bu gemiler artık kaldırılmalı dedi. Ama kaldırılacak gemilerin ne yapılacağını söylemedi. 8 Aralık günü Avrupa Birliği temsilciliği önünde bir eylem yaptık. Ve gemi söküm olayına da çevresel bir yaklaşım getirmelerini istedik.

Nükleer konusunda da, toksit konusunda da Türkiye bir çöplük olarak kullanılıyor. Sadece atık gönderilmesi değil, ömrü dolmuş teknolojilerin de gönderilmesi konusunda Türkiye gerçekten her türlü saldırıya açık bir ülke.

Türkiye sadece çöplük olarak mı kullanılıyor? Kendi üretiminden kaynaklanan çöpleri yok mu?

Ertan Keskinsoy: Tabi var. Türkiye'de hala sağlıklı bir düzenleme yok. Herşeyden önce en temel olarak Türkiye'de yapılması gereken şey, kullanılan kimyasal maddelerin envanterinin çıkarılması.. Hangi ilde ne kullanılıyor? Hangi fabrikalar neyi kullanıyor? Bunların bölgelere dağılımı nasıl? Bunun envanteri yok. Çevre Bakanlığı bu envanteri hazırlamakla sorumlu. Bunu hazırlamak için Avrupa Birliği'nden fonlar da alındı. Ama halen bu fonların gereği yerine getirilmedi. Tabi envanterin yayınlanmasıyla iş bitmiyor. Bu envanterin ortaya çıkardığı sorunların çözümü için Çevre Bakanlığı'nın ve ilgili kurumların etkinliğe geçmesi gerekiyor. Türkiye'deki birçok fabrika, (özellikle tekstil ve deri sektöründe bu önemli bir sorun) toksit maddeler kullanıyor ve atık toksit maddeler var. Örneğin Trakya Bölgesi, şu anda felaketin eşiğinde. Hatta felaket sürecine girmiş durumda. Benim kişisel olarak bu saatten sonra Trakya'nın kurtarılıp kurtarılamayacağına dair ciddi şüphelerim var. Eko sistemler ortadan kalkıyor. Nehirlerdeki tüm yaşam bitmek üzere. İnsanlar Ergene'de maske takmadan okula gidemiyorlar. Durum bu kadar vahimken, toksit maddelerin kullanılmasının durdurulması için herhangi bir adım atılmıyor. Dilovası da en çok endüstriyelleşen bölgelerden biri. Ama bu endüstriyelleşmenin onlara neye mal olduğunu biz henüz bilmiyoruz. Tüm Türkiye'de böyle bir tehlike var. Peki tehlike nasıl aşılacak? derseniz, ulusal anlamda yasaların çıkarılıp uygulanması lazım. Türkiye'de yasa çıkarmak bazen tek başına pek bir şey ifade etmiyor.

Toksit maddeler konusunda bir başka nokta da atık sorunu. Ne yazık ki dünyada genel bir anlayış olarak tüketim çılgınlığı aldı başını gidiyor. Bunun hızla durdurulması lazım. Şu ana kadar üretim sürecinden bahsettim ama aslında bu bizim için üretilen malzemeler. Tüketim sürecinde biz de bunlardan doğrudan veya dolaylı olarak etkileniyoruz. Biz de bu tür malları bilinçsizce tüketerek çevre sağlığını olumsuz anlamda etkiliyoruz.

Bu iki kampanya dışında çalışmaya başlayacağımız bir başka konu da nükleer silahsızlanma. 2003 yılı Mart ayında tezkerenin Meclis'te kabul edilmemesiyle birlikte Türkiye ilginç bir dönüm noktası yaşadı. Aslında tezkerenin kabul edilmemesi birkaç milletvekilinin kendi partisine dayalı huysuzluğu değil de, Türkiye'deki genel bir eğilimin göstergesiydi. Bu ülkede insanlar savaş istemiyorlar. Bunun dışında insanlar bölgede nükleer silah da istemiyorlar. Bizim geçen yıl yaptığımız kamuoyu araştırması sonuçlarına göre, kamuoyunun yüzde 70'inden fazlası Türkiye'nin nükleer silahlardan arındırılmış olmasını destekleyeceklerini ifade ettiler. Bu iyi bir gelişme. Çünkü Türkiye'de nükleer silah var. Bugüne kadar yapılmış istatistikler nükleer bombanın bulunduğuna işaret ediyor. Bir ara 16 bomba vardı, bir ara 25 dendi. Yabancı gazetelerin yazdığı sayılar 90 civarında. Çok büyük bir artış gibi gözüküyor. Biz tabiki ne 16, ne 25 ne de 90, ne İncirlik ne de Türkiye’nin başka bir yerinde nükleer silah bulunmasını istiyoruz. Ve bu yıldan itibaren bu doğrultuda çalışmalara başlayacağız.

Sadece İncirlik Üssü'nde mi var?

Ertan Keskinsoy: Sadece İncirlik'te var. İncirlik dışında iki üste daha vardı onlar kaldırıldı. Şu anda İncirlik'te olduğu konusunda kesinlikle bilgi sahibiyiz. Bunlar aslında NATO'ya ait ama burada durum biraz karışık. Nükleer silahlar Amerika'ya ait ama Amerika bunu NATO dışında kullanamıyor. Ama bu yazılı ve teorik olarak böyle. Tabi bu Amerika’nın tutumuna bağlı.

Greenpeace'in yaptığı çalışmalar içinde Türkiye'deki en büyük çevre sorunu nedir?

Ertan Keskinsoy: Zor bir soru. Çünkü hepsinin kendine özgü bir önemi var. Ama en çok aciliyet arz eden konu derseniz, Türkiye'de değil tüm dünyada 'iklim değişikliği'... Çok tehlikeli bir gidişatı var. Şu ana kadar yapılan çalışmalar atmosfer sıcaklığının 2080 yılına kadar 3 derece artacağını gösteriyordu. 3 derecenin üzeri için dünyada kimse çalışmadı. çünkü 3 derecenin üzeri tahayyül ötesinde. 3 derecede bile öyle kötü sonuçlar ortaya çıkıyor ki, 3 derecelik artış sonucu dünyada 2080 yılında 3 milyar insan susuzluk ve açlıkla karşı karşıya gelecek. 250 milyon insan sıtma sorunuyla karşı karşıya kalacak. Milyonlarca insan kıyıları su basmasından etkilenecek. Tarım topraklarının etkileneceğinden, yani bütün gezegenin eko sisteminin değişeceğinden söz ediyoruz. Ve zaman çok yakın. Artık şansımız kalmıyor. Şöyle söyleyeyim, bunun nedeninin artık fosil atıklar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün biz bütün arabalarımızı kullanmayı durdursak, petrolle çalışan herşeyi kapatsak, petrol çıkarmayı durdursak, doğalgaz kullanmasak, bütün karbondioksit salınımını sıfıra indirsek; buna rağmen 50 yıl sonra dünyanın sıcaklığı bir derece artacak. Çünkü atmosfer 50 yıllık basamakla ilerliyor. Bu sorunun ne kadar acil olduğunu ortaya koyuyor. Çok az vakit kaldı radikal, büyük değişikliklerin yapılması için.

Peki Türkiye'de bununla ilgili herhangi bir adım atılıyor mu?

Ertan Keskinsoy: Yok. Ama gündemde bazı maddeler var. Türkiye geçtiğimiz yıl iklim değişikliği çerçeve sözleşmesini imzaladı. Bu Kyoto protokolüne giden bir adım. Türkiye henüz Kyoto'yu imzalamadı. İmzalama gündeminde de yok. Eninde sonunda imzalayacak.

Türkiye'nin Kyoto sözleşmesini imzalaması için neler yapması gerekiyor?

Ertan Keskinsoy: Birincisi fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin indirilmesi gerekiyor. Kyoto protokolünün en önemli mekanizmalarından biri karbon salınımı. Bu salım mekanizması şöyle çalışıyor. Sizin bir ülke olarak bir kotanız bulunuyor. Ülkeler şu kadar karbondioksiti atmosfere salabilirim diyor. Eğer bu kotanın üzerinde karbondioksiti atmosfere salarsanız, bunun için ceza ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bunlar çok yüklü cezalar. Şöyle bir borsa var dünyada. Bir ülke kendi kotasının altında kalmışsa, aradaki boşluğu başka bir ülkeye satabilecek. Ve bunlar çok çok büyük paralara satılıyor. Tabi, Türkiye'nin bunu yapabilmesi çok kolay olmayacak. Geçtiğimiz yıllarda çok büyük doğalgaz anlaşmaları ile bağlandı. Biz Greenpeace olarak doğalgazı geçiş enerjisi olarak görüyoruz.

Türkiye'nin ironik bir durumu da var. Geçtiğimiz yıl ithal kömürle çalışan bir termik santral açtı. Mesela bu santralin kapatılması gerekebilir. Bu santral Türkiye'nin elektrik bölümünün önemli bir kısmını karşılamak üzere açıldı. Türkiye'de elektriğe hiç ihtiyaç yokken, bir önceki hükümet tarafından yapılmış yatırımlar yüzünden açılmak zorunda kalındı. Kyoto protokolünde Türkiye bu anlamda dar boğaza girebilir.

Türkiye'nin alternatif yakıtları da hayata geçirmesi gerekiyor. Bu konuda Türkiye'nin kaydı çok kötü. ‘Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı’ hazır ama aylardır bekliyor. En son Avrupa Birliği'nden Başbakan Erdoğan'a bir uyarı yazısı geldi bu yasanın çıkması için. Türkiye'nin Avrupa Birliği normlarına uyması için de bu yasanın çıkması gerekiyor.

Türkiye'deki rüzgar enerjisi yeterli olabilecek ölçüde mi?

Ertan Keskinsoy: Türkiye'nin teknik potansiyeli rüzgar enerjisi konusunda şu anda kullandığı elektriğin 2.5 katından fazla. Ama tabi hemen ertesi gün rüzgar enerjisine geçelim, herkes yanına rüzgar tribünü diksin diye bir hedefimiz yok. Bu tabiki aşamalı bir geçiş olacaktır. Bu geçiş 2020 yılına kadar Türkiye'nin enerji portföyünün yüzde 20'sinin yenilenebilir enerjiye kaydırılmasından söz ediyoruz. Yani önümüzde 15 yıl var. Bu çok radikal bir istek değil, gerçekleştirilebilir bir istek.  Türkiye rüzgar enerjisi potansiyeli konusunda Almanya'dan sonra Avrupa'nın en büyük ikinci ülkesi.

Türkiye'yi diğer ülkelerden ayıran özellikleri nelerdir? (Çevre ve kirlenme konusunda)

Ertan Keskinsoy: İronik bir durum var. Bir yandan Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini yürütüyoruz. Bir yandan da hala Avrupa'nın çöplüğü olarak kullanılıyoruz. Bu durum tek Türkiye'ye yapılıyor. Çok dikkatli olmak gerek.

Greenpeace'in dünyada ve Türkiye'de yürüttüğü kampanyalar neler?

Ertan Keskinsoy: Greenpeace'in dünyada küresel olarak yürüttüğü ve Türkiye'yi ilgilendiren çalışmalardan bazıları şunlar: Denizlerin korunması, genetiği değiştirilmiş, genleriyle oynanmış organizmaların engellenmesi yine Türkiye için çok önemli. Çünkü Türkiye şu anda açık pazar konumunda. Kontrolsüz bir şekilde giriyorlar ve biz müdahale edemiyoruz. Gerekli yasalar yok, gerekli siyasi irade yok. Biz bunun üzerinde çalışamıyoruz çünkü kaynaklarımız yeterli değil.

Türkiye'de çalışılması gereken bir başka konu da ormanlarımız.

Peki maddi kaynakları nasıl sağlıyorsunuz?

Ertan Keskinsoy: Tamamen bireysel desteklerle. Greenpeace'in diğer çevre örgütlerden farkı, herhangi bir şirketten, hükümetten, kuruluştan veya partiden siyasi destek almıyor. Geriye sadece bireysel destekler kalıyor. Greenpeace'in yıllar önce benimsediği bir sistem bu. Damlaya damlaya göl olur sistemi. Hakikaten oturmuş bir sistem ve çok da iyi çalışıyor. Şu anda dünyada toplam 2 milyon 900 bin destekçi sayısı var. Bu 41 ülkede örgütlü olan bir yapı için iyi bir sayı. Ama Türkiye'de henüz 7 bindeyiz. Ben Türkiye'de sayının artacağını tahmin ediyorum. Bu 7 bin sayısı 25 bin olsa, Türkiye'de genetik kampanyası da açılır, orman kampanyası da açılır. Desteğin bu kadar kısıtlı olduğu ortamda siz de çalışmalarınızı kısıtlı yapmak zorunda kalıyorsunuz.

Sizin yaptığınız eylemler hep çok ses getiriyor. Eylemleriniz çok orijinal. Bu fikirler nasıl doğuyor? Nasıl oluşuyor?

Ertan Keskinsoy: Spesifik bir sistemi yok. Bazen bir kişinin aklına geliyor, 'Şöyle bir şey yapsak nasıl olur?' diye ortaya çıkıyor. Ve bu fikrin üzerinde çalışılıyor. Çok fazla ayrıntı var. Bir kere bir eylem sürecine girdiğiniz zaman ortaya çıkan ayrıntılara inanamazsınız.

'Aklıma bir eylem geldi, hadi gidelim eylem yapalım' diye sistem işlemiyor. Eylem bizim için en son iletişim noktalarından biri. Greenpeace'in şu anda yürüttüğü çalışmalar içinde eylemlerin ne kadar ağırlıklı yer tuttuğunu sorarsanız, beşte bir denilebilir. Diyaloglarla çözümler bulmaya çalışıyoruz. Ama sözün bittiği noktaya gelindiğinde, eğer derdinizi birine açık açık anlatamıyorsanız o zaman gidip eyleminizi yapıyorsunuz. Bu şekilde başka bir baskı unsuru daha ortaya koymuş oluyorsunuz. Bizim eylemlerimizin en büyük özelliği kesinlikle şiddetsiz olması. Şiddetsiz eylem özellikle Türkiye gibi bir ülkede çok önemli. Türkiye'nin her tarafından şiddet fışkırıyor. Böyle bir toplumda birilerinin şiddet karşıtı bir duruş sergilemesi, siyasi kimliğini bu duruş üzerinden tanımlaması çok önemli. Bunun başka örgütlere ve özellikle polise de örnek olduğunu görmeye başladık. Mesela biz son üç eylemde gözaltına alınmadık.

Greenpeace için yöneltilen olumsuz eleştiriler de var? Bunlara nasıl bakıyorsunuz?

Ertan Keskinsoy: Birkaç türde eleştiriye rastlıyoruz. Bu ülkede yaptığımız çalışmaların hemen hepsinde Batı ülkelerini hedef almamıza rağmen, Batı ülkelerinin piyonu deniyor. Nükleer enerjiye karşı olduğumuz için petrol şirketlerinin taşeronu deniyor, petrol şirketlerine karşı çıkınca da nükleer lobinin sözcüsü deniyor. Biz ise yolumuza devam ediyoruz. Bu ülkede yapacak çok iş var ve dayanaksız tartışmalara yanıt vererek kaybedecek zamanımız inanın yok. Hem ne demişler, 'Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz'.

Greenpeace üyesi olmak için ne yapmak gerekir?

Ertan Keskinsoy: Greenpeace'in Türkiye'de 7 bine yakın maddi destekçisi var. Çok küçük miktarlarla maddi destekçi olunabiliyor, biz de tüm çalışmalarımızı bu damlaya damlaya oluşan göl sayesinde yapıyoruz. Bunun için tek yapmanız gereken, bizi aramak ya da e-posta atmak. Bunun dışında, gönüllü desteği, emek desteği vermek isteyenler için kapımız her zaman açık. Bu ülkede çevre mücadelesi vermek kolay değil. Her iki anlamda da desteğe gereksinmemiz var. O yüzden bu röportajı okuyanlara sesleniyorum. Okuduktan sonra yazıyı bir köşeye atmayın, bizi arayın, hem sizi çalışmalarımız hakkında bilgilendirelim, hem de bize çevre dostu bir ülke ve gezegen için omuz verin. (Özlem Ulueren) 

Greenpeace'e üye olmak için:

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • İzmir'in Tarihi2006-06-18 23:26:49
  • SGY, TBMM'den Aynen Geçti2006-06-01 00:23:18
  • TED:”Test Makinaları Yetişiyor”2006-05-16 13:25:10
  • Nisan Ayı İhracat Rakamları2006-05-01 23:09:47
  • Türkiye'nin "Bor Zenginliği"2006-04-01 11:06:43
  • Her Siyah Zeytin İyi Değildir2006-02-12 11:27:06
  • Bebekleri Yüz Üstü Yatırmayın2006-01-29 23:34:17
  • Türkiye’de Mobilya Sektörü2006-01-25 22:07:15
  • Türkiye Zaman Kaybediyor2006-01-02 16:25:28
  • Karın Ağrısına Dikkat2005-11-01 22:41:24
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0533 557 8894