TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ (TED): ” TÜRK EĞİTİMİ OKUL ÖNCESİNDEN EN ÜST DÜZEYE KADAR BİLGİYE ERİŞİM, BİLGİYİ ÖZÜMSEME VE KULLANMA KONUSUNDA İLERİ DÜZEYDE BEYİNLER DEĞİL; TEST MAKİNALARI YETİŞTİRMEKTEDİR.”
İzmir’in Aliağa İlçesinde bulunan TED Aliağa Koleji, “Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi Araştırması”nı düzenlediği basın toplantısı ile kamuoyuna açıkladı.TED Aliağa Koleji toplantı salonunda yapılan basın toplantısında TED Aliağa Koleji Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Akif AKÇA,” Atatürk’ün direktifleriyle kurulan TED, Türk Eğitim Sistemine maddi ve bilimsel katkılarda bulunarak destek sağlamaktadır. 2005 Mayıs ayında başlattığımız “Üniversiteye Giriş Sistemi” tartışmasını geçen zaman içindeki gelişmeleri de değerlendirerek çalışmalara devam ediyoruz. Bugün Türk eğitimi okul öncesinden en üst düzeye kadar bilgiye erişim, bilgiyi özümseme ve kullanma konusunda ileri düzeyde beyinler değil; test makinaları yetiştirmektedir. Üniversiteye girişte uygulanan sınavın temel nedeni kontenjanların yetersizliği, ortaöğretimin yükseköğretim ile ilişkili bir biçimde yapılandırılamamış olması ve meslek teknik eğitimdeki cazibe yitimi ve yetersizliktir. Ülkemizdeki gerçek öğretim kontenjanı 200 binle sınırlıdır. Kontenjanların yetersizliği üniversite kapısında bir yığılmayla sonuçlanmış ve sonuçta merkezinde dershanelerin yer aldığı bir üniversiteye hazırlık sistemine yol açmıştır. Öğrenim hayatı ÖSS odaklı hale gelmiştir. Daha önce 180 dakika olan sınav süresi 195 dakikaya çıkarılmış. Yapılan değişikliklerle soru içeriğinin lise müfredatına yayılarak son sınıftaki devamsızlıklar önlenmek istenmiştir. Ancak bugün geçmiş yıllardan farklı bir durum söz konusu değildir” dedi
Dershanelere giden öğrenci sayısının gün geçtikçe artmakta olduğuna dikkat çeken Akça, “Buna paralel olarak dershane sayısı çoğalmaktadır. Bu nedenle dershane piyasasında da rekabet değişik unsurlarla sürdürülmektedir. Bütün bunlar bir yana şu anki ÖSS sisteminin maddi boyutları da düşündürücüdür. TED olarak yapılan araştırmada üniversiteye hazırlık sisteminin ülkeye maliyeti de çok yüksektir. Buna göre 1 yılda üniversite sınav sistemi için 8.4 milyar dolar harcanmaktadır. Yapılan hesaplara göre harcanan bu para ile her yıl özel üniversite ayarında 17 yeni üniversite kurulabilir. ÖSS tüm eğitim – öğretim sisteminin odağı haline gelmiştir. Okullara yönelim ÖSS başarısına göre yapılmaktadır. Benzer sıkıntılar son yıllarda OKS sınavı nedeniyle ilköğretim öğrencileri tarafından da yaşanmaktadır.
Bilgiyi ve kültürü ÖSS’ de olduğu gibi, sadece işe yarama ölçüsüyle değerlendiren bir kişilik tipi doğmuştur. Başarılı olamama kaygısı yaşayan öğrencilerin psikolojileri bozulmakta yorgun düşüp hayattan zevk alamamaktadır. Eğitim alanında çözüme ulaşabilmek için ilk adım, üniversiteye giriş sistemindeki yığılmayı önlemek olmalıdır. Politikadan bağımsız kişi ve kurumların katkılarıyla yeni eğitim politikaları oluşturulmalıdır.”dedi.
Üniversitelerdeki “Akademisyen eksikliği” sorununu çözecek adımlar atılmasının önemine dikkat çeken TED Aliağa Koleji Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Akif AKÇA,” Lisansüstü eğitim kapasitesi arttırılmalıdır. Aşamalı olarak yükseköğrenimde örgün lisans ve lisansüstü eğitimden başlayarak akreditasyon sistemine geçiş düzenlenmelidir. Mesleki eğitime cazibe kazandırılmalı ve bu alanda düzenlemeler yapılmalıdır. Meslek standartları belirlenmelidir.
Sağlıklı ve planlı eğitim reformu yapılmadığı ve yükseköğrenimde gerçek ve nitelikli kontenjan artışı sağlanamadığı sürece ÖSS tek zorunluluk olarak kalacaktır. Dershaneler sorunun kaynağı değil sonucudur. Çözüm sürecinde dershanelerin’ de örgün kurumlara dönüşerek yapıcı unsurlar olarak etkinleşmelerini sağlamak mümkündür.”dedi.
TED Aliağa Koleji Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Akif AKÇA Türk Eğitim Derneği olarak amaçlarının tüm eğitim sistemini olumsuz etkileyen üniversiteye giriş sorununun çözümü yolunda bilinçlenmeye katkıda bulunmak olduğunu ifade etti. Akça,”Gençlerimizi geleceğe en iyi şekilde hazırlayabilmek için tüm tarafları göreve çağırıyoruz.”dedi.
AKÇA:”TÜRK EĞİTİMİ, OKULÖNCESİNDEN EN ÜST DÜZEYE KADAR, BİLGİYE ERİŞİM, BİLGİYİ ÖZÜMSEME VE KULLANMA KONUSUNDA İLERİ DÜZEYDE BEYİNLER DEĞİL; TEST MAKİNELERİ YETİŞTİRMEKTEDİR.”
TED Aliağa Koleji Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Akif AKÇA, Türk Eğitim Derneği Genel Merkezinin hazırladığı ve 2005 yılında yayınlayarak kamuoyu önderlerinin ilgisine sunulan “Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi Çalışması”nın 1970’lerin son döneminden itibaren ihmal edilmiş olan üniversiteye giriş sisteminin nedenleri ve sebep olduğu sonuçları üzerinde odaklandığını ifade eden AKÇA, ”Bugün Türkiye’de eğitim sistemi, ileri teknoloji ve küreselleşme çağının gereklerine uyarlanmak bir yana, en temel ve basit fonksiyonlarını bile yerine getiremez durumdadır. Türk eğitimi, okulöncesinden en üst düzeye kadar, bilgiye erişim, bilgiyi özümseme ve kullanma konusunda ileri düzeyde beyinler değil; test makineleri yetiştirmektedir. Üniversiteye girişte uygulanan merkezi sınav sistemine duyulan ihtiyacın temel nedenleri, üniversite kontenjanlarının yetersizliği, ortaöğretimin yükseköğretim ile ilişkili bir biçimde yapılandırılmamış olması ve mesleki-teknik eğitimdeki cazibe yitimi ve yetersizliktir. Kontenjan yetersizliği üniversite kapısında yığılmaya neden olmaktadır. Yükseköğrenim talebinin yüksekliği -ve sürekli yükselişi- karşısında yükseköğretim arzındaki, bir başka ifadeyle gerçek üniversite kontenjanlarındaki yetersizlik ÖSS etrafındaki sorunların sürmesine yol açmaktadır.”dedi.
AKÇA:” DERSANELER SORUNUN KAYNAĞI DEĞİL SONUCUDUR”
AKÇA, Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile Yükseköğretime Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sisteminde 2006 yılı için bazı değişiklikler yapıldığını belirtti. Yapılan değişiklikler ile ÖSS içeriğinin lise müfredatının tamamını kapsaması öngörülmüş ve daha önce 180 dakika olan sınav süresinin 195 dakikaya çıkarıldığına dikkat çekti. AKÇA,”Böylelikle, gençlerin 180 dakika olan hayat mücadelesi 195 dakikaya çıkmış, test maratonu bir 15 dakika daha uzamıştır. Yapılan değişiklik ile, soru içeriğinin lise müfredatına yayılması yoluyla lise son sınıftaki devamsızlıkların kısmen de olsa engellenebilmesi de hedeflenmiştir. Ancak 2006 yılı ÖSS sınavının yaklaşması ile birlikte, liselerde devamsızlık hususunda geçmiş yıllardan farklı bir durum oluşmadığı gözlemlenmektedir. Her şeye rağmen, sınavın içeriği ile lise müfredatının nispeten daha uyumlu hale gelmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Gelişen dershane sektörü, üniversite hazırlık sisteminin merkezi öğesidir. Üniversite eğitimi almak hayatta başarılı olmanın vazgeçilmez şartı olarak görüldüğünden, ÖSS’yi kazanmak öğrenciler ve aileleri için en öncelikli sorun haline gelmiştir.”dedi.
“TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ SİSTEMİ ÇALIŞMASI”NDAN ÖRNEKLER
Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Merkezi’nin yaptığı “Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi” Araştırmasından bölümler:
2004 yılında ÖSYM’ye ÖSS’ye girmek için 1.786.883, sınavsız geçiş için 115.422 olmak üzere 1.902.305 aday başvurmuş; bunlardan –sınavsız geçişe başvuranlarla birlikte- sadece 633.083’ü bir programa yerleştirilebilmiştir.
2005 yılında ise, ÖSYM’ye ÖSS’ye girmek için 1.730.854, sınavsız geçiş için 120.764 olmak üzere 1.851.618 aday başvurmuş; bunlardan –sınavsız geçişe başvuranlarla birlikte- sadece 607.994’ü bir programa yerleştirilebilmiştir. Başvurular her iki yılda da yerleştirilenlerin yaklaşık üç katıdır. Ayrıca, yerleştirilenlerle kayıt yaptıranlar arasında yaklaşık yüzde 25 oranında bir fire olduğu göze çarpmaktadır.
2004 yılında örgün lisans programlarına yerleştirilen öğrencilerden sadece 687’si, buna karşılık örgün önlisans programlarına yerleştirilen 195.665 öğrenciden 41.958’i, açık öğretime yerleştirilen 239.644 öğrenciden ise 58.165’i kayıt yaptırmamıştır. Bir programa yerleştirilenlerden kayıt yaptıranların sayısı 532.273’tür.
2005 yılında sınava giren 1.671.603 adaydan başarılı olanlarla birlikte, sınavsız geçiş için başvuranlar dahil; 198.509 öğrenci örgün lisans programlarına, 180.221 öğrenci örgün önlisans programlarına, 229.264 öğrenci ise açıköğretim programlarına yerleştirilmiştir. Örgün lisans programları dışındaki programlara yerleştirilenlerden yaklaşık yüzde 25’inin kayıt yaptırmadığı tahmin edilmektedir.
Yıllık gerçek yükseköğretim kontenjanı 200 binle sınırlıdır. Öte yandan, 2004 yılında ÖSS’de başarılı olarak örgün lisans programlarına yerleştirilenlerin sadece yaklaşık 90 bininin lise son sınıf öğrencileri ile lise mezunu olup da herhangi bir yükseköğretim programına yerleştirilememiş öğrencilerden oluştuğu hesap edilmektedir.
2005 yılında sınavda başarılı olarak bir programa yerleştirilen adaylardan 76.814’ü daha önce bir programa yerleştirilmiş, 18.871’i ise bir yükseköğretim programını bitirmiştir. Buna göre, 2005 yılında sadece yaklaşık 100 bin örgün lisans kontenjanına, lise son sınıf öğrencileri ile lise mezunu olup da daha önce bir programa yerleştirilmemiş öğrencilerin yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
2004 ve 2005 yılı verilerine bakıldığında; yaklaşık iki milyon öğrencinin gerçek üniversite programı niteliği taşıyan 198 bin kontenjan için yarıştığı, lise son sınıfta okuyan ve liseden mezun olup da bir programa yerleşmemiş durumdaki öğrencilerin ise bu kontenjanın sadece 100 bini için mücadele ettiği anlaşılmaktadır.
2004 yılında 2.200 lise birincisinin, 2005 yılında ise 1.900 lise birincisinin herhangi bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilememiş olması ayrıca düşündürücüdür.
Sanal kapasite artırımı sorunu çözmemektedir. 2004 yılında bir sınırlama olmamasına karşın, sadece 239.644 öğrenci açık öğretim programlarına yerleştirilmiş; buna karşılık 181.479 öğrenci kayıt yaptırmıştır. 2005 yılında açık öğretime yerleştirilen öğrenci sayısı 229.264’dür. Kayıt firesinin bu yılda da yaklaşık yüzde 25 olduğu tahmin edilmektedir.
Açıköğretim olgusunun örgün üniversite eğitimini hiç bir anlamda ikame edemeyeceği tartışmasızdır. Ancak ülkemizde oranlar baz alındığında açık öğretimin yükseköğrenim içindeki payı hala yaklaşık yüzde 35’tir.
2004 yılında ÖSS ve sınavsız geçişle girilen meslek yüksekokulları dahil örgün önlisans programlarında 195.665 kontenjana öğrenci yerleştirilmiş, buna karşılık kayıt sayısı 155.707’te kalmıştır. 2005 yılında ÖSS ve sınavsız geçişle girilen örgün önlisans programlarına 180.221 öğrenci yerleştirilmiştir. Kayıt yaptırma seviyesinin bir önceki yıl ile aynı oranlarda gerçekleştiği tahmin edilmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye’deki tüm yükseköğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı 2004-2005 eğitim-öğretim yılı itibarıyla 1.969.086’dır. Bu sayı neredeyse bir yılda bir yükseköğretim programına yerleşmek için ÖSYS’ye başvuran öğrenci sayısına denktir. Öte yandan, dört ve beş yıllık örgün yükseköğretim programlarındaki öğrencilerin toplamı, 171.566 ikinci öğretim öğrencisiyle birlikte, ancak 863 bin civarındadır.
Üniversitelere ayrılan kaynağın yetersizliği ile mesleki eğitimin cazibesini yitirmiş olması, kontenjan yetersizliğinin diğer sebeplerindendir. 2004 yılında yükseköğrenimde öğrenci başına bütçeden düşen pay 1.885.000.000 TL=1.340 Dolar, 2005 öğretim yılında ise 2.477.000.000 Milyon TL=1.830 Dolardır.
Eğitim altyapılarını tamamlamış, dolayısıyla kurulu bir sistemi işletmekte olan AB ülkelerinde yükseköğretimde öğrenci başına yapılan harcamanın 2000 yılı itibarıyla ortalama 9.413 Dolar olduğu dikkate alındığında Türkiye’deki yetersizlik daha açık olarak anlaşılacaktır.
Hükümet mevcut üniversitelerin merkez kampusleri dışındaki taşra birimlerinin birleştirilmesiyle 15 ilimizde yeni birer devlet üniversitesi kurma kararını, Meclisten gerekli yasayı çıkararak hayata geçirmiş; fakat ÖSYM Başkanının açıklamalarıyla bu üniversitelerin hiçbir yeni kontenjan artışı sağlamayacağı anlaşılmıştır.
Halen üniversitelerimizde 8 bin civarında akademik kadro açığı varken, yükseköğretim kurumlarına araştırma görevlisi atanması konusu Hükümet ve YÖK arasında mahkemelerde tartışmaya konu edilmiştir.
Türkiye’de gerçek üniversite kontenjanlarının yetersizliği üniversite kapısında bir yığılmayla sonuçlanmış; bu durum da, üniversiteye giriş sınavı ÖSS etrafında bir yoğunlaşmaya ve merkezinde dershanelerin yer aldığı üniversiteye hazırlık sistemine yol açmıştır.
Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile Yükseköğretime Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sisteminde 2006 yılı için bazı değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikle, ÖSS içeriğinin lise müfredatının tamamını kapsaması öngörülmüş ve daha önce 180 dakika olan sınav süresi 195 dakikaya çıkarılmıştır. Böylelikle, gençlerin 180 dakika olan hayat mücadelesi 195 dakikaya çıkmış, test maratonu bir 15 dakika daha uzamıştır.
Yapılan değişiklik ile, soru içeriğinin lise müfredatına yayılması yoluyla lise son sınıftaki devamsızlıkların kısmen de olsa engellenebilmesi de hedeflenmiştir. Ancak 2006 yılı ÖSS sınavının yaklaşması ile birlikte, liselerde devamsızlık hususunda geçmiş yıllardan farklı bir durum oluşmadığı gözlemlenmektedir. Sınavın içeriği ile lise müfredatının nispeten daha uyumlu hale gelmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Gelişen dershane sektörü, üniversite hazırlık sisteminin merkezi öğesidir. Üniversite eğitimi almak hayatta başarılı olmanın vazgeçilmez şartı olarak görüldüğünden, ÖSS’yi kazanmak öğrenciler ve aileleri için en öncelikli sorun haline gelmiştir.
Öğrencilerin hayatındaki en önemli şey ÖSS’dir. ÖSS’yi kazanmak için ise; dershaneye gitmek adeta zorunlu hale gelmiştir. ÖSS’de başarının anahtarının dershaneler olduğu anlayışı yaygındır.
Ortalama her bir öğrencinin, üniversiteye girebilmek gayretiyle, bir programa yerleşenciye veya yerleşmekten ümidini kesinceye kadar ortalama 2.1 yıl dershaneye devam ettiğidir.
Dershanelere giden öğrenci sayısı gün geçtikçe artmakta, bu paralelde dershane sayıları da artmakta ve giderek çeşitlenmektedir. Başlangıçta sadece ÖSS’de başarı sağlamaya dönük faaliyet gösteren dershaneler, zaman içinde sınıf ders takviyesi ve OKS hazırlık sürecinde de ana kurum niteliği kazanmışlardır.
MEB verilerine göre; 2004-2005 eğitim-öğretim yılında ülkemizde 2.984 dershanede 784.565 öğrenci öğrenim görmekte ve 30.537 öğretmen görev yapmakta iken, 2005-2006 eğitim-öğretim yılında 3.650 dershanede 925.299 öğrenci öğrenim görmekte ve 41.031 öğretmen görev yapmaktadır. Resmi rakamlara göre dershane sayısında, dolayısıyla dershanelerin öğrenci kontenjanlarında yüzde 20 civarında bir artış meydana gelmiştir. Bu resmi rakamların sadece kayıtlı dershaneleri içerdiği, dolayısıyla gerçek rakamın bunların çok üstünde olduğu bilinmektedir.
2006 yılında gerçekleştirilen, Ankara ve İstanbul’da birer Fen Lisesi ve ikişer Anadolu Lisesi olmak üzere toplam altı lisede 1.302 hazırlık sınıfı ve lise birinci sınıf öğrencisinin katıldığı OKS Araştırmasında; öğrencilerin yüzde 28.4’ünün tam burslu ve yüzde 42.5’inin kısmi burslu olarak dershaneye gittiği tespit edilmiştir.
Öğrencilerin büyük bir yüzdesi sınavlar ve dershane hariç tutulduğunda bile günde 2-4 saat arası test çalışması yapmaktadır. Öğrencilerin yüzde 45’i ÖSS’ye hazırlık için günde 3-4 saat çalışmakta, yüzde 38’i günde 200 civarında test sorusu çözmektedir.
ÖSS’yi kazanmak için büyük çaba ve masraf gerekir hale gelmiştir. Özel bütçelerden eğitime yapılan harcamaların en büyük bölümü ÖSS’ye hazırlık sistemine yönelmiştir. Yapılan hesaplamaya göre, 2004 yılında ÖSS’ye giren öğrencilerin üniversite kapısına gelene kadar hazırlık için yaptığı harcama tutarı 8.4 Milyar Dolar; 2005 yılında ise bu rakam 9.2 Milyar Dolardır.
Üniversite kapısına gelene kadar kişi başına yapılan ÖSS harcaması ortalama 6.591. 854.000 TL, diğer bir ifadeyle 4.708 Dolardır. Bu rakam 2005 yılında 7.185.120.000 TL karşılığı 5.322 Dolardır.
Bu arada, liselerde eğitim süresinin dört yıla çıkarılmış olmasının sınav maratonunu bir yıl daha uzatarak dershaneleri önemli miktarda kontenjan artışına yönlendireceğini de belirtmek gerekir.
Yükseköğrenim amacıyla yurtdışına yönelişte artış yaşanmaktadır. MEB verilerine göre, 01.10.2003 tarihi itibarıyla yurtdışında yükseköğrenimde bulunan toplam öğrenci sayısı 19.862’dir. Bunlar arasında lisans düzeyindeki özel öğrenci sayısı 13.567, resmi olarak lisans eğitimi gören öğrenci sayısı 50, lisansüstü eğitim gören resmi ve özel öğrenci sayısı 6.245’tir.
03.10.2005 tarihi itibarıyla yurtdışında yükseköğrenimde bulunan özel öğrenci sayısı ise 19.062’dir. Yine bunlar arasında lisans düzeyindeki özel öğrenci sayısı 13.173, lisansüstü eğitim gören özel öğrenci sayısı 5.889’dur. Açıklanan resmi verilerdir; gerçek rakamların bu verilerin çok üzerinde olduğu bütün ilgililerce teslim edilmektedir. Örneğin, basında yer alan haberlere göre, 2005 yılında sadece ABD’de yükseköğrenim gören Türk öğrenci sayısı 12.474’tür. Bu konudaki resmi rakam ise 4.070’tir.
Avrupa Birliği ile eğitim dosyasının müzakeresi zor bir süreç olacaktır. Yükseköğretimde AB genelinde % 50 okullaşmaya ulaşılmışken, Türkiye’de açık ve ikili öğretim ile sınavsız girilen meslek yüksek okulları da dahil edildiğinde ancak % 30 okullaşmaya ulaşılabilmiştir.
Nitekim, 2005 yılında eğitim söz konusu olunca; maalesef ideolojik temelli sorunlar etrafında yaşanan gerilimler ön plana çıkmış, sorunların çözümü yolunda kuvvetler ve kurumlar arası çekişmeler nedeniyle gerçek bir ilerleme sağlanamamıştır.
Dolayısıyla, politikadan bağımsız kişi ve kurumların da katkıları ile uzun ve kısa vadeli eğitim politikalarının oluşturulması gerekmektedir. Öncelikle Türkiye mutlaka uygulanabilir nitelikte ve üretimine toplumun bütün kesimlerinin katıldığı bir “bilim siyaseti” oluşturmalıdır. Ardından mevcut yükseköğretim kapasitenin iyileştirilerek kalitesinin artırılmasına dönük tedbirler alınmalıdır. En büyük sorun olan “akademisyen eksikliği” sorununu çözecek adımları atarak işe başlanmalıdır. Burada da yapılması gereken ilk iş lisansüstü eğitim kapasitesinin arttırılmasıdır.
Üniversitede yeni kapasite yaratmadan önce mevcut iki milyonluk kapasitenin kompozisyonu değiştirilerek iyileştirilmelidir.Önümüzdeki 18 yılda iki milyon 500 yüz bin kişilik örgün eğitim kapasitesi yaratmak hedeflenmelidir. Bu kapasiteyi kaldırabilecek asgari 200 üniversite kurulmasının kaçınılmaz olduğu bilinerek geleceğe dönük eğitim planlaması yapılmalıdır.
Rektör ataması konusu dışında kanuni kuruluşu tamamlanmış olan 15 yeni üniversitenin süratle açılabilmesi sağlanmalıdır. Bu üniversitelerin de uyması sağlanmak kaydıyla, yeni üniversitelerin kurulabilmesi için gerekli olan kriterler tespit edilerek kamuoyuna açıklanmalıdır. Gelişmekte olan üniversiteler için de gelişme kriterleri konulmalıdır.
Üniversite giriş sistemi bu alanda alınacak tedbirlere paralel olarak aşamalı olarak değiştirilmelidir. Bir plan dahilinde aşamalı olarak yükseköğrenimde örgün lisans ve lisansüstü eğitimden başlayarak akreditasyon sistemine geçiş düzenlenebilir.
Giriş sisteminde heba edilen meblağlar dikkate alındığında, bu sorunları çözecek kaynak temini büyük bir sorun değildir; karşılaştığımız esas sorun, ‘gerekli ortak irade’yi ve ‘siyasi-yönetsel cesaret’i ortaya koyamamaktır.
Sağlıklı ve planlı bir topyekun eğitim reformu yapılmadığı ve yükseköğretimde gerçek ve nitelikli bir kontenjan artışı başarılamadığı sürece; ÖSS elimizdeki en güvenilir seçenektir. ÖSS sisteminin bugüne kadar elde ettiği saygınlık ve nesnelliğin, ÖSYM’nin özerkliğine dokunulmadan sürdürülmesi hayati bir zorunluluktur. Bu nedenle, Türk Eğitim Derneğinin çalışmasının ÖSS veya OKS’ye karşıtlık şeklinde anlaşılmaması gerekir.
Keza, yapılacak yatırımlar ve kadro takviyeleri ile tüm ortaöğretim kurumlarının nitelikleri yükseltilemediği ve mesleki eğitim cazip hale getirilemediği sürece, OKS en iyi geçiş düzenlemesi olmaya devam edecektir.
Dershaneler ise, sorunun kaynağı değil, sonucudurlar; sorun, nedenleri ortadan kaldırılarak çözüme kavuşturulmadıkça dershanelere duyulan ihtiyaç artık başlangıçtaki gibi bir fonksiyon göremeseler de devam edecektir. Bu arada, dershanelerin sorunun çözümü sürecinde örgün kurumlara dönüşerek yapıcı unsurlar olarak etkinleşmelerinin sağlanması da mümkündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.