Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, "Yargıç ve savcıların atanmaları, yükseltilmeleri, yer değiştirmeleri, disiplin ve özlük işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılmış Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunda Bakan'ın ve Müsteşar'ın yer alması, yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedelemektedir. Ayrıca, yargının adalet dağıtabilmesi ve içtihat üretebilmesi iş yüküyle doğrudan ilgilidir. Yargının iş yükünün kaldırılabilecek düzeyde tutulması, yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinde hukuk kurallarına ve yargı kararlarına uygun davranmasıyla olanaklıdır" dedi.
Sezer, TBMM'nin 22. dönem 4. yasama yılı açılışı dolayısıyla Genel Kurul'da milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ulaşma yolunda Türkiye'nin kararlılıkla ilerlediğine dikkat çekerek, bu süreçteki en önemli güvencenin, Cumhuriyete gönülden bağlı, ulusal değerleri tüm kaygı, beklenti ve çıkarların üzerinde tutan, Cumhuriyet'in aydınlık yarınlarına yürekten inanan yurttaşlar ve kurumlar olduğunun altını çizdi.
"Tarihi boyunca üstlendiği onurlu görevini başarıyla yerine getiren Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de cumhuriyetin en önemli güvencelerinden olmayı sürdürecektir" diyen Cumhurbaşkanı Sezer, "Çağdaşlaşma atılımlarının sürdürülmesi, hukuk devleti ilkesinin önündeki engellerin kaldırılması, yöneteni ve yönetileniyle tüm yurttaşlarımızın demokratik değerleri üstün tutmasıyla güçlü Türkiye hedefine ulaşacağımızdan kuşku duymuyoruz. Yüce Meclisimizin, her zaman olduğu gibi çalışmalarıyla bu çabalarda etkin rol üstleneceğine, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğe taşınmasında en büyük pay sahibi olacağına inanıyoruz" ifadelerine yer verdi.
SEZER'DEN HÜKÜMETE "YARGI BAĞIMSIZLIĞI" UYARISI
Anayasa'nın 2. maddesinde, Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biri olduğunu, hukuk devletinin, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu sistem olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Sezer, "Hukuk kurallarına bağlılığı sağlayacak düzenek ise, devlet organlarının eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasıdır. Hukuk devletinin en önemli öğelerinden biri, hiç kuşkusuz 'yargı bağımsızlığı'dır. Yasama ve yürütme işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyecek yargı, bu organlar karşısında tam bağımsızlığa sahip değilse, yargı denetiminden beklenen yarar ortadan kalkacaktır. Bu da, devlete olan güveni zedeleyecektir. Bu nedenle, yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgelemeyecek yöntemlerin yeğlenmesi hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Anayasa'nın 140. maddesinde, 'Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler' denilmesine karşın yargıç ve savcılar Adalet Bakanı'nın başkanlık yaptığı, siyasal iktidarca atanan Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın doğal üyesi olduğu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun gözetim ve denetimi altındadırlar. Yargıç ve savcıların atanmaları, yükseltilmeleri, yer değiştirmeleri, disiplin ve özlük işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılmış Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunda Bakan'ın ve Müsteşar'ın yer alması, yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedelemektedir. Ayrıca, yargının adalet dağıtabilmesi ve içtihat üretebilmesi işyüküyle doğrudan ilgilidir. Yargının iş yükünün kaldırılabilecek düzeyde tutulması, yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinde hukuk kurallarına ve yargı kararlarına uygun davranmasıyla olanaklıdır" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Sezer, konuşmasında parlamenter sistem üzerinde de durdu. Parlamenter demokratik sistemin çoğulcu ve katılımcı demokrasi altyapısını gerektirdiğine işaret eden Sezer, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin ancak, muhalefeti, basın özgürlüğü ve sivil toplum örgütleriyle yaşayabildiğine değindi. "Çoğulculuk, demokrasilerde muhalefeti önemli kılmakta, muhalefetin varlığı ve etkinliği seçim sistemiyle sağlanabilmektedir. Bu nedenledir ki, anayasa koyucu yönetimde istikrar kadar temsilde adalete önem vermiş ve bu iki ilkenin kabul edilebilir bir dengede olması gerektiğini öngörmüştür" diyen Cumhurbaşkanı, temsilde adalet aleyhine yönetimde istikrar ilkesine ağırlık veren bir seçim yönteminin, aynı zamanda seçme ve seçilme hak ve özgürlüğüne getirilen ağır bir sınırlama olacağını, bu nedenle, yönetimde istikrar ve temsilde adalet ilkelerinin kabul edilebilir bir denge içinde seçim sistemine yansıması demokratik toplum düzeninin gereği olduğunu belirtti.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VURGUSU
"Basın özgürlüğü, düşünce ve kanaat özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan özgürlüktür" şeklinde sözlerini sürdüren Cumhurbaşkanı Sezer, basın özgürlüğü sınırlarının Anayasaca çizildiğini hatırlatarak bunların dışında basın özgürlüğünü doğrudan ya da dolaylı biçimde sınırlayacak düzenlemeler çoğulcu ve katılımcı demokrasiye uygun düşmeyeceğini belirtti. Sezer sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kamu hizmetleri söz konusu olduğunda kamu çıkarını ön planda tutması gereken medyanın bireysel çıkarlara hizmet edecek biçimde ticari nitelik kazanması önlenmelidir. Devletin, medya gücünün kötüye kullanılmasını engelleyecek önlemleri alması, kamu yararı ve düzenini sağlamanın gereğidir. Görsel ve işitsel medyanın kamuoyunu etkileme gücü, dolayısıyla bu gücün olumsuz kullanılması olasılığının yükseklic ortadan kalkacaktır. Bu da, devlete olan güveni zedeleyecği, yabancılaştırma olgusunun da çok iyi düşünülmesini zorunlu kılmaktadır... Yine çağdaş toplumlarda sivil toplum örgütleri, siyasal partiler gibi, demokrasinin olmazsa olmaz öğeleridir. Demokratik hukuk devletinin dayanağını ve varlığını oluşturan bu çoğulcu, katılımcı yapının ulusal istencin oluşumunda yer alması, yasalaşma ya da karar sürecine katılımının sağlanması, toplumun beklentilerinin ve gereksinimlerinin doğrulukla belirlenmesi ve amaca uygun düzenlemelerin gerçekleştirilmesi yönünden zorunludur."
Devlet yönetiminde yetkili organların ve kişilerin sorumluluğun, siyasal sorumluluktan ibaret olmadığını, bunun çok ötesinde, önemi içeriğinden kaynaklanan toplumsal ve anayasal sorumlulukları olduğunu kaydeden Sezer, "Hukukun üstünlüğü, bir yandan hukukun genel ilkeleri, Anayasa ve yargı kararlarının bağlayıcı olduğu, öte yandan da yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı bulunduğu düzenin adıdır. Anayasa'nın 11. maddesinde, Anayasa kurallarının, 138. maddesinde, yargı kararlarının, 153. maddesinde de, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetimi, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı vurgulanmıştır. Bu ilke ve kurallar, her yurttaşa, anayasal kurallarla oluşturulan devlet sistemini ve rejimini benimsemek, bu sistem ve rejime bağlı kalmak, onu korumak görevini, ödevini ve sorumluluğunu yüklemektedir. Bu anayasal, toplumsal ve vicdani sorumluluk, siyasal sorumluluktan çok daha önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Siyasal sorumluluğun sonucu olarak seçimde başarısız olan bir siyasal partinin, sonraki seçimleri kazanıp iktidara gelmesi olanaklıdır. Ne var ki, rejimin zedelenmesi geri dönüşü olanaksız sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, Cumhuriyet'i koruma ve yaşatma sorumluluğu, tüm sorumluluklardan çok daha önemlidir" şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.