• BIST 9886.05
  • Altın 2958.781
  • Dolar 34.7329
  • Euro 36.5987
  • İzmir 8 °C

Tavukçuluk Sektöründe Yaşananlar

Tavukçuluk Sektöründe Yaşananlar
Başından bu yana yeterli önlem alınmadığı için felakete dönüşen kuş gribi olayını bir film şeridi gibi üzülerek izliyor, yetkililerin bazı açıklamalarını, yönlendirmelerini taraflı, endişe verici ve çağdışı buluyoruz.

BASINA VE KAMUOYUNA

Başından bu yana yeterli önlem alınmadığı için felakete dönüşen kuş gribi olayını bir film şeridi gibi üzülerek izliyor, yetkililerin bazı açıklamalarını, yönlendirmelerini taraflı, endişe verici ve çağdışı buluyoruz.

Yaşananları tek cümleyle anlatacak olursak; köy tavukçuluğuna karşı meydan muharebesi uygulanmaktadır, diyebiliriz.

Başka bir deyişle, hükümet bazı uzmanlar tarafından da destekle köy tavukçuluğunu yok edecek olan tek yanlı bir savaş ilan etmiş, savaşın adı da: “Tavuk meydan muharebesi..”

Hükümet ve yetkililer “biz zamanında önlem almadığımız için hastalık yayıldı” diyemedikleri için tavukların hemen hepsini (hastalıklı-hastalıksız) ayrımsız bir biçimde öldürmekte, bütün insanlığın gözleri önünde diri, diri gömmektedirler. Bu tutumun arkasında endüstriyel/fabrikasyon olarak üretilmiş tavuk eti ve yumurtaların üretimine destek olunması vardır. Söz konusu entegre tesislerde üretilen tavukları tüketmenin uygun/doğru olacağı vatandaşa öğütlenerek, niyetlerini ve politik tercihlerini açığa çıkarmaktadırlar.

Bir yandan köylünün besin ve geçim kaynağı olan tavuklar, kazlar, ördekler, hindiler yok edilmekte, yoksul köylüyü daha da yoksullaştıracak tutumlar içine girilmekte, diğer yandan kuş gribinden köy tavukçuluğu yaparak geçinen ve beslenenlerin zararı yokmuş, olmayacakmış gibi bir tutum sergilenebilmektedir. Zarar gören kesimin sadece “zulüm endüstrisi” olan endüstriyel tavuk yetiştiricilik sektörüymüş gibi basın açıklamaları yapılmakta, köy tavukçuluğunun artık terk edilmesi gerektiği bakanlar düzeyinde açıklanabilmektedir. Yalnızca endüstriyel tavuk yetiştiriciliğinin kurtarılması için toplantılar düzenlenmekte, ekonomik paketler hazırlanmaktadır. Sürdürülebilir köy tarımı içindeki gezici köy tavukçuluğunun sürdürülmesi için köy tavukçuluğunun zararının karşılanması, tavuk başına verilen tavuk parasına indirgenmekte, köylünün kaybolan kazancını sağlamak ve yaşamak için tutunduğu dalın yeniden oluşturulmasına yönelik çözüm arayışına gidilmemektedir. Bakanların açıklamalarından anladığımız kadarıyla hükümetin Türkiye’de yaşayan vatandaşların durumu ve nasıl yaşadığını bilmediği anlaşılmaktadır. Yok, eğer biliyor da böyle davranıyorsa maksadının sorgulanmasına/tartışılmasına ihtiyaç olduğu orta yerde durmaktadır. Köylünün besin (protein ihtiyacını) ve geçimini sağlamak için sürdürülebilir köy tarımcılığı çerçevesinde serbest gezinen köy tavukçuluğunun sürdürebilirliğine çözüm üretmekle de yükümlü olanların, ne yazıktır ki, köy tavukçuluğunun sürdürülmesini ortadan kaldıracak yasal hazırlıklar içinde oldukları duyumlarını almaktayız.

Yetkililer endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez, ayağı toprağa değmez, dış dünya ile tanışmadan bıçak, ateş, tencere ile tanışan üretim sistemine koşar adım yönelmekte ve yönlendirmektedir. Oysa ki hükümetimizin koşar adım yöneldiği ve yönlendirdiği sistem, birçok gelişmiş ve az gelişmiş ülke ve çiftçileri tarafından kaçar adım terk etmeye başlamıştır. Bir kesime “üret”, bir kesime “sen üretme, pazar ol!” deme hakkı olmadığı gibi, bu durum eşitlik hakkına/ilkesine de aykırıdır. Bu yaklaşımı IMF bir çok ülkeye dayatmakta ve birçok ülkede de uygulattırmaktadır. Bu nedenle IMF’nin meşruluğu gezegenimizde yaşayanların tamamına yakını tarafından tartışma konusu olagelmektedir. Tarafsız bir şekilde vatandaşların hepsine aynı hizmeti ayrımsız olarak yapmakla görevli olanların böyle bir tercih kullanma arzusu içinde olması; düşündürücüdür. Çiftçi sendikaları olarak, yetkililere, “köylüler de vatandaşınızdır” hatırlatması yapıyor olmaktan üzüntülü olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Üstelik tercihlerini ve uygulamalarını yalnızca endüstriyel tavukçuluktan yana yapanlar; kuş göç yollarının konaklama yeri olan göl ile deltalarda yeterli önlem almayarak eksik ve kusurlu davranma siciline sahip olması biz çiftçileri endişelendirmektedir. Bütün bunları söylerken her şeyin aynı şekilde devam etmesi ve sürmesi gerektiğini elbette ki söylemiyoruz.

ÇÖZÜM OLARAK ŞUNLAR YAPILMALIDIR:

Öncelikle hastalığın yayılmasını engellemek için harcanan çabalar sürdürülmeli. Kuş konaklama alanları olan deltalar, göllerin çevresi hemen şimdi kanatlılardan arındırmalı ve kanatlılardan arındırılmış bir şerit oluşturulmalıdır. Bu şeritlere yakın bölgelerde serbest gezinen tavuklar için belli süreler kapatılacakları kafes tel bölmeler yapılmalı ve köy tavukçuluğu yapanlar buna zorunlu tutulmalıdır. Kafes tellerin örnekleri devlet tarafından yapılmalı, tavuk yetiştiricilerine faizsiz ve uzun vadeli olarak destek verilmelidir. Bu şerit sadece kanatlılardan arınmamalı, göç yolarındaki konaklama alanlarında endüstriyel değil, organik tarım yapılması zorunlu hale getirilmelidir. Yani, tarımsal üretimde kimyasal gübre ile kimyasal ilaç asla kullanılmamalıdır. Kuş konaklama alanlarının çevresinde yapılmış olan konutlar derhal kaldırılmalıdır. Tarım İl Müdürlüğü elemanları sadece tavuk itlafı için köye gönderilmemelidir. Tarım elemanları hafızalarda sadece tavuk öldürücü olarak yer etmemeli, iyi yönlendirilme ve olanak sunulması halinde çok yararlı işler yaptıkları geçmiş çalışmalarından hatırlanmalıdır. Tarım İl Müdürlükleri, tavuk hastalığında ve teşhisinde uzman olan elemanlarını köylere önden göndermeli; tavukların hastalıklı olup olmadıklarını bu uzmanlar belirlemelidir. Bunların ardından hastalıklı tavukların itlafı için ayrı bir ekip(ler) köye gitmelidir. Sağlıklı tavuk, kaz ve ördeklerin yaşatılması için eğitim verecek, donanım sağlayacak ve kuracak olan elemanlar, uzmanlardan sonra köye girmelidir. Elemanlar aynı zamanda hastalıklı olmayan tavukların ayrımını yapan uzman öncülerin girdiği köylerdeki bulguların değerlendirilmeleri doğrultusunda itlaf yapmalı sağlıklı tavukların yaşatılmasına özel önem ve titizlik göstermelidir. Bütün köyler (hastalık bulgusuna rastlanan ve rastlanmayan) gezilerek tavuk besleyenler eğitilmeli, tavuk menşeimiz ve tavuk çeşitliliğimiz koruma altına alınmalıdır. Yetkililer bütün köylerde sadece tavukları öldürüp, tavuk menşeimizi yok edecek itlaf ve itlaf karşılığı olarak tavuk başı para vermeyi değil, beraberinde menşeimizi korumak, köy tavukçuluğunu sürdürebilmek bunun için gerekli düzeneği kurabilmesi amacıyla da köylülere ayrıca destek vermelidir. Yani amaç sağlıklı köy tavuklarını yaşatmayı esas almalıdır. Başka bir deyişle; yetkililer, gıda güvencesinin sürdürülebilir olması için sürdürülebilir köy tarımı bütünlüğü içinde gezici köy tavukçuluğunu yaşatmak için çalışmalıdırlar. Çünkü Türkiye köylüsünün herkes kadar sağlıklı tavuk eti ve yumurtası ile beslenme ve bu yetiştiricilikten geçimini sağlama hakkı vardır. Bu temel bir insan hakkıdır. “Halkın oyları ile iktidara geldim, ben böyle uygun görüyorum ve yaparım” yaklaşımı, oy ile gelenlere de verilmemiştir. Temel olan insan hakları ve hayvan haklarıdır. Buna herkes gibi halkın oyları ile gelenlerin de uyma zorunluluğu vardır. Ayrıca Türkiye’de yaşayan tüm insanların sağlıklı, güvenilir, sürekli beyaz et tüketme ihtiyacı ve hakkı, hükümetlerin de bunu sağlama görevleri vardır. Bu çerçevede Türkiye endüstriyel tavuk üretim sektörüne baktığımızda üretim tarzının getirdiği olumsuzlukların dışında kaygılanmamızı gerektirecek pek çok sorun bulunmaktadır.

Bugün kuş gribi bahanesi üzerinden köy tavukçuluğunu, yarın herhangi başka bir hastalık bahanesi ile köy inekçiliği, koyunculuğu ve keçiciliğinin neslini mi tüketeceğiz? Hükümetin sürdürülebilir köylü tarımını, zamanında önlem almayarak insan sağlığı ve hayvanların felaketi üzerinden bir propaganda yürüterek tasfiye edip, yerine şirket tarımcılığını ikame etmek istemesi bizi endişelendirmektedir. Hükümetin tarım ve hayvancılık konusunda attığı her adımı bu nedenle yakın takibe almanın gerekliliğine inanmaktayız.

Hükümeti köylüden yana olmayacaksa da en azından üretici kesimler arasında tarafsızlığa, eşit davranmaya, halkı yanlı ve yanlış bilgilendirmeden kaçınmaya, doğru bilgilendirmeye davet ediyoruz.

Saygılarımızla.

Abdullah AYSU

ÇİFTÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONLAŞMA Platform Sözcüsü

RAPOR: TÜRKİYE TAVUKÇULUK SEKTÖRÜNDE YAŞANANLAR

Başından bu yana yeterli önlem alınmadığı için felakete dönüşen kuş gribi olayını bir film şeridi gibi üzülerek izliyor, yetkililerin bazı açıklamalarını, yönlendirmelerini taraflı, endişe verici, çağdışı buluyoruz.

Çözüm adına bulunanın aslında çözümsüzlüğe zemin oluşturduğu, çözüm diye uygulanın ise; sürdürülebilir köy tarımı içindeki serbest gezinen tavuk (organik olan) yetiştiriciliğini kökten yok etmeye, Türkiye tavuklarının menşeini kurutmaya, Türkiye tavuk çeşitliliğini yok etmeye doğru ilerletilmektedir.

İzlediğimizi tek cümleyle anlatacak olursak; köy tavukçuluğuna karşı meydan muharebesi uygulanmaktadır, diyebiliriz.

Başka bir deyişle, hükümet bazı uzmanlar tarafından da destekle köy tavukçuluğunu yok edecek olan tek yanlı bir savaş ilan etmiş, savaşın adı da: “Tavuk meydan muharebesi..”

Hükümet ve yetkililer “biz zamanında önlem almadığımız için hastalık yayıldı” diyemedikleri için tavukların hemen hepsini (hastalıklı-hastalıksız) ayrımsız bir biçimde öldürmekte, bütün insanlığın gözleri önünde diri, diri gömmektedirler. Hemen ardından da endüstriyel/fabrikasyon üretilmiş olan tavuk eti ve yumurtaların üretimine destek olması için ve bu entegre tesislerde üretilen tavukları tüketmenin uygun-doğru olacağını vatandaşa tekrar edip durarak, niyet ve politik tercihlerini açığa çıkarmaktadırlar.

Bir yandan köylünün besin ve geçim kaynağı olan tavuklar, kazlar, ördekler yok edilmekte, yoksul köylüyü daha da yoksullaştıracak tutumlar içine girilmekte, diğer yandan kuş gribinden köy tavukçuluğu yaparak geçinen ve beslenenlerin zararı yokmuş, olmayacakmış gibi bir tutum sergileyebilmektedirler.

Zarar gören kesim sadece “zulüm endüstrisi” olan endüstriyel tavuk yetiştiricilik sektörüymüş gibi sadece onları ilgilendiren ve destekleyen basın açıklamaları yapılmakta, köy tavukçuluğunun artık terk edilmesi gerektiği Bakanlar düzeyinde açıklanabilmektedir.

Yalnızca endüstriyel tavuk yetiştiriciliğinin kurtarılması için toplantılar düzenlenmekte, ekonomik paketler hazırlanmaktadır.

Sürdürülebilir köy tarımı içindeki gezici köy tavukçuluğunun sürdürülmesi için köy tavukçuluğunun zararının karşılanması, tavuk başına verilen tavuk parasına indirgenmekte, köylünün kaybolan kazancını sağlamak ve yaşamak için tutunduğu dalın yeniden oluşturulmasına yönelik çözüm arayışına gidilmemektedir. Bakanların açıklamalarından anladığımız kadarıyla hükümetin Türkiye’de yaşayan vatandaşların durumu ve nasıl yaşadığını bilmediği anlaşılmaktadır. Yok, eğer biliyor da böyle davranıyorsa maksadının sorgulanmasına/tartışılmasına ihtiyaç olduğu orta yerde durmaktadır.

Evet, endüstriyel tavuk üreticiliği bir zulüm endüstrisidir. Bu modelle üretilen piliçler çok sıkışık alanlarda, ayakta duramayacak kadar kilo aldırılıp zamanından önce kesimlik hele getirilmektedirler. Yaşadıkları stresten ve normal bir hayvanın yaşaması gereken koşullar dışında (fabrikasyon) bir yaşama zorlanan hayvanların birbirlerine zarar vermemesi için acı çekmelerine aldırılmadan gagaları kesilmektedir.

Hayvanların altına serilen malzeme günlük temizlenmez, dolayısıyla hayvanların dışkısı da alınmaz. Hayvanların soluduğu hava böylece virüs ve mikrop üretmeye uygun bir ortam oluşturmaktadır. Buradan üreyen toz ve mikroorganizmalar sonucu; hayvanların ciğerlerinde hasar, ayaklarında çıbanlar, göğüslerinde kabartılar, dizlerinde yanıklar oluşur. Yetiştirme tekniği gereği piliçlere uygulanan bu zalimliğin dışında erkek civcivler işe yaramadığı için zehirlenerek veya kıyma yapılarak öldürülmektedir. Unutmayalım ki, endüstriyel tavuk yetiştiriciliğinin son halkasında tüketici olarak insan bulunmaktadır.

Köy tavukçuluğunda ise erkek ve dişi civcivler birlikte bir arada yetiştirilmekte, büyütülmekte ve insan besin ihtiyacını karşılamada her ikisinden de yararlanılabilmektedir. Köy tavukçuluğundaki gezici tavuk yetiştiriciliğinin (organik tavukçuluğun) ilk halkasındaki üreticiden ara halkada kullanılan girdilerden ve son halkadaki tüketiciye kadar sağlıklı olduğuna kuşku olmayan bir yetiştiricilik tarzı uygulanmaktadır. Bunun aksini söylemek ve uygulanmasına destek olmak en azından insanı temel almayan bir düşünce ve uygulamadır.

Köylünün besin ve geçimini sağlamak için sürdürülebilir köy tarımcılığı çerçevesinde serbest gezinen köy tavukçuluğunun sürdürebilirliğine çözüm üretmekle de yükümlü olanların ne yazıktır ki, köy tavukçuluğunun sürdürülmesini ortadan kaldıracak yasal hazırlıklar içinde oldukları duyumlarını almaktayız.

Kısacası yetiştirme tekniğinden de anlaşılacağı gibi sağlıklı olan endüstriyel tarzda yetiştirilen tavuklar değil, köy tavukçuluğudur. Dolayısıyla hükümetin köy tavukçuluğunun yaşatılması, sürdürülmesi için çaba harcaması birincil görevi olmalıdır.

Ama hükümetimiz ne yapıyor? Kuş gribini köy tavukçuluğunun idam fermanına dönüştürüyor.

Peki, dünya ne düşünüyor? Dünyanın tüm ülkelerindeki tarım ve hayvancılık örgütleri, tüketiciler, çevreciler ile ekolojistler tarım ürünlerinin kalite ve güvenliğine ilişkin önlemleri sadece tavuk itlafında mı görüyor? Hükümet, ekonomik ve politik olarak destek sunma çabası içinde olduğu üretim tarzının sağlıklılığı konusunda ne düşünüyor ve tartışıyor?

Dünya çiftçileri ise şu noktalarda ortaklaşmaktadırlar: Hükümetimizin yok etmeye çalıştığı sürdürülebilir köy tarımcılığı içerisindeki gezici köy tavukçuluğu (organik tavukçuluğu) dünya çiftçilerince endüstriyel tavukçuluğun alternatifi olarak görülüyor ve savunuluyor.

Bunun için de;

• Gıda üretiminde, gıda işlemesinde ve ithalinde, genetik olarak değiştirilmiş unsurların yasaklanması,

• Hayvan yemi olarak kabul edilebilir ürünlerin bir listesini çıkarıp, terkip ve menşeine dair etiketleme sistemi geliştirilmesi,

• Dioksin, nitrofüran, ağır metal ve antibiyotik gibi zehirli maddelerin gıdadaki mevcudiyetinin, daha yakından takip edilip uzun vadede yasaklanması,

• Entegre gıda işleme tesislerinin, tatbik ettikleri sanayii işlemlerinin insan ve hayvan sağlığıyla, çevreye olan etkileri hakkında, hem hukuken hem de mali açıdan sorumlu hale getirilmesi,

• Uzun mesafeli taşımanın azaltılması, çevre ve gıda güvenliği açısından faydalı olduğu kabul edilmekte ve hayvancılık sektörlerinin bu kriterlere uygun yetiştiricilik yapıp yapmadığı ve kamu kontrolünün ve yönlendiriciliğinin yapılıp yapılmadığı izlenmektedir.

Yukarıda sıralanan kriterlere baktığımızda, Türkiye yetkililerin takip, yönlendiricilik olarak bu kriterlerin neresindedir, diye sorabiliriz.

Türkiye’deki yetkililer endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez, ayağı toprağa değmez, dış dünya ile tanışmadan bıçak, ateş, tencere ile tanışan üretim sistemine koşar adım yönelmekte ve yönlendirmektedir. Oysa ki hükümetimizin koşar adım yöneldiği ve yönlendirdiği sistem, birçok gelişmiş ve az gelişmiş ülke ve çiftçileri tarafından kaçar adım terk etmeye başlamıştır. Çünkü endüstriyel tavukçuluk hayvan haklarını yok etmenin yanında, bu yöntemle üretilen etin ve yumurtanın sağlıklı olduğu kuşkusunu taşımaktadır. Gıda kalitesi açısından bakıldığında ise köy tavukçuluğunun en azından endüstriyel tavukçuluğa göre daha sağlıklı olduğuna dair kuşku bulunmamaktadır. En önemlisi yönetenlerimizin köy tavukçuluğunu –organik tavukçuluğu- yasaklamaya kalkmakla kendi etini ve yumurtasını üreten ve tüketen, bir miktar da aile bütçesine bu yolla katkı koyan köylülerin katıkları ve kazançları ile oynamakta ve engellemektedir. Ama asıl olarak hükümetlerin görevi, bunun tersini yapmaktır. Yani insanların gıda güvencesini ve kalitesini güvence altına almaktır ve bu görev de hükümetlere Anayasa ile verilmiştir. Bir kesime “üret”, bir kesime “sen üretme, pazar ol!” deme hakkı, eşitlik hak ve ilkesine aykırıdır. Onu bugün IMF ülkelere dayatmakta ve birçok az gelişmiş ülkede uygulattırmaktadır da. Bu nedenle IMF’nin meşruluğu gezenimizde yaşayanların tamamına yakını tarafından tartışma konusu olagelmektedir. Tarafsız ve vatandaşların hepsine aynı hizmeti ayrımsız olarak yapmakla görevli olanların böyle tercih kullanma arzusu içinde olması; düşündürücüdür. Çiftçi sendikaları olarak, yetkililere, “köylüler de vatandaşınızdır” hatırlatması yapıyor olmaktan üzüntülü olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Üstelik tercihlerini ve uygulamalarını yalnızca endüstriyel tavukçuluktan yana yapanlar; kuş göç yollarının konaklama yeri olan göl ile deltalarda yeterli önlem almayarak eksik ve kusurlu davranma siciline sahip olması biz çiftçileri endişelendirmektedir. Bütün bunları söylerken her şeyin aynı şekilde devam etmesi ve sürmesi gerektiğini elbette ki söylemiyoruz.

ÇÖZÜM OLARAK İSE ŞUNLAR YAPILMALIDIR:

Öncelikle hastalığın yayılmasını engellemek için harcanan çabalar sürdürülmeli. Kuş konaklama alanları olan deltalar, göllerin çevresi de beraberinde hemen şimdi kanatlılardan arındırmalı ve kanatlılardan arındırılmış bir şerit oluşturulmalı. Bu şeritlere yakın bölgelerde serbest gezinen tavuklar için belli süreler kapatılacakları kafes tel bölmeler yapılmalı ve köy tavukçuluğu yapanlar buna zorunlu tutulmalıdır. Kafes tellerin örnekleri devlet tarafından yapılmalı, tavuk yetiştiricilerine faizsiz ve uzun vadeli olarak verilmelidir. Bu şerit sadece kanatlılardan arınmamalı, göç yolarındaki konaklama alanlarında endüstriyel değil, organik tarım yapılması zorunlu hale getirilmelidir. Yani, tarımsal üretim de kimyasal gübre ile kimyasal ilaç asla kullanılmamalıdır. Kuş konaklama alanlarının çevresinde yapılmış olan konutlar derhal kaldırılmalıdır. Tarım İl Müdürlüğü elemanları sadece tavuk itlafı için köye gönderilmemelidir. Tarım elemanları hafızalarda sadece tavuk öldürücü olarak yer etmemeli, iyi yönlendirilme ve olanak sunulması halinde çok yararlı işler yaptıkları geçmiş çalışmalarından hatırlanmalıdır. Tarım İl Müdürlükleri, tavuk hastalığında ve teşhisinde uzman olan elemanlarını köylere önden göndermeli; tavukların hastalıklı olup olmadıklarını bu uzmanlar belirlemelidir. Bunların ardından hastalıklı tavukların itlafı için ayrı bir ekip(ler) köye gitmelidir. Sağlıklı tavuk, kaz ve ördeklerin yaşatılması için eğitim verecek, donanım sağlayacak ve kuracak olan elemanlar, uzmanlardan sonra köye girmelidir. Elemanlar aynı zamanda hastalıklı olmayan tavukların ayrımını yapan uzman öncülerin girdiği köylerdeki bulguların değerlendirilmeleri doğrultusunda itlaf yapmalı sağlıklı tavukların yaşatılmasına özel önem ve titizlik göstermelidir. Bütün köyler (hastalık bulgusuna rastlanan ve rastlanmayan) gezilerek tavuk besleyenler eğitilmeli, tavuk menşeimiz ve tavuk çeşitliliğimiz koruma altına alınmalıdır. Yetkililer bütün köylerde sadece tavukları öldürüp, tavuk menşeimizi yok edecek itlaf ve itlaf karşılığı olarak tavuk başı para vermeyi değil, beraberinde menşeimizi korumak, köy tavukçuluğunu sürdürebilmek bunun için gerekli düzeneği kurabilmesi amacıyla da köylülere ayrıca destek vermelidir. Yani amaç sağlıklı köy tavuklarını yaşatmayı esas almalıdır. Başka bir deyişle; yetkililer, gıda güvencesinin sürdürülebilir olması için sürdürülebilir köy tarımı bütünlüğü içinde gezici köy tavukçuluğunu yaşatmak için çalışmalıdırlar.

Çünkü Türkiye köylüsünün herkes kadar sağlıklı tavuk eti ve yumurtası ile beslenme ve bu yetiştiricilikten geçimini sağlama hakkı vardır. Bu temel bir insan hakkıdır. “Halkın oyları ile iktidara geldim, ben böyle uygun görüyorum ve yaparım” yaklaşımı, oy ile gelenlere de verilmemiştir. Temel olan insan hakları ve hayvan haklarıdır. Buna herkes gibi halkın oyları ile gelenlerin de uyma zorunluluğu vardır.

Ayrıca Türkiye’de yaşayan tüm insanların sağlıklı, güvenilir, sürekli beyaz et tüketme ihtiyacı ve hakkı, hükümetlerin de bunu sağlama görevleri vardır. Bu çerçevede Türkiye endüstriyel tavuk üretim sektörüne baktığımızda üretim tarzının getirdiği olumsuzlukların dışında kaygılanmamızı gerektirecek pek çok sorun bulunmaktadır.

Öncelikle Türkiye tavukçuluğunun dışa bağımlı olması bilinmesine karşın köy tavukçuluğunu yasaklama yoluna gidilerek dışa bağımlılığın iyice pekiştirilmesi ve endüstriyel tavukçuluk yetiştiriciliğindeki kimi girdilerin ve yetiricilik tarzının kendisinin sorunlu olması bu yolla elde edilen etin ve yumurtanın sağlıklılığını da tartışılır kılmaktadır.

Şöyle ki;

DAMIZLIK

Türkiye’de tavukçuluk sektörü damızlık konusunda dışa bağımlıdır. Her yıl yumurta ve civciv ithal ederek ihtiyaçlarını gidermektedir. İç talep arttıkça ithalat kaçınılmaz olarak artacaktır. Civciv ithalatının yapılmaması durumunda tavukçuluk sektörü büyük krize girer. Bu nedenle de hayvansal protein ihtiyacının önemli bir bölümünü piliç eti ile gideren insanımızın beslenmesi risk altına girecektir. Köy tavukçuluğunun yasaklanması halinde en azından kendi ihtiyacını karşılayan köylülerin beslenmesi zora girecektir.

YEM

Tavukçuluk sektörünün et ve yumurta üretimi için diğer önemli girdisi yemdir. Endüstriyel/ fabrikasyon tavuk eti ve yumurta üretimi için karma yem tüketme zorunluluğu vardır. Köy tavukçuluğunda bu tür yeme ihtiyaç yoktur. Ailenin yemek artığı, bitkisel ürün artığı ve otlamayla masrafsız sağlanabilmektedir. Kanatlı yetiştiriciliğinde yem ürün maliyetinin %70-80’ini yem masrafı oluşturmaktadır. Endüstriyel yöntemle kanatlı üretimi ile yem arasındaki bu sıkı ilişki kanatlı üretiminde sorunların ve çözümlerin yem üretimi ile birlikte değerlendirilmesini gerektirmektedir. Yem fabrikalarımız etlik piliç üretiminde ağırlıklı olarak mısır ve soya kullanmaktadır. Biz soya ve mısırda kendimize yeterli değil her ikisinde de ithalatçı ülkeyiz, dolayısıyla yemde de dışa bağımlıyız.

Üretim girdilerinde böylesine dışa bağımlı olduğumuz bir sektörü destekliyor olmak aslında başka ülkelerin tavukçuluk sektörünü dolaylı olarak desteklemek demektir. Ama sürdürülebilir köy tarımcılığı içinde gezici köy tavukçuluğunu desteklemek köylülerimizin yoksulluktan çıkması, refah düzeyini artırmaya katkı koyması demektir ki kendi yurttaşın olan üretici ve tüketiciyi destekleme anlamına gelecektir.

Evet, Sayın Başbakanın dediği doğrudur. Her ülkede yoksul insanlar vardır. Ama her ülkede hükümetler doğru tercih ve politikalarla yoksulluğa karşı mücadele de ederler, bu iddia ile yönetmeye talip olurlar.

Çiftçi sendikaları olarak bizim iddiamız/tezimiz şudur: Hükümet olarak kuş gribine ilişkin uyguladığınız politika yoksulluğu giderici olmadığı gibi, gıda güvencesini de risk altına sokmaktadır. Bunu her zeminde tartışarak gıda kalite ve güvencesine katkı koymaya hazır olduğumuzu tüm kamuoyunun ve hükümetinizin bilmesini istiyoruz.

YEM KALİTE DENETİMİ YETERSİZDİR.

Yem Kanunu ve yönetmeliği kalitesiz yem üretiminden caydırıcı değildir. Kanatlı yemlerin beyan edilen besin maddeleri doğrultusunda üretilip üretilmediği sıkı bir şekilde denetlenmediği bilinmektedir. Hileli ve kalitesiz yem yapanlara verilen cezalar da caydırıcılıktan uzaktır. Yalnız kuru madde, protein, kül, yağ gibi analizlerden çok metabolik enerji, amino asit, vitamin analizleri ve yemin sağlığa uygunluğu (hijyeni) ile ilgili analizleri hızlı bir şekilde yapabilecek yeterlilikte resmi laboratuvarlar yoktur. Yem kalite denetim yetersizliğine karşın, endüstriyel tavuk üreticilerinin tavuk eti ve yumurtalarının sağlıklılığı söylenebilmekte, bu tarzda üretilmiş et ve yumurta tüketimine Bakanlık düzeyindeki açıklamalarla yönlendirilebilmektedir. Bu yolla endüstriyel tavuk üretimi köy tavukçuluğu karşısında bir nevi resmi olarak kollanmakta, organik olarak yetişen köy tavukları sanki sağlıksızmış gibi gösterilerek yasaklanmak istenmektedir. Adeta kuş gribinde eksiği, ihmali olanlar yerine, organik (köylü üretimi) tavuk üretimi yapan ve bu ürettiği tavuğun eti ile yumurtasını tüketen, fazlasını ise satarak aile bütçesine katkı koyan köylüler ile tüketiciler cezalandırılmaktadır. Başka bir deyişle; kuş gribinin çıkmasında ihmali ve eksiği olan hükümet, köylülerin ürettiği sağlıklı tavukları itlaf ederek hastalığın yayılmasını (soykırım yöntemiyle yani yanlış bir yöntemle) engelleme yoluna giderken köy tavukçuluğunu yasaklamaya kalkarak da başka bir yanlışa sapmakta; endüstriyel tavukçuluk için gelişme ortamı ve kazanç yolları açtığı kaygısını yaymaktadır. Yani, tavuk, kaz, ördekler yanı sıra insan sağlığı üzerinden yaratılan panik durumunu azaltması gereken hükümet tersi uygulamalarda bulunmakta, sağlık sorunu üzerinden tüm köy tavuk soyunu adeta yok etmeye yönelmiş görüntüsü vermektedir. Bu uygulamayla esas olarak sürdürülebilir köy tarımcılığı yerine şirket tarımcılığını ikame etme çabasına giriştiği izlenimini yaratmaktadır.

Bugün kuş gribi bahanesi üzerinden köy tavukçuluğunu, yarın herhangi başka bir hastalık bahanesi ile köy inekçiliği, koyunculuğu ve keçiciliğinin neslini mi tüketeceğiz?

Hükümetin sürdürülebilir köylü tarımını, zamanında önlem almayarak insan sağlığı ve hayvanların felaketi üzerinden bir propaganda yürüterek tasfiye edip, yerine şirket tarımcılığını ikame etmek istemesi bizi endişelendirmekte ve hükümetin tarım ve hayvancılık konusunda attığı her adımı bu nedenle yakın takibe almanın gerekliliğine inanmaktayız.

Hükümeti köylüden yana olmayacaksa da en azından üretici kesimler arasında tarafsızlığa, eşit davranmaya, halkı yanlı ve yanlış bilgilendirmeden kaçınmaya, doğru bilgilendirmeye davet ediyoruz.

Saygılarımızla.

Abdullah AYSU

ÇİFTÇİ SENDİKALARI

KONFEDERASYONLAŞMA

Platform Sözcüsü 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Google'dan Seçim Portalı...20 Şubat 2014 Perşembe 20:10
  • Petrol İş'ten 1 mayıs Açıklaması30 Nisan 2013 Salı 19:46
  • Kazım Ulaş Sağlıkçıları Unutmadı09 Nisan 2013 Salı 14:41
  • Kazım Ulaş'tan Yıldönümü Kutlaması09 Nisan 2013 Salı 14:30
  • ADD’den 26 Ağustos Kutlaması26 Ağustos 2012 Pazar 20:41
  • Madeni Yağ Sanayicileri Derneği28 Nisan 2010 Çarşamba 19:48
  • Ege İhracatçı Birlikleri08 Nisan 2010 Perşembe 14:30
  • Tüpraş Genel Kurul Toplantısı26 Şubat 2010 Cuma 16:15
  • Petkim Genel Kurul Toplantısı18 Şubat 2010 Perşembe 12:19
  • Petkim Tedarik Anlaşması07 Aralık 2009 Pazartesi 23:22
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0533 557 8894