• BIST 9886.05
  • Altın 2958.781
  • Dolar 34.7329
  • Euro 36.5987
  • İzmir 8 °C

Örgütlenme: “İŞTEN ATILMAK”

Örgütlenme: “İŞTEN ATILMAK”
Demokrasi, yönetilenlerin kendilerini etkileyen tüm kararların alınmasına, diğer bir ifadeyle siyasal sürece, her düzeyde, etkin olarak, çeşitli şekillerde katılma hakkı ve imkanının bulunduğu bir toplumsal sistem olarak tanımlanabilir. Böyle bir sistemde

TÜRKİYE’DE SENDİKAL ÖRGÜTLENMENİN BEDELİ: “İŞTEN ATILMAK”

Giriş: Bir Demokrasi Sınavı

Demokrasi, yönetilenlerin kendilerini etkileyen tüm kararların alınmasına, diğer bir ifadeyle siyasal sürece, her düzeyde, etkin olarak, çeşitli şekillerde katılma hakkı ve imkanının bulunduğu bir toplumsal sistem olarak tanımlanabilir. Böyle bir sistemde, özgür ve serbest seçimin varlığının yanı sıra vatandaşların “siyasi parti” ve “baskı grupları” kurabilme hakları da mevcuttur. Dolayısıyla, çağdaş demokratik bir sistemde, kolektif karar almaya katılım, oy vermeyle sınırlı değildir, çok çeşitli bazı faaliyetleri de kapsamaktadır.

Demokrasi, her an, her noktada yaşatılabilecek, işlerlik kazandırılabilecek bir yönetim geleneğidir. Bu geleneğin yaşatıldığı süreç ise, demokratikleşmedir. Aynı zamanda, toplumsal değişmenin yönünü de belirten demokratikleşme süreci, tıpkı değişmenin kendisi gibi, hiçbir zaman bitmeyecek, sonsuz bir süreçtir.

Ülkemiz, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki kurtuluş hareketi ile başlatılan süreçte, 1920’de TBMM’nin açılması, vatandaşlara seçme ve seçilme hak ve özgürlüğünün tanınması ve 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla demokrasiye adım atmış, özellikle, 1946’da çok partili hayata geçiş ile demokratikleşme adına önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Ancak, demokratikleşmenin toplumsal değişmenin yönünü gösteren bir toplumsal değişme biçimi olduğu düşünüldüğünde, tıpkı değişmenin kendisi gibi, hiçbir zaman durmayacak bir olgu olduğu da bir gerçektir.

Bunu ünlü düşünür Karl Popper’ın şu sözleriyle de pekiştirmek mümkündür:

“Değişmenin hiçbir zaman durmayacağı olgusu, iyi toplum için bir proje fikrinin kendisini anlamsız kılmaktadır, çünkü toplum tıpkı o proje gibi olsaydı bile, hemen ondan ayrılmaya başlardı. Demek ki, ideal toplumlar yalnızca ideal oldukları için erişilmez değildirler, herhangi bir türden projeye karşılık olmak için durulgan ve değişmez olmaları gerektiği için de erişilmezler, görünürlerde böyle olabilecek hiçbir toplum yoktur.”

Günümüzde ideal demokratik toplum için, Cumhuriyet rejiminin, seçilmiş bir meclisin ve birden çok siyasi partinin varlığı yalnızca gerekliliktir, demokrasi adına yeterli değildir. Hızlı ve yoğun bir değişme sürecinde olan ülkemizde gerçekleştirilen değişmeler, beraberinde yeni yasal düzenlemeleri de getirmektedir.

Belirttiğimiz gibi demokrasi, alınan kararlarda ilgili tarafların, mümkün olduğunca katılımını gerektiren bir yönetim geleneğidir. Dolayısıyla mevcudiyetleri ancak demokrasinin mevcudiyetiyle mümkün olan örgütlenmiş baskı ve çıkar grubu olarak sendikaların, alınan kararlara katılım faaliyetleri demokrasiyi işler hale getiren ve her aşamada demokratikleşme sürecini ilerleten faaliyetlerdir. Öyle ki, demokratik toplum sendikaları yaratırken, sendikalar da faaliyetleriyle demokratikleşme sürecinin geliştirilmesine katkıda bulunmaktadırlar.

Sendikalar bir toplumsal değişme dinamiği olarak gördükleri işlevin yanında, siyasal alanda gerçekleştirdikleri yönetime katılma faaliyetleriyle, kararların ortak alınmasına katkıda bulunarak demokrasinin gereği olan katılımı gerçekleştirebilirler ki, bu da toplumsal yapının demokratikleşme yönünde geliştirilmesi anlamına gelmektedir.

Baskı ve çıkar grubu olan sendikaların siyasal alanda yönetime katılma faaliyetlerinin “işçilerin kendilerini ilgilendiren konularda, kamu otoritesinin karar ve eylemlerini etkilemek” anlamına geldiği göz önünde bulundurulduğunda, demokrasi ile sendikaların siyasal alanda yönetime katılma faaliyetlerinin birbirlerinin vazgeçilmezleri olduğunu ifade edebiliriz.

Günümüzün yüksek nüfuslu toplumlarında, demokratik toplumun vazgeçilmezi olan katılımın, pratike tek tek bireyler için mümkün olamayacağı düşünüldüğünde, “örgütlenme” kavramının karşımıza katılımın aracı olarak çıktığını görebiliriz. Öyle ki, baskı ve çıkar grubu olarak sendikaların gücü, işçilerin toplumsal güçlerinin örgütlü hale getirilmesinden kaynaklanır. Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki; toplumsal yapı içinde, bir toplumsal kurum olarak sendikaların varlığı, o yapının demokratik olduğunu bize göstermektedir. Sendikaların gerçekleştirdikleri faaliyetlerin etkinliği, bize demokratikleşmenin işletilip işletilmediği konusunda ipucu vermektedir. Nitekim sendikalar, demokratikleşme sürecinin ölçülebilmesi için uygun bir test aracıdır.

Türkiye’de Sendikal Örgütlenme Yasal Açıdan Örgütlenme Hakkı

a- Anayasa

Anayasa’da örgütlenme hakkı “Sendika Kurma Hakkı” başlıklı 51. maddede düzenlenmiştir. “Toplu İş Sözleşmesi Hakkı”nı düzenleyen 53. madde ile “Grev Hakkı ve Lokavt”ı düzenleyen 54. madde de özü itibariyle “sendikal örgütlenme hakkı”nın kullanımının sonuçlarını belirten maddelerdir.

Her ne kadar Anayasanın “Sendika Kurma Hakkı” başlıklı 51. maddesinde “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz” denilse de; aşağıda, raporumuzda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere bu hakkın kullanımı ve özellikle sendikaların üye kaydetmelerinde büyük zorluklar yaşanmakta; yasalardaki ilgili maddelerin ihlal edildiği gözlenmekte ve bu hakkın “fiilen” kullanılmasında sayısız engellerle karşılaşılmaktadır.

b- İlgili Kanunlar

Çalışma hayatı ve bu hayatı düzenleyen tüm kanunların bir bütün olduğu gerçeğini göz önünden ayırmadan ilgili kanunlara bakarsak;

1- 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu bakımından;

2821 sayılı kanunun amaç maddesinde, kanunun çıkarılma amacı olarak “çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerin korunması ve geliştirilmesi için işçiler ve işverenler tarafından meydana getirilen sendikalar ile konfederasyonların kuruluşu, teşkilatı, faaliyeti ve denetlenmesi”ne ilişkin esasların düzenlendiği belirtilmektedir.

Örgütlenmenin temelinde ise sendika kurmak, kurulu bir sendikaya üye olmak veya olmamak hakkını kullanabilmek bulunmaktadır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunun “Üyeliğin Kazanılması” başlıklı 22. maddesinde “Sendikaya üye olmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz” hükmü bulunmakta ve bu maddenin devamında sendika üyeliği ayrıntılı olarak düzenlenmektedir.

2821 sayılı Kanun örgütlenmenin temelini oluşturan sendikalar ve sendikalara üyelik hakkı konusunda oldukça ayrıntılı hükümlere yer vermiştir. Ancak bu kadar ayrıntıya rağmen uygulamada örgütlenme hakkı yeterince kullanılamamakta, raporumuzun uygulamaya ilişkin örneklerinde de açıkça görüleceği üzere büyük zorluklarla yapılan örgütlenmeler daha çoğunluk tespiti aşamasında, işverence yok edilmektedir. Kanunun “Teminatlar” başlıklı 3. bölümünde madde 29, 30 ve 31’de getirilen güvenceler yetersizdir.

2- 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu bakımından;

Sendikal örgütlenmenin temel hedeflerinden birisi de toplu iş sözleşmesi yapabilmektir. Anayasa’da genel çerçevesi çizilen “sendikal örgütlenme hakkı”nın kullanımı sonuçta toplu iş sözleşmesi yapabilme imkanını da tanımaktadır. Ancak belirttiğimiz gibi sendikaya üye olma sürecinde başlayan sorunlar toplu iş sözleşmesi yapılması sürecinde de karşımıza çıkmaktadır.

3- 4857 sayılı İş Kanunu Bakımından ;

4857 sayılı kanunda “sendikal örgütlenme hakkı”ndan bahsedilmemektedir. Çünkü bu kanun özü itibari ile bireysel iş ilişkilerinin düzenlendiği bir kanun olup, yerini aldığı 1475 sayılı İş Kanunundan farklı olarak iş güvencesi hükümlerini de içermektedir. Kanunun 18. maddesinde işçinin sendikal faaliyetlere katılmasının iş sözleşmesinin feshi için geçerli bir neden oluşturmadığı açıkça belirtilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu ile Türk hukuk sistemine getirilen iş güvencesi ve işe iade müessesesinde, mutlak işe iade sisteminin olmaması da örgütlenmenin önündeki engellerden biridir. İşe iade davalarının kazanılması halinde, işverenin tazminat ödemek veya işe almak yönünde seçme hakkının olması ve tazminat ödeme yükümlülüğünden kaçmak için işe iadeyi kabul etmesi, ancak kısa bir müddet sonra işe aldığı işçileri tekrar işten çıkarma yoluna gitmesi sıklıkla karşılaşılan güçlüklerden biridir. Sonuçta ise tam bir kısır döngü içinde amacına ulaşmayan işe iade davaları açılmakta, yaşananlar ise işçiler arasında tam bir bıkkınlık ve hayal kırıklığına yol açmaktadır.

Bununla birlikte iş güvencesinin uygulanabilmesinin 4857 sayılı iş yasasında 30 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerini kapsar hale getirilmesi, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışır olmama koşulu iş güvencesinin kapsamını daraltmıştır. SSK istatistiklerine göre beş milyon sigortalının olduğu ülkemizde, 2 milyon 300 bin işçi 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışmaktadır. Diğer yandan, 30 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçilerin de yasal olarak iş güvencesi hakları olmasına rağmen işçiler bu haklarını sağlıklı bir şekilde kullanamamaktadır. Yasanın amir hükümlerine rağmen işe iade davaları 2-3 ayda sonuçlanması gerekirken işe iade davaları ortalama 1.5-2 yıl sürmektedir.

4- 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu bakımından;

Yeni Türk Ceza Kanununun “İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli” başlıklı 117. maddesi, “Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi” başlıklı 118. maddesi ile “Ortak hükümler” başlıklı 119. maddesi sendikal hakların kullanımını engelleyenleri cezalandırmayı öngörmektedir. Bu yönüyle bahsi geçen düzenleme, işverence başvurulabilecek bir kısım hukuk dışı yollarında önünü kesebilecektir. Kanunun uygulaması yeni olduğu için şu ana kadar bu yönde alınmış bir karar elimizde bulunmamaktadır.

c- Uluslararası Sözleşmeler Bakımından;

Türkiye tarafından onaylanmış bulunan 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmelerinin, çok geniş sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkı öngörmesine rağmen, 1983 yılında kabul edilen ancak bazı değişikliklerle halen yürürlükte bulunan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, bu sözleşmeleri çeşitli açılardan ihlal etmektedir.

Zira, 87 ve 98 sayılı sözleşmelerle, yürürlükteki mevzuat ve uygulamalar arasında tam bir uyum söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, iç hukuk düzenlemeleri yapılmadığından, bu iki sözleşmeyi ihlal ettiği gerekçesiyle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından eleştirilmektedir. Türkiye’nin ILO sözleşmelerini imzalaması ve çalışma mevzuatını bu sözleşmelere uyumlu hale getirmeyi yükümlülük olarak üstlenmesine rağmen, ülkemizde halen devam eden ihlallerin başlıcalarını şöyle belirtebiliriz:

-29 Ocak 1990 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “sözleşmeli personelin herhangi bir sendikaya üye olması, sendikal faaliyette bulunması yasaktır” düzenlemesi getirilmiştir. Oysa, 87 sayılı ILO sözleşmesinin 2. maddesi, bağlı bulunduğu kanun ne olursa olsun, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm ücretli ve aylıklı çalışanları kapsamaktadır.

-Türkiye’de, sendika kurma ve sendikalara üye olma açısından, halen önemli kısıtlamalar ve yasaklar bulunmaktadır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nın 2. maddesine göre, ancak hizmet akdine dayanarak çalışan kişiler işçi sayılmakta ve sendikalaşma hakkına sahip bulunmaktadır. Halbuki, ülkemizde istihdamın yapısına bakıldığı zaman, “kendi nam ve hesabına çalışma” olarak isimlendirilen, kayıt dışı olarak ve sosyal güvenlik haklarından yoksun bir biçimde birçok çalışma biçimi hızla yaygınlaşmaktadır.

Ayrıca, eve iş verme sistemi uygulaması da, gerek imalat sanayiinde, gerekse hizmetler sektöründe giderek artmaktadır. Bu kişilerin, sendikalara üye olma hakkı yoktur. Oysa, 87 sayılı sözleşme bu kategorilerin tümünü kapsamaktadır.

-87 sayılı ILO sözleşmesi, sendika üyeliği ve sendikal etkinlikler konusunda, bilgi açıklama zorunluluğuna karşı işçileri korumaktadır. Buna karşılık, 2821 Sayılı Yasaya göre, üyeliği kesinleşen işçinin, üye kayıt fişinin birer nüshası, ilgili sendika tarafından 15 gün içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na ve işçinin çalıştığı işyerinin bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne gönderilmektedir.

2822 sayılı yasa ise, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki için başvuran işçi sendikasının, kendisinde bulunan üyelik fişlerini, işverene teslim etmesini ve güncelleştirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu tür düzenlemeler, sendikal örgütlenmeyi zorlaştıran önemli engellerden biridir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23. maddesi ise, herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı ile herkesin herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı olduğundan söz ederek, örgütlenme hakkı ile ilgili şu düzenlemeyi getirmiştir:

“Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.”

AB Süreci ve Avrupa Sosyal Şartı

1961 yılında Torino’da imzalanan ve 1965 yılında yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Şartı, sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev ile çalışma hakkı dahil 19 sosyal hakkı güvence altına almıştır. 1988’de imzalanan bir protokol ile ASŞ’ye dört yeni hak eklenmiştir: cinsiyete dayalı ayrımcılığın önlenmesi, bilgi alma ve danışılma hakkı, çalışma koşullarının ve iş ortamının iyileştirilmesine katılma hakkı ve yaşlıların korunma hakkı. 1990’lı yıllarda başlayan tartışmaların ardından 1996 yılında imzaya açılan Gözden Geçirilmiş ASŞ 1999’da yürürlüğe girmiştir.

ASŞ, bir ilkeler bildirgesi değil uluslararası sözleşme niteliği taşıyan ve bu nedenle onaylayan ülkeler açısından bağlayıcı bir belge, uyulması zorunlu bir kurallar bütünüdür.

6 Ekim 2004 tarihinde 59. Cumhuriyet Hükümeti tarafından imzalanan Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Hükümet tarafından onaylanmak üzere 7 Şubat 2005 tarihinde TBMM Başkanlığı’na gönderilmiştir. Sosyal haklar konusunda en kapsamlı uluslararası sözleşme olan Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar yanında 31 başlık altında çağdaş sosyal hakların hemen hemen tümüne yer vermektedir.

Bilindiği gibi Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklik ile onaylanmış uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile ulusal yasaların çelişmesi durumunda uluslararası insan hakları sözleşmelerinin geçerli olması kabul edilmiştir. Avrupa Konseyi’nin insan hakları sözleşmelerinden bir olan sosyal şartın onayı birçok açıdan büyük önem taşımaktadır. Çünkü ASŞ doğrudan iç hukuk kuralı olarak uygulanacak bir belgedir. Ancak Hükümetin temel sendikal haklara çekince koyması nedeniyle Sosyal Şart daha baştan ölü doğmaktadır.

Bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olan Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ), AB antlaşmalarında ve AB Anayasasında yer verilerek AB hukukunun bir parçası haline getirilmiştir. AB, Türkiye’den sendikal çekinceleri kaldırarak ASŞ’yi onaylamasını istemektedir. Bu nedenle, ASŞ’nin çekincesiz onaylanması AB uyum sürecinin de bir gereğidir.

Şartın 5. maddesi örgütlenme/sendikalaşma hakkını güvence altına almıştır. ASŞ’nın sendikal örgütlenme hakkıyla ilgili 5. maddesi şöyledir:.

“Madde 5 -Örgütlenme hakkı

Akit Taraflar, çalışanların ve işverenlerin ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak, için yerel, ulusal ve uluslararası örgütler kurma ve bu örgütlere üye olma özgürlüğünü sağlamak veya desteklemek amacıyla ulusal mevzuatın bu özgürlüğü zedelemesini veya zedeleyici biçimde uygulanmasını önlemeyi taahhüt ederler.

Bu maddede öngörülen güvencelerin, güvenlik güçleri bakımından hangi ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarla ya da yönetmeliklerle belirlenir. Bu güvencelerin silahlı kuvvetler mensuplarına uygulanmasına ilişkin ilke ile bu kesime hangi, düzeyde uygulanacağı, yine ulusal yasalar ya da yönetmeliklerle saptanır.”

59. hükümet 7 Şubat 2005 tarihinde Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın onaylanmasını öngören yasa tasarısını Meclise göndermiştir. Ancak sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakları yanında çok sayıda maddesine çekince koymuştur. Türkiye, ASŞ’nin sendikal haklarına çekince koyma tutumunu ısrarla sürdürmektedir. Sendikalaşma hakkıyla ilgili 5. maddeye çekince koyan ülkeler sadece Yunanistan ve Türkiye’dir.

Bu çerçevede, hükümetin AB uyum iddiaları sosyal haklar alanında boşlukta kalmaktadır. 2004 AB İlerleme Raporu, açıkça Türkiye’nin Gözden Geçirilmiş ASŞ’yi onaylamasını ve 1961 tarihli ASŞ’nin sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkına ilişkin maddelerine konan çekincelerin kaldırmasını istemektedir. Gözden Geçirilmiş ASŞ’nin bu çekinceler sürdürülerek onaylanması AB uyum sürecine aykırı bir tutumdur.

Sendikal Örgütlenmenin Önündeki Engeller

Ülkemizde, örgütlenme ve toplu pazarlık hakları konusunda yasal bir çerçeve bulunsa bile, çoğu zaman bu haklar kağıt üzerinde kalmakta ve örgütlenme nedeniyle işten atılmalar artan oranda karşımıza çıkmaktadır. Bilineceği üzere çalışma yaşamının temel öncelikleri olarak örgütlenme, iş güvencesi, sigortalı çalıştırma ve toplu pazarlık hakları sıralanabilir. Çalışanlar bakımından çok büyük önem taşıyan bu hakların kullanılmasında ise, bugün için işverenlerin engellemelerine ilave olarak; yasal eksiklikler ve buna bağlı idari zorluklar da giderek artmaktadır.

Ülkemizin, Avrupa Birliği’ne üye olma sürecinde özellikle sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının özgürce kullanılmasının sağlanmasına yönelik olarak taleplerimiz yeterince değerlendirilmediğinden ve gerekli yasal değişiklikler yapılmadığından sendikalara üye olan işçiler işten çıkarılmakta ve aileleriyle birlikte mağdur edilmektedir.

Yeni örgütlenme faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğu, istifa veya işten çıkarmalarla sona erdirilmekte, örgütlenmeye öncülük eden işçiler o işkolunda bir daha iş bulamamaktadırlar. Yetki sürecinin uzunluğu, işverenlerin yetki itirazları da örgütlenmeyi engellemektedir.

İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, sendikal örgütlenmelerin artacağı düşünülmüştür. Ancak iki yıllık süreçte örgütlenmelerde beklendiği gibi artış olmadığı gibi, bu dönemde işten çıkarılan işçi sayısındaki artış örgütlenmeyi duraksatan bir baskı oluşturmuştur. Özellikle yeni örgütlenilen işyerlerinde sendikaya üye oldukları için iş akitleri feshedilen üyelerimiz adına sendikalarımızca çok sayıda davalar açılmıştır.

Açılan davaların büyük çoğunluğunda feshin haklı veya geçerli bir sebebe dayanmadığı yargı kararı ile sabit hale gelmekte ve işe iade kararları alınmaktadır. Ancak yasa, işe kesin dönüş olanağı vermediğinden hem kamu hem de özel sektör işverenleri işçileri tekrar işe almayıp, tazminat ödemeyi tercih etmektedirler. Bu durum yeni örgütlenilen işyerlerinde sendikalaşmayı imkansız hale getirmektedir.

Sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri iki aşamalı olarak değerlendirmek gerekir.

Birincisi, mevcut yasaların örgütlenen işçileri yeteri kadar korumamasıdır. Yeterli yasal koruma olmadığı için sendikalara üye olan işçiler haksız yere işten çıkarılabilmekte ve işe bir daha dönememektedirler. Bunun önlenmesi, en azından sendikal nedenlerle işten çıkarmalarda işe iade kararlarının tazminata çevrilememesi ve bu işçilere işbaşı yaptırılması ya da en azından seçimlik hakkın işçiye tanınması gerekmektedir.

İkincisi ise idari zorluklardır. İşyerlerinde çok zor koşullarda örgütlenen işçilerin toplu iş sözleşme haklarına kavuşabilmeleri için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yapılan çoğunluk tespitlerinin sonuçlandırılmasında çok yönlü değerlendirmeler yapılmakta, özellikle de işçi sayılarının tespitinde “sigorta kayıtları” yerine işverenden bilgi talep edilmesi yoluna gidilmesi, sendikaların şikayetine neden olmaktadır.

İşverenler genelde yanıltıcı bilgiler göndermekte ve bu şekilde dosyaların incelenmek üzere teftişe gitmesini ve sürecin uzamasını sağlayarak, sendikal hakların işletilmesi engellenmeye çalışmaktadırlar. Çalışma Bakanlığı, en güvenilir belge olan sigorta bildirgelerindeki işçi sayılarını dikkate almalı ve çoğunluk tespitlerini bu şekilde sonuçlandırmalıdır.

Sendikal örgütlenmenin ve toplu pazarlık haklarının kullanılamadığı her ülkede çalışanlar sosyal haklardan yoksun bırakılmakta, düşük ücret politikası sonucu da gelir dağılımındaki eşitsizlik ve yoksulluk artmaktadır.   

TÜRK-İŞ, çalışma hayatında istikrar ve güvence istemektedir. İşverenlerimiz de, sosyal barışa katkı yapmalıdırlar. Avrupa Birliği tarafından hazırlanan raporlarda sosyal diyalogun yetersizliği ve örgütlenme hakkının engellenmesi giderilmesi gereken temel bir eksiklik olarak dikkat çekilmiştir. Örgütlenme, sendikal hakların ve çalışma barışının bir gereği ve güvencesi olarak görülmelidir. Sendikalar, korunması ve geliştirilmesi gereken birer kurum olarak kabul edilmelidir.

Başta da belirttiğimiz gibi, örgütlenme hakkı geliştirilmeden demokratik bir ortamdan ve demokratikleşmeden söz etmek mümkün değildir. Örgütlenme hakkının en önemli yansıması ise sendikalaşma, özgür toplu pazarlık ve grev hakkının var olmasıdır. Sosyal adaletin sağlanmasında temel araçlardan biri olan sendikalaşma ve toplu pazarlık sistemi yeterli derecede geliştirilememiştir.

Endüstri ilişkilerinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve örgütlenme önündeki engellerin bulunması, toplu pazarlık sistemini baskı altında tutmuştur. İşgücü piyasası ve yapısındaki değişmeler, işsizlik, ekonomideki sağlıksız büyüme, uluslararası rekabet ve teknolojik gelişme gibi etkenler toplu görüşme ortamına yansımış ve çalışanları olumsuz yönde etkilemiştir.

İşverenler tarafından gündeme getirilen kalite çemberleri, esnek çalışma, taşeron eliyle işlerin yürütülmesi, kapsam dışı gibi uygulamaların artması, sendikal örgütlenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir.

“Bu nedenle etkin ve güçlü sendikalara ihtiyaç vardır.”

Günümüzde kayıtdışı çalışma ile birlikte sigortasız çalışma yaygınlık kazanmakta ve sendikalara duyulan ihtiyaç artmaktadır. Etkin, işyerinde güçlü, ülkenin sorunlarına duyarlı, işçi hak ve özgürlüklerinin elde edilme sürecinde sendikalara bugün daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Sendikalar, işçi hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirme yükümlülüğü yanında, demokratik yapının da vazgeçilmez kurumlarıdır. Sendikaların gelişmesi, büyümesi ve engelsiz örgütlenmesi, demokrasinin sağlıklı işlemesi için de bir zorunluluktur. İşyerlerinde sosyal barışın koruyucu unsuru olan toplu iş sözleşmelerindeki hükümler, istikrarı ve kurala bağlı çalışmayı öngörmektedir.

Ülkemizde sendikal demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemediğine, Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında da dikkat çekilmektedir. Hükümet tarafı da, sendikal örgütlenmeyle ilgili yasak ve kısıtlamaların kaldırılmasına yönelik olarak uyum yasaları kapsamında demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına alan yasaların çıkması için birçok taahhütlerde bulunmuştur.

1982 Anayasası, kazanılmış hakların korunması konusunda yeterli bir güvence sağlamaktan uzak bir yapıda hazırlanmıştır. Yürürlükteki çalışma yasalarının işçilerin hak ve çıkarlarını korumadığının örnekleri çok fazladır.          

İşyerlerinde sendikaların gücünü sınırlamaya yönelik uygulamaların başında, taşeron çalıştırma gelmektedir. İşverenler bu şekilde, sigortasız ve sendikasız bir çalışma ortamı getirmekte, bu durumdan ise çalışanlarla birlikte, sosyal güvenlik kuruluşları prim gelirleri yönünden, devlet ise vergi gelirleri yönünden büyük kayıplara uğramaktadır.

“Esnek çalışma sistemleri örgütlülüğü engellemektedir.”             

İşveren kuruluşları, örgütlü ve örgütsüz işyerlerinde en önemli yakınma konusu olarak rekabet koşullarındaki eşitsizlikleri öne sürmektedirler. Bu haksızlığı gidermek ve eşit şartlarda rekabet edilmesi için, örgütlü yapının desteklenmesi gerekir. Örgütlenme, kayıtdışı ekonomiyi önlemek içinde en önemli bir etken olarak görülmelidir.

Yürürlükteki yasaların, işçiyi yeterince korumaması sonucu, işveren kesiminin örgütsüz ve sigortasız çalıştırma uygulamaları artmış ve toplu iş sözleşme kapsamındaki işçilerin sayısını olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle, işlerin parçalanması ve taşeron eliyle yürütülmesi, emek sömürüsünü ve sendikasızlaştırmayı artırmıştır.

Kamu işyerlerinde, özellikle de belediye işyerlerinde, önemli işlerin taşeron eliyle yürütülmesi, ayrı bir sıkıntı yaratmıştır. İşçilerin sendika hakkının kullanılmasını engelleyen bu tür uygulamalar, özellikle taşeron firmalar eliyle önemli işlerin firmalara verilmesi, çalışanların haklarında farklılık getirdiği gibi dayanışmayı da olumsuz yönde etkileyen bir özellik taşımıştır.

Sendikal birliği bozan ve ücret adaletsizliğini büyüten bu tür uygulamalardan vazgeçilmesi gerekir. Bu tür çalıştırmalar ile emek üzerinden firmalar haksız kazanç sağlamaktadır. Sosyal adaletin sağlanması bakımından, sendikal haklar önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Esas olan, işveren karşısında güçsüz konumda olan çalışanların haklarını koruyacak yasaların çıkarılmasıdır. İş Güvencesinin kapsamının genişletilmesi ve haksız fesihlerde işe iade zorunluluğunun getirilmesi, örgütlülüğün ve çalışma hayatında sosyal barışın sağlanmasına büyük katkı getirecektir.

Esnek çalışan işçiler, istihdam ilişkisini toplu iş sözleşmesi yerine, bireysel hizmet akdi ile kurmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle sendikaların güç kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasıdır.

Esnekliğin toplu iş sözleşmelerindeki etkisi, toplu iş sözleşmelerinin kapsamında daralma ve içeriğinde değişimi şeklinde olmaktadır. Sonuçta sendikalar esneklik karşısında doğrudan etkilenmektedirler.

Ayrıca toplu sözleşme düzeninden kurtulma girişimleri olarak yaygınlaşan alt işveren uygulaması, kayıt dışı çalıştırmalar ve çocuk istihdamı da sendikal örgütlenmeyi engellemektedir.

2003-2005 Yıllarında Yapılan Örgütlenmeler ve İşten Atılmalardan Örnek Olaylar

Örnek Olay 1:

ÖZTAY Tekstil Konfeksiyon Sanayi ve Pazarlama AŞ. (ABBATE) fabrikalarında çalışan toplam 2039 işçinin örgütlenmesine yönelik Teksif Sendikasınca başlatılan örgütlenme faaliyetlerinde 487 işçi sendikaya üye olarak kaydedilmiştir. Öztay Tekstil işvereni 2005 Mayıs ayında çok şiddetli bir sendika karşıtı kampanya başlatmış, ilk aşamada, İstanbul fabrikasında yaklaşık 150 işçi sendikal nedenlerle işten atılmış ve 105 üye sendika üyeliğinden zorla istifa ettirilmiştir. İşten atılan 80 üye Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne şikayette bulunmuşlardır. Sendikal nedenlerle işten atılan 57 üye işe iade talebiyle dava açmıştır. Bu davaların 45’i ilgili iş mahkemelerinde, işçiler lehine sonuçlanmış, ancak işveren Yargıtay’a itirazda bulunmuştur ve ilgili iş mahkemelerinin kararları Yargıtay tarafından bozulmuştur. 12 dava ise halen iş mahkemesinde sürmektedir. Yargıtay, 45 davaya ilişkin kararında, iş akdi fesihlerinin haksız olduğuna, ancak bunun nedeninin ilgili işçilerin sendika üyelikleri ve sendikal etkinlikleri olduğunun tam olarak ispat edilmediğine hükmetmiştir. Yargıtay’ın bu kararı sonrasında, davalar ilgili iş mahkemelerinde halen devam etmektedir.

Öztay Tekstil işvereninin sendika karşıtı kampanyası boyunca, Bilecik Fabrikasına 14 üye sendikal nedenlerden ötürü işten atılmış ve bu işçilerin işlerine iadeleri için dava yoluna başvurulmuştur. Aynı zamanda Teksif Sendikası üyesi olmamalarına rağmen işten atılan 4 işçi de, işe iade davası açmışlardır. Ayrıca Bilecik Fabrikasında çok sayıda üyemiz, işveren vekillerinin baskı ve tehditleri altında zorla sendika üyeliğinden istifa ettirilmişlerdir.

Örnek Olay 2:

2004 yılı Temmuz ayında İntrade İplik Sanayi ve Ticaret AŞ. (İMTEKS) işyerinde çalışan işçilerin talebiyle Teksif Sendikası örgütlenme faaliyetlerine başlanmış, toplam 33 çalışanın 22’si üye olarak kaydedilerek 19 Ağustos 2004 tarihinde yetki için Çalışma Bakanlığı’na başvuruda bulunulmuştur. Yetki başvurusu sonrasında Bakanlık görevlileri gerekli prosedürü tamamlamak amacıyla işverenin bilgisine başvurmuş ve bu aşamada işveren sendikal örgütlenme çalışmalarından haberdar olmuştur. Bunun ardından, işyerinde işçilere yönelik yoğun bir baskı ve yıldırma kampanyası başlatılmıştır. Bu süreçte işçiler baskı ve tehditlerle istifaya zorlanmış ve 11 üye işten atılmıştır. Bu işçilerin tamamı işe iade davası açmıştır. Ayrıca işveren sendikanın yetkisini düşürmek amacıyla, kendisine bağlı İmteks işyerinde çalışan 19 işçiyi hileli bir biçimde İntrade işyerine aktarmıştır. Yetki süreci ve işe iade davaları sürmekteyken işveren sendikal örgütlenmeden kaçamayacağını kesin olarak anlamış ve 4 Şubat 2005 tarihinde ücret ve tazminatlara ilişkin yasal yükümlülüklerini yerine getirerek işyerini kapatmıştır. Yetki davası ve işe aide davaları halen devam etmektedir.

Örnek Olay 3:

2005 yılı içinde Çorlu ve Gönen’de Deri-İş sendikası tarafından çeşitli işyerlerinde başlatılan örgütlenme çalışmalarında, 550 işçi sendikaya üye olmuş, ancak işverenler tarafından 298 işçi sendika üyeliği nedeniyle işten atılmıştır. Bunun sonucunda işyerleri önünde sendika üyeleri tarafından tekrar işbaşı yapmak amacıyla direniş başlatılmış, özellikle Çorlu’da 10 ayı aşkın bir zamandır ve Gönen’de 6 aydır devam eden direnişler esnasında işverenlerin şikayetleri üzerine emniyet güçlerinin baskısıyla karşılaşılmıştır. Üyelerin gözaltına alınmalarının yanı sıra, direnişler esnasında kaldıkları çadırlar defalarca yıkılmıştır. Bu sürecin en zorlu kısmı, Gönen’de direnişe devam eden 348 üyenin ekonomik sıkıntılarının karşılanmasıdır.

Örnek Olay 4:

Ankara’da faaliyette olan Mitaş AŞ.’de Türk Metal Sendikası tarafından gerçekleştirilen örgütlenme çalışmaları esnasında 120 işçinin iş akitleri feshedilmiş, ailelerle beraber yapılan eylemler sonucunda işçilere yeniden işbaşı yaptırılmıştır. Ancak toplu iş sözleşmesi dönemine girildiği günlerde 100 işçi, işverenin baskıları sonucu sendikadan istifa ettirilmiş, istifa etmemek için direnen 17 işçinin iş akitleri tazminatsız olarak feshedilmiştir.

Örnek Olay 5:

Metro C&C işyerinde 1997 yılına kadar örgütlü olan Tezkoop-İş Sendikası toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisine sahipti. Ancak 1997 yılında yapılan sözleşme sonrasında işveren baskısıyla üyeler istifaya zorlanmış, işyeri sendika temsilcileri ve bazı üyeler işten atılmıştır. Bu işyerinde 1999 yılında sendikanın yetkisi düşürülmesine rağmen Tezkoop-İş’in örgütlenme faaliyetleri 2003 yılı sonuna kadar devam etmiştir. İşyerinin sendikalaşması için uluslararası toplantılar yapılmış, Alman sermayeli Metro A.G.’nin yetkililerinin de imzasının bulunduğu anlaşmalar imzalanmıştır. Ancak söz konusu anlaşmaların sadece sendikayı oyalamak için yapıldığı ve aslında Metro yöneticilerinin sendikayı istemedikleri, sendikal örgütlenmeyi dağıtmak için gizli bir plan yaptıkları ortaya çıkmıştır. Zira, Tezkoop-İş’in yoğun mücadelesi sonucunda ortaya çıkarılan bu planın yarattığı skandalı örtmek isteyen Metro AG’nin Türkiye yönetimi, söz konusu olumsuz imajdan kurtulabilmek adına işçileri iradeleri dışında TÜRK-İŞ dışındaki bir başka sendikaya üye olmaya zorlamıştır.

Örnek Olay 6:

2004 yılında 2500 işçinin istihdam edildiği İngiliz sermayeli Tesco-Kipa işyerinde sürdürülen örgütlenme çalışmalarında, işveren sendikal örgütlenmeyi önlemek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuş, ancak buna rağmen Tezkoop-İş Sendikası bu işyerinde sayısal çoğunluğu sağlamıştır. Zorlu bir çalışma sonucunda 2004 yılının başında Bakanlıktan alınmış olan çoğunluk belgesine işveren itiraz etmiştir, dosya halen yargıdadır ve aradan geçen bunca zamana rağmen henüz dosya çözüme kavuşturulamamıştır.

Örnek Olay 7:

Bursa Ulaşım-Toplu Taşım İşletmeciliği Sanayi ve Ticaret AŞ. Genel Müdürlüğü işyerinde Demiryol-İş Sendikası tarafından yürütülen örgütlenme çalışmaları sırasında 85 işçi işten atılmıştır. Bursa Burulaş’tan atılan 85 işçiden 57’si, sendika avukatı tarafından dava açılmasını kabul etmiştir. Açılan dava sonucunda sendika, işe iade davasını kazanmış, ancak işveren işbaşı yaptırmayarak tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Bunun dışında İstanbul Ulaşım AŞ. Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak bir taşeron firmada çalışan işçilerden Demiryol-İş’e üye olan 25 kişi 2005 Temmuz ayı içinde işten atılmıştır.

Örnek Olay 8:

2003 ve 2004 tarihlerinde Gemport Gemlik Emport AŞ. çalışmakta olan 234 işçi için Liman-İş Sendikası tarafından başlatılan örgütlenme çalışmalarında 178 üye kaydedilmiş, işveren sendikanın çoğunluğuna itiraz etmiş ve bu süreçte 19 işçi işten çıkarılmıştır. Açılan dava halen sonuçlanmamıştır. Borusan Lojistik AŞ. Gemlik işyerinde çalışmakta olan 322 işçiden 226’sı üye yapılmış, işveren işkolu tespiti istemiş, Liman-İş işkolu prosedürüne itiraz ettiğinden, yetki prosedürü beklemektedir. Bu süreçte ise 50 kişi işten atılmıştır.

Örnek Olay 9:

Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde çalışanlara yönelik olarak Sağlık-İş Sendikası tarafından gerçekleştirilen örgütlenme çalışmaları esnasında 2003 yılından bu yana 122 kişi işten atılmıştır.

Örnek Olay 10:

2003 tarihinde Toleyis Sendikası tarafından gerçekleştirilen örgütlenme faaliyetlerinde İstanbul Beylerbeyi Polisevi’nde 31 işçi işten atılmıştır. Yine bu yıl içerisinde Mersin Oteli’nde çalışan 33 üye sendikadan istifa etmedikleri için işten çıkarılmıştır. 2003 yılındaki diğer bir işten atılma olayı ise İzmir Birlik Otel’de çalışan 26 üyenin işten çıkarılmalarıyla gerçekleşmiştir. İşe iade davaları kazanılmış olmasına rağmen işveren tarafından tazminatlar ödenerek işbaşı yaptırılmamışlardır. İstanbul Baron Otel’de gerçekleştirilen örgütlenme faaliyetlerinde de işverenin tepkisi 30 çalışanı işten çıkarma şeklinde olmuştur. İstanbul Valiliği’nde Toleyis Sendikası tarafından gerçekleştirilen örgütlenme faaliyetleri sırasında dönemin Valisi tarafından 42 çalışan 2005 yılı içinde işten atılmıştır.

Örnek Olay 11:

2003 yılından bu yana Belediye-İş Sendikası tarafından çeşitli işyerlerinde yürütülen örgütlenme faaliyetleri sırasında toplam 7551 işçi işten çıkarılmıştır. Buna belirgin bir örnek olması açısından Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO İşletmesi’nde çalışan 650 işçinin örgütlenme nedeniyle işten atılmaları gösterilebilir. Yine Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çeşitli işyerlerinde çalışan ve örgütlenme faaliyetlerine katılan toplam 119 işçi işten atılmıştır.

Bu örnekleri daha da artırmak mümkündür. Ancak Sendikalarımızın gönderdiği raporlardan seçilerek derlenmiştir.

Örnek Olay 12:

Dört yıldır THY’nin yer hizmetlerinde çalışan 1400 işçi, yeni bir ihale oyunuyla haksız bir şekilde işten çıkarıldı. THY, bu hizmetleri bir taşeronluk sözleşmesiyle STFA-Euroserve’den satın almıştı ve bu sözleşme 31.12.2005 tarihinde bitiyordu. Üç yıldır Euroserve işçileri Hava-İş sendikasında örgütlendiler. Toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan alınmasına rağmen, işverenin itirazı sonrası süre uzadı ve yetki 5 Aralık 2005 tarihinde kesinleşti. İşçiler, toplu iş sözleşmesi yapmaya hak kazandıkları bir sırada, THY’nin yeni bir ihale açması sonucu, resmi karara göre yine ihaleyi Euroserve’nin kazanmasına rağmen, THY Yönetim Kurulu kararıyla yeni tekliflerin alınması yoluna gidilerek, işçilerin sendikal mücadelesi ve iş güvenceleri hiçe sayıldı. İkinci teklif ile başka firmalara kazanma fırsatları sunularak, örgütlenmenin faturası iş akitleri fesh edilerek, işçiler açlığa terk edildi. Amaç, sendikal örgütlenmeye ve çalışanlara göz dağı vermek. Bu hileli yola, ülkemizin en güzel kuruluşlarından birisi olan THY Yönetim Kurulu’nun kararıyla başvurulması, başka taşeron firmaları kayrılması insan hakları yönünden de bir ihlal oluşturmaktadır. 

İstifaya Zorlama

Sendika üyeliği nedeniyle işten atılmaların yanı sıra örgütlenme sürecinde yaygın olarak karşılaşılan diğer bir olumsuz uygulama da, işçilerin işten atılmamaları karşılığında sendika üyeliğinden istifaya zorlanmalarıdır. Bu durumun sayısal verileri, Sendikalarımızdan gelen raporlardan şu şekilde derlenmiştir:

Teksif              1090 işçi

Selüloz-İş         808 işçi

Basın-İş           187 işçi

Çimse-İş          1722 işçi

Türk Metal       100 işçi

Yol-İş                70 işçi

Toplam             3977 işçi

TÜRK-İŞ Talep Ediyor

4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen ve yetersizliği uygulamada görülen iş güvencesinin kapsamı genişletilmeli, 158 sayılı ILO Sözleşmesi doğrultusunda değiştirilerek, örgütlenme nedeniyle işten çıkarılan işçilere işe iade zorunluluğu getirilmelidir.

Kapsam dışı personel, İş Yasasına tabi olarak çalıştırılmakta, toplu sözleşmede kapsam dışı olarak değerlendirilmekte ancak sendika üyesi olmalarına rağmen toplu iş sözleşmesinden de yararlandırılmaktadırlar. Yani sendikal hakları mevcuttur ancak sendikalı olmaları engellenmektedir. Bu engellerin kaldırılması gerekmektedir.

Örgütlenme nedeniyle işten çıkarmalarda mahkemelerin 1 yıldan az olmamak üzere takdir ettiği işe başlatmama tazminatları, işverenleri hileli davranmaya yöneltmektedir. Açılan işe iade davaları sonucunda mahkemeler üyelerimizin sendikal nedenlerle iş akitlerinin sona erdirildiğine karar vererek işe başlatmama tazminatı olarak sendikal tazminata hükmetmekte, ancak işveren bu tazminatı ödememek için çeşitli hileli davranışlar sergileyebilmektedir. Örneğin bir işyerinde, işveren işe iade kararı alan işçileri işe çağırmış, ancak birkaç gün bu işçileri, diğer işçilerden tecrit ederek ayrı bir odada bekletmiş, ayrı servislere bindirmiş ve ayrı yemekhanede yemek yedirmiş, kısa bir süre sonra da tamamına yakınının iş akdini çeşitli bahanelerle feshetmiştir. Bu durum da yeniden işe iade davaları, alacak davaları, ceza davaları gibi davaların açılmasına sebebiyet vermiştir. Bu ve benzeri davalar hala devam etmektedir. Bunun gibi diğer işyerlerinde de sendikal tazminatlar pazarlık konusu yapılabilmektedir. Öte yandan sendikal nedene bağlı olarak işten çıkarmalarda işveren bazı yasal boşlukları da kullanarak örgütlenmenin önünü kesmeye çalışmaktadır. Örneğin bir işyerinde sendikal örgütlenme yapıldığında ve sendikaya üye kaydedilmeye başlandığında, işveren bu üye kaydından haberdar olursa, derhal sendikaya üye olma tarihinden önceki bir tarihe gelecek şekilde “mali sebeplerle işten çıkarmalar yapılacağı” yönünde bir yönetim kurulu kararı almakta ve daha yetki prosedürünün en başında sendika üyesi işçiler mali sebepler öne sürülerek işten çıkarılmaktadır. Bu durumlarda işe iade davaları ve sendikal tazminat talepleri de da zora girmekte ve çok defa ekonomik sebepler işvereni haklı çıkaracak boyutlara ulaşabilmektedir. Bu nedenle yasaya karşı hile oluşturabilecek bu gibi davranışlara ağır cezalar getirilmelidir. Öte yandan Sendikal nedenle işten çıkarmalarda sendikal nedenin varlığını ispat koşulu işçiye ait olduğundan yargılama aşamasında işçiler ispat konusunda güçlükler yaşamaktadırlar.

Yasadaki işe başlatıp başlatmamaya ilişkin seçimlik hakkın işverene tanınmış olması işverenin bu tür hileli işlemlere başvurmasına neden olmaktadır. Bu nedenle yasanın işe başlama veya işe başlatmama tazminatını talep etme noktasındaki seçimlik hakkın kullanımının işçiye tanınması yönünde değiştirilmesi acil bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle sendikal örgütlenmeyi zorlaştıran noterden üyelik sisteminin değiştirilmesi, yerine daha kolay ve daha masrafsız ama güvenli bir sistemin kullanılması gerekmektedir.

Çoğunluk tespitine yönelik olarak işverenlerin işkolu tespiti talebiyle süreci durdurmalarının önlenmesi gerekmektedir. Çoğunluk tespiti konusunda Bakanlık yetkililerinin ya kayıtlarını düzeltmeleri ya da SSK kayıtlarını esas alınması gerekmektedir.

Yetki tespiti konusunda yargı sürecinin mümkün olduğu ölçüde hızlandırılması gerekmektedir. Bu süreç içerisinde işverenin işçi çıkarımına gitmesini önleyici önlemlerin alınması ya da daha ciddi yaptırımların uygulanması gerekmektedir.

Bakanlık Teftiş Kurulu’nun işyerinden gelen şikayetler hususunda raporlarını hazırlama sürecinde yerel düzeyde sendikalarla irtibatının sağlanması ya da bu esnada sendikacıların da bulunmasının sağlanması gerekmektedir. Bakanlık kayıt sistemi düzeltilmeli işkolu işçi sayıları ve işyerleri tekrar elden geçirilerek mükerrerlikler ortadan kaldırılması gerekmektedir.

 Taşeronlaştırmanın örgütlenmeyi önlemeye yönelik bir araç olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin alınması ve işin parçalanması konusunda 4857 Sayılı İş Kanunda da yer alan esas işin parçası olması halinde taşerona devrinin önlenmesi hususunda düzenlemeler yapılmalı ve bunları örgütlenmeyi önleme amacıyla kullanma durumunda da cezai yaptırımlar devreye girmelidir.

 İşverenlerin mevzuattaki yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde ya da sendikalaşmayı önleyici bazı fiili uygulamaları nedeniyle maddi tazminatla cezalandırılmaları yeterli bir önleyici tedbir olarak görünmemektedir. Daha nitelikli ve önleyici cezai yaptırımların devreye sokulması gerekmektedir. Bu hususta gerek işçi örgütlerinin gerekse işveren örgütlerinin de temsilcilerinin bulunduğu ve örgütlenmeye yönelik ihlal şikâyetlerinin değerlendirilip ele alındığı bir komisyon kurulup bu komisyon kararlarına göre işlem yapılabilmesinin önü açılmalıdır.

 Sektörel teşmil sisteminin hayata geçirilmesine yönelik ciddi adımlar atılmalıdır.

 Bakanlık düzeyinde çalışma hayatına yönelik önleyici önlemlere uyulup uyulmadığının daha etkin olarak kontrol edilmesi gerekmektedir.

 İş Kanununun normatif hükümlerinin birçok işyerinde uygulanmadığı gerçeğine rağmen Bakanlık denetim görevini yeterince yerine getirememekte ve bu hususta tespit yapılsa dahi uygulama da maddi cezalandırma yolu nedeniyle işverenlerin bu tespitleri uygulamasının yolu açılamamaktadır. Bu düzeltilmeli ve denetim etkinleştirilmelidir.

Sonuç

2003-2004-2005 yılları olmak üzere son üç yılda TÜRK-İŞ bünyesindeki sendikalarımızca gerçekleştirilen örgütlenme faaliyetlerine, bu süreçte karşılaşılan zorluklara ve bu faaliyetler dolayısıyla işten atılan işçi sayılarına ilişkin çalışmamız şunu açığa çıkarmıştır ki; TÜRK-İŞ’e bağlı tüm sendikalarımız örgütlenme konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

İşten atılmalara ilişkin sayısal verilere bakıldığında görülebilir ki; örgütlenme sürecinde karşılaşılan en büyük engel işverenlerin engelleyici tutum ve davranışlarıdır. Sendikalarımızın tümü örgütlenmeye ilişkin deneyimlerini anlatırken işverenler tarafından yaratılan zorluklara öncelikli olarak yer vermişlerdir.

Çalışmamızın giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi, demokrasi “katılım”ın esas olduğu bir yaşama biçimidir. Ancak demokrasinin, belirli araçlarla yaşatılabilen, işletilebilen bir dinamik süreci de içeren yönetim geleneği olduğu düşünüldüğünde, bu kavramın tatlı bir söylem olmaktan uzak olabilmesi için mevcut araçlarının işlevsel olması gerekmektedir.

Demokratik bir toplum için araç olan örgütlenmeye ulaşmak yolunda yaşanılan zorlukların daha çok işverenlerin tutumlarından ve mevcut yasal çerçevenin örgütlenme açısından yeterli derecede koruyucu ve geliştirici olmamasından kaynaklandığı dikkate alındığında, işverenlerin ve siyasal otoritenin demokrasiye ilişkin görüşlerinde samimi olup olmadıklarının tespiti, önerilerimizin dikkate alınmasıyla gerçekleşebilir:

Son olarak, demokrasinin ne düzeyde yaşatıldığının test edilmesinde, demokratik toplumun en önemli gereği olan katılımı, pratikte mümkün hale getiren sendikal örgütlenmenin test aracı olabileceği varsayımından hareketle şunları söyleyebiliriz ki;

Sendikal örgütlenme açısından 2003 yılından bu yana son üç yılın gerçekleşmelerine bakıldığında, Türkiye’nin demokrasi sınavını geçtiği ne yazık ki söylenemez. Bu son üç yılda Türkiye’nin içinde bulunduğu Avrupa Birliği’ne katılım sürecinin son dönemdeki gelişmelerle beraber daha da somutlaşması ülkemizi, toplumsal yaşamın her alanında hızlı ve yoğun bir değişme sürecine itmiştir. Bu değişimin yönünün ‘demokratikleşme’ olduğu, her kesim tarafından dile getirilmektedir. Dolayısıyla toplumsal değişmenin rotasını demokratik toplum olarak belirten ve bu amaca yönelik hareket eden tüm kesimlerin toplumsal değişmeyi yaratan temel dinamikler arasında sendikaları ve sendikal örgütlenmeyi görmeleri gereğini ve bu amaçla sunulan önerilerimizi dikkate almalarını talep etmekteyiz.

*Bu çalışma TÜRK-İŞ Konfederasyonu uzmanları Hasan Tahsin Benli, Namık Tan,   H. Ferhan Tuncel, Filiz Ulusoy ve stajyer Hare Erdir tarafından hazırlanmıştır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Google'dan Seçim Portalı...20 Şubat 2014 Perşembe 20:10
  • Petrol İş'ten 1 mayıs Açıklaması30 Nisan 2013 Salı 19:46
  • Kazım Ulaş Sağlıkçıları Unutmadı09 Nisan 2013 Salı 14:41
  • Kazım Ulaş'tan Yıldönümü Kutlaması09 Nisan 2013 Salı 14:30
  • ADD’den 26 Ağustos Kutlaması26 Ağustos 2012 Pazar 20:41
  • Madeni Yağ Sanayicileri Derneği28 Nisan 2010 Çarşamba 19:48
  • Ege İhracatçı Birlikleri08 Nisan 2010 Perşembe 14:30
  • Tüpraş Genel Kurul Toplantısı26 Şubat 2010 Cuma 16:15
  • Petkim Genel Kurul Toplantısı18 Şubat 2010 Perşembe 12:19
  • Petkim Tedarik Anlaşması07 Aralık 2009 Pazartesi 23:22
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0533 557 8894