PROF. DR.İBRAHİM ORTAŞ YAZDI
Her yıl düzenli olarak bu aralar yapılan ve ülkenin en heyecanlı sınavları olan Ortaöğretim kurumları sınavı (OKS) ve Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) başlı başına bir ülke sorunu haline gelmiş durumdadır. Türkiye genç nüfusu ve buna paralel olarak okul çağında
2006-06-21 09:43:54
ÖSS Sınavı Çıkmazı ve Dershane Sektörü
Her yıl düzenli olarak bu aralar yapılan ve ülkenin en heyecanlı sınavları olan Ortaöğretim kurumları sınavı (OKS) ve Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) başlı başına bir ülke sorunu haline gelmiş durumdadır. Türkiye genç nüfusu ve buna paralel olarak okul çağındaki 18 milyon öğrencisi ile Dünyada ender ülkelerden biridir. Bu öğrencilerin yaklaşık 2 milyonu her yıl geleceğini kazanma umudu olarak Üniversiteye girmeyi ve buradan edineceği meslek ile yaşamını anlamlı kılacağını düşünmektedir. Bugün iyi bir işe girmek için insanlarımızın önüne tek çıkış kapısı olarak Üniversite sınavının kazanılması anlayışı tam bir çıkmaz duruma gelmiştir. Üniversitelerin sayısı ve kapasitesi dikkate alındığında öğrencilerin %90’ına yakını ise girebilecekleri bir bölüme kayıt yaptıramamaktadırlar. Ortalama her öğrencinin 2,5 defa ÖSS sınavına girdiğini ve çoğunluğunun 20 yaş üzerinde sokakta kaldığını düşünürsek ciddi bir sorun ile karşı karşıyayız. 20 yaşına kadar sınava ve ezbere dayalı öğretilen bu gençlerin büyük çoğunluğunun herhangi bir mesleği olmadığı ve de sorun çözme becerileri de olmadığı için bütün yaşamaları boyunca bocalamaktadırlar. Öğrenciler lise sonrası sınav olmadı, askerlik, o da olmadı ya yurtdışına kaçmak ya da ailesine yük olmak durumunda kalmanın yarattığı etki ayrıca ciddi şekilde kişinin ruh halini bozmaktadır. Sanırım bizim gibi gençliğine bu kadar yanlış yapan bir toplum yoktur. Artık bu işe bir son vermek gerekir!!!
Sınav Stresi ve Kaygısı Herkesi Rahatsız Ediyor
Daha iyi bir lise eğitimi için her yıl 700 bin ortaöğretim öğrencisinin girdiği orta öğretim kurumları sınavı (OKS) ve sonrasında ÖSS sınavları ayrıca başlı başına bir stres faktörü. Sınavların kazanılmaması, ailelerin yarattığı sosyal baskı ve yanlış beklenti beraberinde sınav intiharlarını artırmaktadır. Ailelerin mutlaka uzmanlar ve psikologların görüşlerini dikkate almaları ve çocuklarına destek olması gerekir. Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentiye girmemeleri ve yönlendirici olmamasına özen göstermesi gerekir. Okul ortamı, öğrencinin isteklendirilmesi, okul ve aile arasındaki ilişki ayrı ayrı ele alınması gereken konulardır.
Üniversite Tanımının Doğru Yapılması Gerekir
Ülkemizde ayakta kalma veya bir yaşam-ölüm anlayışına bürünen üniversite sınavını kazanma anlayışı toptan bir gençliği verimsiz duruma getirmiştir. Bunun bir çok nedeni arasında en önemlisi üniversitenin bir iş bulma aracı olarak görülmesi anlayışı bulunmaktadır. Kaldı ki üniversite bilim ve felsefi tartışma ortamıdır. Aynı zamanda belirli alanda yeteneği olan kişilere yüksek eğitim ile kendilerini geliştirme imkânı sağlanan bir yerdir. Üniversitede kişi kendini ve eğilimlerini geliştirir alt yapısını güçlendirir. Maalesef bugün yaratılan ortam da başkasının yarattığı bilgi hocalar tarafından anlayabildiği kadarı ile öğrenciye aktarılmakta ve bu kursları bitiren diploma alarak yetkin kişi olarak iş aramaya çıkmaktadır. Bu arada üniversiteyi kazanan ve üniversiteye girenlerin derdi de bir başka. Üniversiteyi kazanan ise işe giremediği için Yüksek Lisans, doktora ve askerlik ile süreci ertelemektedir. Durumu iyi olan ve yabacı dil bilenler ise yurtdışına daha iyi yaşam koşulları talebi ile çıkabilmektedirler ki bu da ülkemizdeki beyin göçünü tetikleyen başka bir sorun. Maalesef her yıl ÖSS sınavı ile Türkiye'nin en iyi beyinleri belirli üniversitelere girmekte, oradan da yurtdışına giderek bir daha da ülkeye hiçbir faydası olmamak üzere ayrılmaktadırlar. Ne yazık ki bu konuda yetkililerimiz hiçbir rahatsızlık duymuyorlar.
Mevcut Sınav Sistemi Üniversiteye Doğru Aday Kazandırmıyor
Üniversitelerin birinci sınıfları genelde farklı bölgelerden gelen öğrencilerin temel bilimler bilgisini belirli bir düzeye getirmeyi hedeflemektedir. Ancak yeni dönemde gelen öğrencilerin temel bilimler konusundaki bilgisinin son derece yetersiz olduğu dersi veren öğretim üyeleri tarafından hemen fark edilir. Çoğunluğu ezbere ve test tekniğine göre (pragmatist anlayışla) soru çözmeyi öğrendiği için derste belirli bir yorum ve tartışma yaratamamaktadır. Örneğin benim çalışma alanım olan toprak ve bitki besleme konusu biyoloji ve kimya bilgisinin gerektiriyor. Öğrenci formülleri ezbere biliyor ancak yoruma dayalı bir konu oldu mu ne soruyu çözebilir ne de yazıya döküp ifade edebiliyor.
Bu yönü ile ÖSS sınavı çocukların sınavı kazanmasını sağlıyor ancak bu doğru adayı üniversiteye yerleştirdiği anlamına gelmiyor. Üniversiteye giren öğrenciler ile yapılan anketler çoğunluğu istediği birime girememiş, yarısından fazlası ikinci üçüncü hakkını kullanarak üniversiteye girebilmiş. Sonuç itibarı ile ortaöğretimden üniversiteye doğru bir bağ oluşturulamamaktadır. YÖK ve Üniversitelerin bu konuda duyarlı olmaları gerekiyor
Türkiye'nin En Büyük Eğitim Sektörü Dershanecilik
Ülkemizde yetersiz üretim modeli ve bunun yarattığı işsizlik nedeniyle çok sayıda genç üniversiteyi bir iş kapısı olarak görerek üniversiteye girmeye çalışmaktadır. Üniversiteye girme anlayışı aileler tarafından de benimsenmiş olmalı ki herkes bir an önce çocuğuna özel dersler, dershaneler ve özel okullar aracılığı ile öncelik durumuna gelmeyi hedeflemektedir. Eğitim sistemimiz uzun zamandır temel felsefeden ve milli eğitim anlayışından uzaklaştığı için eğitim bir şekilde kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Devlet okullarının fiziki yapılarının günümüze uygun olmaması, iyi öğretmenlerin düşük ücret ve yetersiz koşullar nedeniyle özel sektöre geçmeleri ile başlayan verimsizlik artık kendisini bariz olarak hissettirmeye başlamıştır. Bu durum toplumun devlet kaynaklı eğitime olan güveni sarsılmış bunun yerine herkes gemisini kurtaran kaptan misali, çocuğunu özel okul ve dershaneye yönlendirmeye çalışmaktadır.
Ülkemizde 1970’lı yılların sonlarında 200 olan dershane sayısının günümüzde 3000’in üzerine çıkması ile başlayan süreçte ülkenin en iyi öğretmenleri yüksek ücretler ile dershanelere çekilmiştir. 1970’li yılların sonlarında okuduğum lisenin en iyi hocalarının sonradan dershaneye geçmek için istifa ettiğinde öğrenciler olarak çok üzülmüştük.
Dershane sektörü bugün 9 milyar dolarlık dev bir sektör olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca bir de kayıt dışı olarak özel dersler ve evlere yapılan ziyaretlerle verilen derslerin karşılığı alınan ücretler hesaplandığında meblağ daha da yüksek olmaktadır.
Dershane Olmadan Üniversiteyi Kazanmak Mümkün Değil mi?
Ülkemizde en iyi okullar ile en kötü okullar arasındaki fark yönünde 41 OECD ülkesi arasında Türkiye en kötü durumdadır. Dünyanın bir çok ülkesinde kırsalda okula giden öğrenci ile büyük şehirde okula giden çocukların eğitimi yönünden büyük bir fark yaratılmaz. Başta öğretmenler olmak üzere, memurlar ve serbest çalışan Avukat, doktorlar çocuklar büyüyünce büyük kente göçerek çocuklarını iyi bir okula ve dershaneye göndermeyi zorunlu görüyor. Böylece toplumun büyük önem verdiği eğitim bir yerde kırsaldan kente iç göçü tetiklemektedir.
Bugün itibarı ile ortaöğretim ve lise son sınıfta öğrenciler tamamen sınava kilitlendikleri için çocuklar öğrencilik yapamıyorlar. Aileler çocuklarına rapor bulmak için her türlü yola başvurmaktadırlar. Öğrencinin bütün hedefi öğrenmek ve kendini geliştirmek, hayatının sınavını kazanmak yerine tam tersine ezberci ve teste dayalı eğitim ile ÖSS sınavını kazanmaya kilitlenmektedir. İlkokuldan Lise sona kadar öğrenme en dinamik olduğu süreçte çocuk ne doğru dürüst sosyal faaliyetlerden yararlanıyor, spor yapabiliyor ne de kendisini geliştirecek sanatsal faaliyetlere girebiliyor, varsa yoksa sınav kazanmak için belirli dersleri çalışma zorunda hissediyor kendini. Bunun sonucu bugün verimsiz ve üretimi başaramayan geniş bir genç kitle yaratmış durumdayız.
Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Üniversitelerimiz bu konuda bir araştırma yaptılar mı? Sorunun temelini araştırıp çözüm yolları araştırdılar mı? Bilmiyorum ancak bu sorun çok ciddi
Eğitim Parası Olana Şans Tanıyor
Denilebilir ki adil bir sınav, kazanan kazanıyor. Sınavın aynı gün aynı saatte bütün yurtta yapılıyor olması sınavın adil ve herkese eşit şans verdiği anlamına gelmiyor. Ancak bugünkü eğitim sistemimizin tamamen ezbere dayalı ve sınav çözme tekniğini kim daha iyi test tekniğini öğrendiyse o sınavı kazanabilmektedir. Bugün dershaneye gitmeden, özel ders ve öğretmen tutmadan sınav kazanmak mümkün görülmemektedir. Dershanelerin öğrenci başına 3–5 bin YTL ücret talep ettikleri düşünülürse asgari ücretle çalışan bir insanın bir yılık geliri ile çocuğunu dershaneye gönderme şansı olmadığına göre sınavı kazanma şansı da olmayacak ya da çok az olacaktır.
Sınav sonuçları ortada Fen ve Anadolu liselerinin öğrencilerini bir tarafa bırakırsanız normal liseler sondan birinciler. Bugün devlet liselerinin sınıf kalabalığı, fiziki konumu, ikili öğretim ve öğretmelerin motivasyonsuzluğu öğrencinin öğrenmesini engelleyen en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Bir çok aile daha iyi bir gelecek yaratmak için çocuklarını özel okullara göndermeyi zorunlu görüyorlar. Maalesef bugün özel okulların sayısı neredeyse devlet okulları kadar olmuş. Bir çok öğretmen normal okulların birkaç katı maaşla çalışmakta, dışarıda özel ders vermekte, diğer tarafta daha düşük ücretle çalışan devlet memuru ise şu ders bitse diye düşünmektedir.
Eğitim Üretici Olmalı
Eğitim temelde üretici ve çocuğa özgüven kazandıracak nitelikte olmalıdır. Hepsinden önemlisi kişinin hayatının seçimini kazanacak şekilde yaşamı sorgulamayı ve bundan sonuç çıkaracak hayatına anlam katmayı kazanmalıdır. Başta el becerileri olmak üzere erken dönemde kişilerin eğilimlerinin belirlenmesi, matematiksel, duygusal zekâya sahip becerikli fen bilimlerine yatkın çocuklar liseye yönlendirilmeli, diğerleri de yeteneklerine göre iş ve meslek okullarına yönlendirilmelidir. Okulları bitenler işe girerek yaşamlarına yön vermesi sağlanmalıdır. Bunlardan çok başarılı olanlarda bellerli bir kontenjan ile üniversite kapısı açık tutulmalıdır. Liseye gidenler de üniversiteye hazırlanmalı ve ona göre donatılmalıdırlar. Her yıl iki milyon öğrencinin üniversiteye hazırlandığı ve sonunda çoğunluğunun kazanmadığı sınav sonrası yaşananlar düşündürücü. Sınavı kazanamadığı gibi belirli bir yaşta ne yapacağı da belli olmayan bu gençlerin ortalıkta verimsiz dolaşması ne acıdır. Bu kadar genci olan bir ülkenin gençlerini bu şekilde üretimsiz ve fonksiyonsuz bırakması hiç de akıl karı değildir.
Dershaneler Kapatılmalı, Hocalar Daha İyi Koşullarla Üniversiteye veya Milli Eğitime Kazandırılmalı
Her dershanede ortalama 10 öğretmenin olduğu düşünülürse yaklaşık 25–30 bin öğretmen istihdam eden bu sektörün elinde tuttuğu ülkenin en iyi öğretmenleri bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi Profesör Fatma Gök, dünyada bizdeki gibi örneği olmayan dershanelerin kapatılmasını önermektedir. Çocukların bütün hafta sonunun ve okul dışındaki boş zamanını alan dershanelerin kapatılmalı, bunun yerine derslerin okulda öğretilmesi sağlanmalıdır. Çocuklar arasındaki programı izleme farklılıkları ek dersler ve yaz kursları ile kapatılabilir.
Dershane Öğretmenlerin önemli bir kısmı üniversitelerin ön hazırlık sınıfları için öğretim görevlisi olarak değerlendirebilir. Üniversitelerin birinci sınıfı genelde hazırlık sınıfı nitelliğindedir. Çoğunluğu üniversite mezunu olan ve öğretme yeteneği yüksek olanların bir kısmını kontenjana göre sınav ile üniversite öğretim görevlisi olarak alınması diğerlerinin tekrar milli eğitim bakanlığına kazandırılması ülkemizin yararına olacaktır.
Ne Yapılmalı
Maalesef bugün ülkemizdeki eğitim sorunu diğer sorunlar gibi parası olan yaşar anlayışına terk edilmiş durumdadır. Tam anlamı ile bir doğa kanunu, herkes parası kadar ve gücü yettiği yere kadar çocuğunu okutmaktadır. Milli Eğim bugün sorunun çözümünü özel sektörde aramaktadır. Dünyada gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda eğitim ciddi bir iş olarak disiplini devlet tarafından herkese eşit olarak sağlanmaya çalışılmaktadırlar. Doğal olarak özel sektör para kazanmak isteyecektir. Bugün kamu anlayışı ile para kazanma anlayışının paralel gitmediği ortada. Ulusal çıkarlar, gelecek vs.. laf. Bugün dershanecilik alabildiğine ilerlemiş, özel okulların bir çoğunun neye ve nereye hizmet ettiği ortada.
Sanırım herkesin kabul ettiği gibi ülkemizin başta Milli Eğitim sistemi olmak üzere ilk öğretimden Üniversiteye Eğitim ve Bilimde köklü değişiklikleri içerecek bir reforma ihtiyaç duyulmaktadır. ÖSS ve Dershane sektörü için öneriler;
1. İlk öğretim programı tam gün esasına göre olmalı ve müfredat tamamen insanı ve doğayı hedef alan yaşam sevgisini kazandıracak şekilde eğitilmelidir. Başta el becerileri olmak üzere pratik yaparak eğitim ve öğretim zevkli ve anlaşılır kılınmadır. Öğrencinin farkına varılabilirlik becerisi kazanması mutlaka bu aşamalarda sağlanmalıdır.
2. Orta öğretim yönlendirici olmalı ve öğrencinin zekâ, yetenek ve arzusu doğrultusunda bir alana yönlendirilmelidir.
3. Öğrencilerin %30 belirli bir notun üstündekiler liseye yönlendirilmeli, diğerleri meslek okullarına yönlendirilmeli
4. Meslek lisesi çıkışlılara iş olanağı yaratmak için devlet, odalar birliği ve ilgili kurum ve kuruluşlar işbirliği içinde olmalı
5. Eğitim ve öğretim 2,5 aylık yaz tatilinden vaz geçmeli ve Dünya standartlarında 5–6 haftaya indirgenmelidir. Böylece daha uzun sürede çocukların daha eğitim ve öğrenim görme şansı sağlanmış olur. Batı ülkeleri ile karşılaştırdığımızda hem uzun tatilimiz var hem de iyi eğitim vermiyoruz. Bu durum günden güne aramızda derin farklılıklar yaratmaktadır. Uluslararası yarışmalardan ülkemiz gençlerinin aldığı sıralamalarda durumumuzun kötü olduğu ortaya çıkmaktadır.
6. Yatılı okullar yaygınlaştırılmalı, durumu iyi olmayan başarılı çocukları buralarda eğitim imkânı bulmalıdır.
7. Cumhuriyetin en önemli kazanımı olan eğitim birliği korunmalı, eğitim 12 yıla çıkarılmalı.
8. Eğitim parasız olmalı, bu devletin temel görevlerinden biridir, kendisine sahip çıkacak yetişkin bireyler yetiştirmek için her türlü tedbir alınmalıdır.
9. Belirli üniversitelerin bünyesinde alt yapısı tamamlanmış, akademik kadroları hazır birimlerden oluşacak yeni üniversitelerin kurulması var olanların gelişilmesi projesi ile uzun vadede niteliği yüksek daha fazla öğrencinin üniversiteye akması sağlanmalı.
10. Üniversite eğitimi ve beklentiler öğrenciye anlatılmalı, Üniversite eğitimi gibi prestijli bir alan ancak onu yapabilecek kişilerin yönelmesi fikri topluma da anlatılmalıdır. Üniversite yalnızca iyi meslek edinme yeri değil aynı azmanda bilim ve felsefe yapma yeri olarak anlatılmalıdır. Mümkün olduğunca üniversiteyi okuyamayacak adayların üniversiteye yönelmesi caydırılmalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde kapasitesi yetersiz öğrenci üniversite kapısına zorlanmaz.
11. Ülkemizin kapasitelerine ve yeteneklerine uygun üniversite okuyabilecek nitelikteki öğrencileri seçebilecek ancak uzun yılların ağırlıklı ortalaması değerlendirmesini içerecek bir yeni sisteme kavuşması sağlanmalıdır.
12. Üniversiteye giriş sınavı yerine, öğrencinin bütün eğitim boyunca aldığı başarı grafiği dikkate alınmalı. Böylece dershanecilik ortadan kaldırılmalı.
13. Üniversiteye giriş sayısı sınırlandırması kaldırılmalı, kendisini yeterli gören, gerekli puanı alabilen kişi istediği yaşta üniversiteye girebilmelidir.
14. Lise son sınıfta olgunluk sınavı yapılmalı, bütün başarı notları yanında üniversitelerin kendi sınavlarını kendileri yapması yolu yeniden düşünülmedir. Geçmişte klasik sınav sistemi ile öğrenciler fakültelere alınıyordu. Bu konuda Fransa, Almanya ve İngiltere örnekleri incelenebilir.
15. Dershanelerdeki öğretmenler tekrar Milli eğitim kadrosuna alınmalı ve öğretmenlerin maaşları yaşanılabilir bir sınıra getirilmeli. Öğretmenler dershanede kazandığı parayı aramamalıdır.
16. Üniversite kapısına yığılmaları önlemek için lise mezunu ve üniversite mezunları askerlikte aynı muameleye tabi tutulmalı. Askerlikteki subay olma ayrıcalığının kaldırılması caydırıcı olabilir.
17. Batıda olduğu gibi meslek lisesi çıkışlılara daha öncelikli olarak iş verilmeli. Üniversite mezunları Ar-Ge ve araştırma kurumlarında çalışmaya yönlendirilmeli. Batı ülkelerinde yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan kişilere belirli bir maaşın altında ödeme yapılmadığı için kolay kolay işe alınmazlar. Zaten belirli bir notu olmayan da yüksek lisansa yönelemez.
18. Dershaneler kapatılmalı, iyi öğretmenler sınavla üniversiteye okutman veya öğretim görevlisi alınmalı, diğerleri Milli Eğitime kazandırılmalı.
19. Tüm eğitmenlerin maaş ve özlük haklar dünya ölçeğine getirilmeli. Eğitmenler, öğretim görevlileri ve üyeleri toplumun içinde düşük maaşları ile değerlendirilmemelidir.
Özet: Bugünkü eğitim sistemi ve sınav sistemi üniversiteye doğru aday kazandırmamaktadır. Eğitimin yerinde ve zamanında doğru yapılamamsı sonucu bugün 3000 dershane 9 milyarlık dolarlık bir devasal sektöre dönmüştür. Bir bütün olarak ülkenin 18 milyon öğrencisi sınav maratonuna koşturularak kişinin kendisini geliştirmesi ve yetişkin birey olma özellikleri elinden alınmaktadır. 20 yaşına kadar sınava ve ezbere dayalı öğretilen bu gençlerin büyük çoğunluğunun herhangi bir mesleği olmadığı ve de sorun çözme becerileri de olmadığı için bütün yaşamaları boyunca bocalamaktadırlar. Sanırım bizim gibi gençliğine bu kadar yanlış yapan bir toplum yoktur. Çözüm üretime dayalı köklü bir çağdaş eğitim reformu ile sağlanabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.