25 Kasım 2024
  • İzmir4°C

ÖKÜZ ARABASI İLE 1000 KİLOMETRE

Sebahattin Karaca / Foça Haberleri / Aliağa Haber / Ege Hakimiyet Gazetesi / Demokrat Foça Gazetesi / Günaydın Ege / Alfa Tivi /

Öküz Arabası İle 1000 Kilometre

27 Haziran 2014 Cuma 17:19

ÖKÜZ ARABASI İLE 1000 KİLOMETRE
Foça Haberleri / Aliağa Haber / Ege Hakimiyet Gazetesi / Demokrat Foça Gazetesi / Günaydın Ege / Alfa Tivi /
Bu yazımda; 
 Selanik- Kumarlı Köyünden öküz arabası ile başlayan ve aylarca süren yolculuktan sonra, Manisa- Kayışlar Köyünde son bulan Mübadele yolcusu, 87 yaşında ve Evlendiği günden beri de, Foça’da sakin, huzurlu ve sağlıklı bir hayat sürdüren ailenin en büyüğü ve çok sevileni olan, Uzun, zor, yorucu bir hayata ve yüzünde ki derin çizgilere rağmen, neşeli, mutlu ve umut dolu olan Zeynep Gönülcan'ın herkese örnek teşkil edecek hayat hikayesinden bazı bölümlerini aktarmak istiyorum.
 
30 Ocak 1923 yılında Lozan Antlaşması gereği, Türkiye’de yaşayan Rumlarla, Yunanistan’da yaşayan Türklerin mübadele ile göçleri zorunlu kılınmıştır.
 
Mübadele yasasına göre: Halklar kendilerine ait ve doğdukları evleri, toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır.
 
Onlardan birisi de  Selanik yakınlarındaki kumarlı köyünde annesiz 3 kardeşi ile  yaşayan 12 yaşında ki Zeynep kızdır.
 
EDİRNE KAPISI AÇILDI
Zeynep babasının ormana odun toplamak için gittiği bir günde; köy meydanında “Edirne kapısının mübadillere açıldığını” duyar duymaz, ablasına koşarak durumu haber verir. 
 
Ablası henüz daha 12 yaşında olan Zeyneb’in ormana giderek babasına haber vermesini ve biran önce babasının gelmesini ister.
 
Anneleri daha önce vefat etmiş olan çocukların ablası bir yandan evdeki eşyaları toplamaya başlar.Diğer yandan hava kararmadan Zeynep’in ormanda babasını bulması için dua eder. 
 
 
Arabaya sığacak ne varsa, baba gelinceye kadar hazırlamaya çalışır. 
 
Akşam vakti korkarak ormana giden Zeynep ürkek sesiyle baba ! baba! diye seslenerek babasını bulur ve Edirne kapısının açıldığını haber verir. 
 
Haberi duyan baba  arabaya doldurduğu odunları  bırakarak, boş öküz arabasıyla kızını da alarak köye geri döner.
 
Eve geldiklerinde öküz arabasına konulacak hemen, hemen  her şeyi abla ustalıkla hazırlamıstır. 
 
Olabildiğince daha fazla eşyayı sığdırabilmek için yorgan ve döşeklerin içleri dahi boşaltılmış yalnızca kılıflar ve diğer zaruri malzemeler arabaya konulmuştur.
 
Hava kararmaya başladığında öküz arabasının üzerinde bir baba ve  4 kardeşin geriye dönüşü olmayan sancılı ve acılı yolculuğu başlamıştır. 
 
O vakte kadar Rumlarla Türklerin beraber yaşadığı Kumarlı köyünde ki Rum komşuları, bir baba ve dört kardeşi uğurlarken gözyaşlarına boğulmuşlardır. 
 
Özellikle baba ve abla için bu yolculuğun iki anlamı vardır.Bundan böyle doğduğu ve büyüdüğü evlerini ve  köylerini  bir daha asla  göremeyecekler ve bilmedikleri şehirlerde, köylerde kendilerine yurt edineceklerdir.
 
 Birbirlerine sarılarak öküz arabasının  üstünde gece gündüz yol giden aile nihayet Edirne kapısına ulaşmıştır. Oraya vardıklarına gördükleri manzara daha da hüzün vericidir. 
 
Yüzlerce aile Türkiye’ye giriş için nüfus kağıdı ve yerleşeceği yer için yazı almak üzere  sırada beklemektedirler. 
 
Sıra Zeynep ve ailesine geldiğinde kendilerine Manisa’nın Kayışlı köyüne yerleşmesi için evrak ile nüfus kağıdı verilmiştir. 
 
Bu sırada  çocukların seyahat sırasında daha fazla tayin ve ekmek alabilmeleri için yaşları olduğundan yüksek gösterilmiştir.Nüfus kağıtlarını ve yerleşim belgelerini alan ailenin, bu hüzünlü yolculuğun başladığı andan itibaren ki ilk mutluluğudur.
         
UZUN VE ZOR YOLCULUK
Belgelerini ve nüfuslarını alan Zeynep ve ailesi Edirne’den,Tekirdağ’a , Tekirdağ dan Eceabat’a , Eceabat’tan Manisa Kayışlar Köyüne kadar öküz arabası ve aylarca sürecek çetin yolculuğa başlamıştır. 
 
Yolculuk Çanakkale dağlarında, zor hava koşullarında  geçmiştir. Kimi zaman köylüler buyur etmişlerdir yardımcı olmuşlardır, kimi zaman yorgunluk susuzluk açlık canlarına tak etmiştir. 
 
Hastalıklarda olmuştur.O Yıllarda Gripin’den başka ilaç olmadığını  87 yaşına kadar  ilaç kullanmadığını, babalarının kendilerine gösterdiği şevkatle tüm zorlukları aştıklarını söylerken duygulanan Zeynep nine ve kardeşlerinin, öküz arabasının sırtında aylarca süren yolculuğu Manisa’nın Kayışlar köyünde geçici olarak son bulmuştur.
 
Köye geldiklerinde Rumlardan boşalan bir eve, muhtarlık tarafından yerleştirilmişlerdir. Ailenin artık yeni bir köyü yeni bir evi vardır. 
 
Her şeyden önce  zorunlu göçün zor yolculuğun bitmesinden dolayı hepsi mutludur. Gözleri sevinç yaşları ile doludur. 
 
O gece kendilerine dair elde  avuçta  ne varsa yerlere sererek, dört duvarın arasında keyifli bir gece geçirmişlerdir.
 
Buraya kadar mübadele yolculuğunu bir çırpıda anlatan Zeynep nineye soruyorum.
 
S.Karaca:  Zeynep nine Kayışlı köyü mübadele yolculuğunun son noktası mıydı ?
 
Z.Nine:  Hayır son noktası değildi, burada babam orakla ekin biçmeye, bizler ise yevmiyeli tarım işçisi olarak tütün, pamuk vs. toplamaya giderdik. Kayışlıda bir müddet kaldıktan sonra kendi isteğimiz ile amcamın eşi ve onun anne babasının yaşadığı  Aydın-Sultanhisar’a göçtük. Bu göç bizim devletten tarla ve toprak alamamamıza yol açtı. Çünkü devlettin yerleştirdiği yerde kalmayanlara devlet ’’Kendi imkanlarınla hayatını idame ettiriyorsun düşüncesiyle’’ tarla vermiyormuş. Dolayısıyla Sultanhisar’a göç tarla ve toprak alamamamıza yol açtı. Burada da yine tarım işçisi olarak yaşamaya devam ettik.
 
S.Karaca: Foça’ya gelişiniz nasıl oldu ?
 
Z.Nine : Sultanhisar’da bir kaç sene kaldıktan sonra,bilemediğim  bir sebebten dolayı ailece Foça-bağarası köyüne göç ettik ve yerleştik burası bizim için mübadelenin son durağı oldu ve ben bu arada 18 yaşına geldiğimde evlenme yoluyla Foça’ya yerleştim.
 
S.Karaca: Kiminle ve nasıl evlendiniz biraz anlatabilirmisiniz. ?
 
Z.Nine: Abisi ve diğer kardeşleriyle Erzincan’ın Kemah ilçesinden Foça’ya yerleşen Gönülcan ailesinden Ali ile evlendim. Babam beni  at arabasıyla bağarası’ndan Foça’ya getirdi. Foça da şu anda taksi durağının yanındaki parkta iki katlı taş bir bina vardı. Bu bina aynı zamanda belediye binasıydı, belediyede nikahımız kıyıldı ve bu vesile ile Foça’ya yerleştim. 70 yıldır Foça’da yaşıyorum. 
 
S.Karaca: Eşinizden ve o zaman ki Foça’dan biraz bahsedermisiniz.?
 
Z.Nine:  Eşim Ali Gönülcan; çok çalışkan bir insandı. Bir yandan hayvancılık yapar diğer yandan ticaretle uğraşırdı.  İnsanları çok sever herkesin yardımına koşardı. Maalesef onu kayıp etmemin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti. Bende kendisine hayvancılık yaparken yardımcı olurdum. Kolay günler değildi yoksulluk fukaralık tüm Türkiye’de olduğu gibi Foça’da da hüküm sürüyordu. Öyle ki Tarlaya ekilen tohum tanelerini toplayarak karınlarını doyuranlar vardı. Yoksullukla mücadele etmek için çok çalışmak gerekiyordu. Güzel komşuluklar vardı.  Gündüz çalışırdık,  sokak aydınlatması yoktu, geceleri fenerlerle aileler birbirine ziyarete giderlerdi. 
 
S.Karaca:  Kaç çocuğunuz oldu.?
 
 Z.Nine:  Yiğit, Ahmet, Fırat adında 3 oğlum, Ayten adında 1 kızım oldu.  Benim okuma imkanım olmadı.  Hep göçer idik. Bu günkü gibi her yerleşim  noktasında okul ve öğretmende yoktu. Ama çocuklarımızı  şükür okutabildik.
 
S.Karaca:   Son olarak şunu sormak istiyorum. Bunca yaşanmışlığın ardından gençlere ve zamane insanına söyleyebileceğiniz bir şeyler var mı?
 
Z.Nine:   Elbette var. Her şeye rağmen vatanını- milletini sevmelerini, çalışkan olmalarını, İyi aile olup iyi nesiller yetiştirmelerini,  hem isterim, hem de dua ederim.
Zeynep Nine’ye bu güzel söyleşiden dolayı Teşekkür ederim.
 Sevgili okurlar bir başka yazıda bir başka örnek yaşam hikayesinde buluşmak dileğiyle.
                                                                                                    Sebahattin Karaca 
 
mubadele-goc.jpg
 
mubadele-gocu.jpg
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.