MEHMET ERİKÇİ YAZDI
Bugün geldiğimiz noktada, siyasi iktidarın yaptığı yanlışların ağır bedelinin neler olabileceği sorusu, ‘vatan ve namus’ değerlerine sıkı sıkıya sarılmış olan bu ülke insanlarını, ülkenin başına ve geleceğine musallat olan bu ‘siyasi ill
2007-02-22 04:17:44
UYAN TÜRKİYE'M (1)
Türkiye, umutların yok edilmek istendiği, halkının huzur ve refahla olan randevusunun sanki bilinçli olarak ertelendiği bir sürece ‘mahkûm edilen bir ülke’ olmaya devam ediyor.
Bugün ülkenin yönetimini elinde bulunduran siyasi kadro, Türkiye’nin hak etmediği bu mahkûmiyeti yaşamasında tek sorumludur.
3 Kasım 2002 seçimlerinde söylemleriyle umutlar saçan bu zihniyet, daha sonra, sadece iç politikada değil, dış politika konusunda da başarısızlıkları taçlandırarak, ‘insanların umutlarını seçim malzemesi olarak gördüğünü’ adeta ispatlamıştır.
Bugün geldiğimiz noktada, siyasi iktidarın yaptığı yanlışların ağır bedelinin neler olabileceği sorusu, ‘vatan ve namus’ değerlerine sıkı sıkıya sarılmış olan bu ülke insanlarını, ülkenin başına ve geleceğine musallat olan bu ‘siyasi illetten’ kurtulmak için arayışlara mecbur bırakmıştır.
Ülkenin idaresini, A.B.D ve Avrupa Birliği’nin güdümündeki politikalarla karartmaya devam edenler, ekonomiyi ve maliyeyi IMF’nin ipine bağlanarak idare ettiğini sananlar, şimdi tutunacak dal arayışındadır.
Artık hem A.B.D hem de Avrupa Birliği nezdinde Türkiye’nin ‘kıymeti’ yoktur. Çünkü ortada ‘kıymet-i harbiyesi’ olmayan ve siyasetçi olduğu iddiasında bir grup vardır, üstelik bu grup iktidardadır.
Bu grubun hem içeride hem de dışarıda ‘inandırıcılığı’ ve ‘güvenilirliği’ kalmamıştır.
Kuzey Irak’taki çete liderlerinin bile diklenmesine, ses çıkaramayan bu iktidar, ulusal onurumuzu zedeleyen hazin tabloların sorumlusudur.
Dışişleri Bakanı’nın, Amerika’da içine düştüğü durum, hem üzücü hem de düşündürücüdür.
Bu tablo,A.B.D’ye duyulan sınırsız güvenin bir sonucudur.
A.B.D Temsilciler Meclisi Başkanı’nın, Türk Dışişleri Bakanı’na randevu vermemesi, kelimenin halk arasındaki ifadesiyle ‘adam yerine’ konulmadığımızın resmidir.
Artık, ‘demokratların’ üstünlüğü ele geçirmesiyle politik anlamda belirleyiciliği kalmayan Bush Yönetimi’nden istediği ‘can simidini’ alamayan Türkiye, bir aşağılanma ile çaresizlikle karşı karşıya kalmıştır.
Türk Dışişleri Bakanı, Başbakan’ın Danışmanı kadar itibar görmemiştir.
Elbette ki tüm bunlar olurken, ‘Dışişleri Bakanı, niye ABD’ye gitti?” sorusuna da cevap aramak gerekir.
Temsilciler Meclisi ve Senato’dan ‘Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’nın geçeceği kesinlik kazanmışken; Dışişleri Bakanı’nın ABD’ye gitmesinin bir anlamı olmadığı gibi, haklı bir gerekçesi de yoktur.
Ermeni Soykırımı’nı her sene ‘ısıtıp ısıtıp’ Türkiye’nin önüne koyan A.B.D, bu konuda tavır koymuyorsa, Türkiye gereğini yapmalı ve tavırsızlığa karşı tavrını koymalıdır.
Ne var ki A.B.D’ye tavır koyacak bir anlayış Türkiye’de egemen değildir.
Kristof Kolomb’un keşfine kadar Amerika’nın gerçek sahibi olan Kızılderililer, şimdi kötü alışkanlıklara terkedilmiş, değerlerinden kopartılmış bir azınlık haline getirilmiştir.
Amerika’nın keşfinden önce, burada yaşayan 12 milyon Kızılderili’den soykırım neticesinde bugün geriye ancak, 200-300 bin Kızılderili kalmıştır.
Amerika, öncelikle kendi tarihiyle hesaplaşmalı, kendi ellerindeki kanın hesabını vermelidir.
Türkiye, ulusal onurunu, demokrasiden, insan haklarından nasibini almamış yönetimlerden icazet alarak değil, dik bir politika izleyerek koruyabilir.
Bu yasa tasarısı eğer temsilcilere meclisinden ve senatodan geçerse, Bush’ta bunu onaylarsa, Türk parlamentosu Kızılderili soykırımını derhal gündeme getirilmeli ve karar çıkarılmalıdır.
Türk siyaseti, bu dik duruşu sergileyecek kadrolara muhtaçtır.
Ancak,A.B.D’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’un kritik günlerde, partileri ziyaret etmesi, bu yoldaki umutların yanına bir de soru işareti koymaktadır.
A.B.D Büyükelçisi, liderlerle ne konuşur, ne anlatır, ne ister?
Görevi, A.B.D elçiliği midir, yoksa ülkeyi, iktidarı ve muhalefeti yönetmek ya da yönlendirmek midir?
Bu görüşmelerin içyüzü neden kamuoyundan saklanır?
Bu elçi, kendini bir ‘güç’ olarak kabul ettirmek mi istiyor?...
Türkiye’yi sömürge olarak mı görüyor?...
Daha geçen hafta Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez, ülkesindeki kamulaştırma uygulamalarıyla ilgili bir değerlendirme yapan A.B.D Büyükelçisine tepki göstermiş ve O’nu kovmakla tehdit etmiştir.
Türkiye’deki Amerikan Büyükelçisi’nin de böyle bir derse ihtiyacı vardır…
Küstahlığın bir bedeli olmalıdır.
Türkiye’yi yönetenler, pısırıklıkla, seviyeli diplomasiyi birbirine karıştırmamalıdır.
Türkiye’nin ‘haddini bilmeyenlere’ Chavez gibi ders verecek, siyasi iktidara ihtiyacı vardır.
Türkiye, dileriz bu ihtiyacı bu yıl giderir.
Ve aziz milletimiz kendi hür iradesine hiçbir gücün ipotek koyamayacağını ispatlar…
Türkiye’yi yönetenlerin her zemin ve zamanda başvuracağı tek irade vardır, o da milletin iradesidir.
Milletimizin oylarını dünyayı perişan eden ‘illetlere’ peşkeş çeken zihniyetler, şimdi dört senedir yaptıkları yanlışların bedelinden kurtulma telaşındadır.
Bu kaçış nafiledir…
Türk Milleti, bugünkü siyasi iktidara hak ettiği cezayı verecektir.
Çünkü bu iktidar, hiçbir alanda aziz milletimizin vicdanını rahatlatacak, bir siyasi duruş, bir tavır ve bir anlayış sergilememiştir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur…
TÜRKİYEM TOPLULUĞU / Aliağa Sözcüsü Mehmet Erikçi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.