KARŞIKİ DAĞLAR CENDERME…
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi / Aliağa Haber / Foça Haberleri / Dikili Haber / Bergama Haber / Karşıyaka Haber / Menemen Haber / İzmir
19 Şubat 2016 Cuma 16:02
KARŞIKİ DAĞLAR CENDERME…
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi - Küresel terörizmle mücadele kisvesi adı altında ‘dünyanın jandarması’ rolünü üstlenen Amerika Birleşik Devletleri’nin kendine biçtiği misyonu sübjektif bir bakış açısıyla değerlendirdiğimiz taktirde, yanılgı içine düşebiliriz.
Kaldı ki cadı kazanına dönüştürülen Ortadoğu’daki süreçle ilgili hemen hepimizin kafası çok karışık…
Bunun içindir ki; Ortadoğu’ya ilk adımını attığı günden bugüne; sanki hatalar silsilesi içindeymiş gibi bir izlenim sergileyen Amerika’nın gerçek stratejisini tam manasıyla idrak edebilmek adına, söz konusu süreci empatik bir yaklaşımla değerlendirmek zorundayız.
Ancak bizim millet olarak yanıldığımız nokta; Ortadoğu’ya duygusal bir bakış açısıyla ve çözüm odaklı yaklaşıyor olmamızdan kaynaklanıyor.
Adeta kan gölüne dönen Ortadoğu’da yaşananları insani ve ahlaki yönden değerlendirmek bizim fıtratımızda var.
Daha doğrusu tarihten üstlendiğimiz misyon bizi böyle düşünmeye sevk ediyor.
Ama… Sap ile samanı da karıştırmamak gerek.
Amerika’nın ilk kurulduğu dönemde, bizim beş yüzüncü kuruluş yıl dönümünü kutladığımız, dünyanın son evrensel İmparatorluğu Osmanlı, gittiği yere adalet, hoşgörü, medeniyet, barış ve refah götüren faziletli bir devletti…
Ortadoğu’ya ve bilcümle İslam ülkelerine demokrasi getireceğini vaat ederek yola çıkan Amerika ise gittiği her yere kandan, gözyaşından, nefretten ve zulümden başka ne getirebildi ki?
Dolayısıyla Osmanlı kolonyalizmi ile Amerikan emperyalizmini aynı kefeye koymamak gerekir!
Neyse konuyu çok fazla dağıtmadan sonuca gitmeye çalışalım.
Yineliyorum; Ortadoğu’da devam eden kaotik süreci Türkiye’nin penceresinden İslami gözlükle değerlendirmemekte fayda var.
Diyeceğim odur ki; Tabloyu bir de her hangi bir Amerikan ya da Rusya vatandaşı gibi gözlemleyin. İşte o zaman ne anlatmaya çalıştığımı çok daha iyi anlayacaksınız!
Öte yandan özellikle bu son dönemde; Amerika’nın Irak’ta ki yanlış politikalarının Daeş’i (İŞİD) doğurduğu ve yine aynı nedenden ötürü Rusya’yı durduk yerde Ortadoğu pastasına ortak etmek zorunda kaldığı ve burada Esad’ın desteklendiği sürece suların hiçbir zaman durulmayacağı tezi öne sürülüyor.
Evet, bizim penceremizden okunan süreç bu şekilde…
Pekâlâ, Amerika, bu süreci okuyamayacak, ya da öngöremeyecek kadar aptal bir devlet mi? (tabi ki hayır)
Amerika nihayetinde kendi yazdığı senaryoyu yine kendisi oynuyor. Yoksa Irak’ta Saddam Hüseyin’i, Mısır’da Hüsnü Mübarek’i, Libya’da ise Muammer Kaddafi’yi bir fiske de deviren Amerika, gerçekten istemiş olsaydı Suriye’yi şimdiye kadar yeniden şekillendiremez miydi?
Her zaman söylerim; bazen yaşam da hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Örneğin, geçmişte Almanya’da yaşanan Yahudi katliamını tasavvur ettiğinizde, Hitler’in Nazi rejimine öfke duyabilirsiniz. Ama diğer taraftan da Adolf Hitler’in yine bizatihi Yahudiler tarafından finanse edildiği iddiasına kulak verdiğinizde ise kafanız karışabilir.
Kaldı ki bu iddiaya göre; Nazilerin yaptığı büyük katliam, dünya Yahudilerini tek bir çatı altında toplama projesiydi. Ve baş belası İsrail’in temelleri de bu şekilde atılmış oldu.
Bu örnekten yola çıkarak düşünecek olursak; Ben İŞİD’in de bir proje olduğunu düşünüyorum!
İŞİD, Ortadoğu’daki emperyalist devletlerin bizatihi kendi eliyle yarattığı suni bir düşman niteliğinde…
Hepimizin malumu... Amerika, İŞİD bahanesiyle PKK’nın yan kolu YPG’ye destekliyor. Başkan Obama, Esad’ın 'kendi halkını katleden bir diktatör' olduğunu kabul ediyor. Ama İŞİD bahanesiyle bir şekilde himaye etmeyi de ihmal etmiyor.
Bir düşünsenize İŞİD ile mücadele adı altında bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan güçler, sabah akşam diline doladıkları İŞİD’in para kaynağı olan petrol kuyularına zarar vermekten imtina gösteriyor. (Akıllarına gelmiyor değil her halde?)
Kaostan beslenen Amerika’nın bölgede ki politikası aşikâr; Ölümü göster, sıtmaya razı et…
Ceberut Esad’a alenen sahip çıkan Rusya’nın da Amerika’dan kalır yanı var sanmayın.
Ortodoks Rusya’da tıpkı Katolik ABD gibi İŞİD bahanesiyle yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyor. En basit örneğiyle de daha önce uçağını haklı olarak düşüren Türkiye’den intikam alırcasına bir tutum sergiliyor.
Dolaysıyla günümüz Ortadoğu’sunda yaşananların hiç biri tesadüf değil. Herkes ne yaptığının gayet bilincinde…
Ortadoğu’da ki kaotik ortamdan en çok zararlı çıkan ise Türkiye ve Avrupa Birliği oldu.
İnsanlık trajedisi yaşanan Suriye’de seküler bir devrim yapmaya çalışan güçler, özellikle de Sünni Müslümanların kendi coğrafyalarını terk etmelerine neden oldu.
Geçtiğimiz günlerde Suriye’de yaşananları değerlendiren CHP eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da ‘Şii Kuşatması’ tespitini yaparken, belki de Suriye’de gerçekleştirilmek istenen seküler devrime işaret ediyordu.
Velhasıl Hacivat’ın ceremesini çeken Karagöz misali… Türkiye ve Avrupa birliği ülkeleri dağ gibi mülteci sorununu kucağında buldu…
Gerçi hoş, kendisini insan hakları savunucusu olarak niteleyen AB, Ortadoğu’da yaşanan trajediye seyirci kalmakla, hatta dönem dönem de el altından desteklemekle hak etmiyor değil başına gelenleri…
Sözün özü: Ortadoğu coğrafyası sömürülmeye değer bulunmayacağı güne kadar kâfirin zulmüne maruz kalacak gibi görünüyor. Allah zulüm altındaki Müslümanların yardımcısı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.