DEMİR ÇELİK SEKTÖRÜ / 2006
Demir çelik sektörümüzde faaliyet gösteren 21 tesisten, 2’si entegre, 14’ü Elektrik Ark Ocaklı (EAO) olmak üzere, 16’sı, Derneğimize üyedirler. Hurda veya cevherden ham çelik üretimi gerçekleştiren sözkonusu 21 çelik üreticisi içerisind
2006-06-25 02:36:53
TÜRKİYE DEMİR ÇELİK SEKTÖRÜ 2006
1-Demir çelik sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların, Derneğiniz ile olan ilişkilerinden ve Türk demir-çelik sektörünün genel yapısından biraz bahseder misiniz?
Demir çelik sektörümüzde faaliyet gösteren 21 tesisten, 2’si entegre, 14’ü Elektrik Ark Ocaklı (EAO) olmak üzere, 16’sı, Demir çelik Üreticileri Derneğine üyedirler. Hurda veya cevherden ham çelik üretimi gerçekleştiren sözkonusu 21 çelik üreticisi içerisinde, üretim miktarları itibariyle, , Demir çelik Üreticileri Derneğine üye üretici kuruluşların payı, 2005 yılında % 82 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu kuruluşlar, hurda veya cevherden, nihai mamul üretiminde kullanılmak üzere, ara mamul de denilebilecek yarı mamul üretimi gerçekleştirerek, daha sonra bu üretimlerini kendi tesislerinde nihai mamule dönüştürmekte veya bir kısmını haddeci kuruluşlara ara mamul olarak vermektedirler.
2004 yılında, 20.4 milyon ton olan Ülkemizin ham çelik üretimi, 2005 yılında, % 2.4 oranında artışla, 20.9 milyon tona yükselmiştir. Üretimin 14.8 milyon tonluk bölümü (%70.8 ) Elektrik Ark Ocaklarında (EAO), 6.1 milyon tonluk bölümü ise (%29.2) entegre tesislerde gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu üretim rakamı ile Türkiye, 1.1 milyar tonluk dünya üretimini gerçekleştiren 61 ülke arasında 11., AB ülkeleri arasında ise 3. sıraya yükselmiştir.
2005 yılında ham çelik üretim kapasitesinin %74’ü Elektrik Ark Ocaklı (EAO) kuruluşlara, %26’sı ise entegre tesislere aittir.
Ürün grupları itibariyle değerlendirildiğinde, ham çelik üretimimizin %86’sının uzun ürünlere, %12’sinin yassı ürünlere, %2’sinin ise, vasıflı çelik ürünlerine yönelik olduğu gözlenmektedir.
2005 yılında, Türkiye’nin nihai mamul üretimi, 2004 yılına kıyasla, %13.8 oranında artışla, 19.5 milyon ton seviyesine yükselmiştir. Nihai mamul tüketimi ise %20.6 oranında artışla, 18.3 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir. Nihai mamul üretimindeki söz konusu artışta, kütük ihracatımızdaki %42.5’luk düşüş yanında, ithalatımızdaki %19’luk artış da etkili olmuştur.
Üretim ve tüketimi en çok artış gösteren ürün grubunu, inşaat sektöründeki canlanmanın da tesiriyle, uzun ürünler teşkil etmiştir. 2005 yılında uzun ürün üretimi %16.8 oranında artışla, 15.4 milyon ton; tüketimi ise %29 oranında artışla, 8.6 milyon ton seviyelerinde gerçekleşmiştir. Türkiye’nin kişi başına çelik tüketimi ise, son beş yıllık dönemde, 200 kg’dan, %38 oranında artışla, 275 kg seviyesine yükselmiştir.
2005 yılında demir çelik ürün ihracatı, 2004 yılına göre, miktar bazında, %9.8, değer bazında ise, %7.9 oranında azalarak, sırasıyla, 11 milyon ton ve 4.8 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılında, düşük maliyetlerle üretim yapan Çin’in net ihracatçı konumuna geçmesi, Türkiye’nin, Çin menşeli ürünlerin etkisi altında kalan ABD, AB ve Uzak Doğu’ya yönelik çelik ihracatının sırasıyla, % 43, % 29 ve % 44 oranlarında düşüş göstermesi sonucunu doğurmuştur. Buna karşılık, en fazla ihracat yaptığımız, Orta Doğu ve Körfez ülkelerine yönelik ihracatımızda %18, Kuzey Afrika ülkelerine yönelik ihracatımızda ise, %22 oranında, artış kaydedilmiştir.
2005 yılında demir çelik ürün ithalatımız, 2004 yılına göre, miktar bazında %18.9, değer bazında %26.4 oranında artarak, 9.5 milyon ton ve 5.7 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Böylece 2004 yılında %115 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2005 yılında %84 seviyesine gerilemiştir. Demir çelik ithalatı ağırlıklı bir şekilde BDT ülkeleri ile AB ülkelerinden yapılmaktadır.
Son yıllarda istikrarlı bir artış gösteren demir çelik sektörümüzün ihracatı, uluslararası piyasalarda büyük ölçüde Çin’den kaynaklanan etkenlerle oluşan arz fazlalığı ve fiyat düşüşlerinden olumsuz yönde etkilenerek, 2005 yılında gerileme göstermiştir. Türkiye’nin ihracatındaki düşüş, Çin’in net ihracatçı olarak ortaya çıkması sonrasında, uzun ürün ihracatını, rekabet etme şansı vermeyen düşük fiyatlarla, Türkiye’nin geleneksel pazarlarına yönlendirmesi ve bu piyasalarda oluşan arz fazlalığından kaynaklanmıştır.
Sektör, 2005 yılında daralan uluslararası piyasalardaki kayıplarını, iç piyasaya yönelerek telafi etmiştir. İhracata dayalı bir üretim gerçekleştiren sektör, ihracatın % 10 civarında gerilediği bir ortamda, iç piyasadaki canlılık sayesinde, ham çelik üretimini % 2.4 oranında arttırabilme başarısını göstermiştir. İnşaat sektöründeki büyüme, 2005 yılında, Türkiye’nin uzun ürün tüketimine, %29 oranında artış olarak yansımıştır. Toplam demir çelik ürünleri tüketimine bakıldığında, 2005 yılında % 21 civarında bir artışın sözkonusu olduğu ve sektörün genel ekonomiye kıyasla çok daha iyi bir performans sergilediği görülmektedir.
2004 yılında, talep seviyesindeki ciddi artış sayesinde, global çelik piyasasında hammadde ve çelik arzında sıkıntı oluşmasına ve fiyatların son yılların en yüksek seviyelerine yükselmesine sebebiyet veren Çin’in, 2005 yılında üretimi talep seviyesinin üzerine çıkartacak şekilde arttırması, fiyatlarda hızlı bir düşüş yaşanması sonucunu doğurmuştur. 2005 yılı üretim rakamları dikkate alındığında, Çin dünya ham çelik üretiminin % 31’ini gerçekleştirir duruma gelmiştir. Bu büyüklükteki bir gücün, son 5 yıl boyunca, üretimini % 20’lerin üzerinde arttırmaya devam etmesi, sektörde dengeleri sarsıcı bir etki yaratmaktadır. Çin’in, girdi maliyetleri itibariyle, çelik üretiminde başa baş noktaya gelinceye kadar, üretim artışını sürdüreceği tahmin edilmektedir. Sektör kuruluşlarımız, teknolojisini yenileyerek, ürün kalitesini ve verimliliğini arttırarak, girdi maliyetlerini asgari seviyelere düşürmeye gayret ederek, Çin ve diğer ülkelerdeki üreticiler ile rekabet etmeye devam edecektir.
Türk demir çelik sektörü, hammadde ve yassı ürünlerle ilgili yarı ürün tedariğinde ithalâta, yurt içi tüketimin yetersiz kaldığı zamanlarda da, özellikle uzun ürünlerde, ihracata bağımlı bir yapıya sahip bulunmaktadır. Çelik üretiminin başlıca girdi kalemleri olan hurda, demir cevheri ve kömür üretiminin Ülkemizde yetersiz olması, söz konusu bağımlılığın süreceğini göstermektedir. Ancak bu bağımlılığın, yurt içinden hurda temininin artırılması, hurdanın yerine ikame edilebilecek yeni girdilerin üretilmesi ve demir cevheri zenginleştirme çalışmalarına ağırlık verilmesi ile, bir ölçüde de olsa azaltılması mümkündür. Diğer taraftan, yurt içi tüketimin artırılması ve uzun ürün kapasitelerindeki fazlalığın, yassı ve vasıflı çelik ürünlerine yönelmesi ile de, uzun ürünler üzerindeki ihracat baskısı ve böylece ihracat açısından da dışa bağımlılık azaltılmış olacaktır.
Türk demir-çelik sektörünün, üretim- tüketim dengesindeki gelişmelere de paralel olarak, önümüzdeki yıllarda, özellikle ürün çeşitliliği bakımından gelişme göstereceğini, katma değeri yüksek vasıflı ve yassı demir çelik ürünlerindeki üretim kapasitesinin artacağını, çelik tüketiminin de artarak, 2010 yılına kadar, kişi başına çelik tüketiminin 350 kg seviyesine yükseleceğini ve gelişmiş ülkelerdeki kişi başına tüketim seviyesine, önemli ölçüde yaklaşacağını söyleyebiliriz.
2-Dünya demir-çelik sanayinin bugünkü yapısı nasıldır? Burada Türkiye'nin konumu nedir?
Mevcut durum itibariyle, 1 milyar 130 milyon ton seviyesine çıkan dünya çelik üretiminin, 2010 yılında, 1.5 milyar ton seviyesine ulaşacağı, bu büyümenin tamamına yakın bir bölümünün, Asya bölgesinde gerçekleşeceği, önümüzdeki dönemde, Çin’deki büyümenin devam edeceği ve ayrıca Hindistan’da da ciddi bir gelişme kaydedileceği tahmin edilmektedir.
Çelik endüstrisinin gelişimi, globalleşmenin klasik belirtilerini taşımaktadır. Yıllardır üretim ve fiyatlar açısından son derece dalgalı bir seyir izleyen çelik sektöründe bugün çelik üreticileri yatay ve dikey birleşmeler yolu ile konsolidasyon girişimlerinde bulunmaktadırlar. Konsolidasyon girişimlerinin nedenleri; üretim ve satışlar açısından avantajlı olması, global müşterilere ulaşabilmek arzusu, hammadde maliyetlerinin çelik üretimi içerisindeki artan önemi ve bu nedenle hammaddeyi daha ucuza temin etme isteği, idari ve AR-GE harcamalarının azalması, en önemlisi ise fiyat istikrarının sağlanmasıdır.
Sektördeki birleşmeler sonucunda, önümüzdeki dönemde, küçük ve verimsiz çalışan üreticilerin, düşük maliyetlerle üretim gerçekleştirerek, pazara ulaşma konusunda çok daha büyük imkânlara sahip olan büyük ölçekli çelik üreticileri karşısında zorlanacakları, hatta rekabet edemeyerek kapanacakları tahmin edilmektedir. Sektördeki, uluslararası seviyede gözlenen keskin rekabet şartları, üretici kuruluşların üretim teknolojilerini sürekli bir şekilde güncel tutmalarını ve üretim maliyetlerini düşürecek yeni arayışlar içerisine girmelerini zorunlu hale getirmektedir.
Günümüzde işletmelerin rekabet güçlerini korumaları, bir çok unsuru bünyelerinde bulundurmalarına bağlıdır. Fiyat, kalite, maliyet, bilgi ve tecrübe, nitelikli işgücü, hammaddeye yakınlık, teknolojiyi takip etme, müşteri odaklı üretim, pazarlara yakınlık, ürün çeşitliliği, farklı ürünler üretebilme ve yaratabilme, üretilen bir ürünün rekabet gücü üzerinde önemli bir etkiye sahip bulunmaktadır.
Sektörün, başta hurda ve cevher olmak üzere, temel girdilerinin büyük bir bölümünü yurtdışından karşıladığı ve bu durumun rekabet açısından dezavantaj yarattığı görülmektedir. Temel girdiler arasında önemli bir yer tutan ve yurtiçinden temin edilen elektrik enerjisi fiyatları da, bugün Avrupa Birliği ve komşu ülkelerde uygulanan fiyatlara kıyasla, yüksek bir seviyede bulunmaktadır.
Sektörün hammaddede dışa bağımlı olması ve rakiplerine kıyasla elektrik enerjisini daha pahalı tedarik etmesi, rekabet gücü üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Demir çelik sektörü, sözkonusu dezavantajlarını, maliyetlerin düşmesine ve verimliliğin artmasına imkân sağlayan son teknolojiyi kullanarak, profesyonel ekiplerle çalışarak, ihraç pazarlarının gerektirdiği kalite standartlarında üretim yaparak, zaman zaman % 50’nin üzerinde fiyat artışlarının yaşandığı girdi piyasasında ve buna bağlı olarak fiyatlardaki dalgalanmaların yüksek boyutlarda olduğu nihai ürün piyasasında, gelişmeleri yakından takip edip, doğru zamanda doğru fiyatlardan alış ve satış yapma konusunda gerekli esnekliği göstererek, bu yönde süratli karar vererek ve ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisini, kendisi üreterek dengelemeye çalışmaktadır.
Türk Demir Çelik Sektöründe son teknolojilerin kullanılması, daha düşük maliyetle daha kaliteli ürünlerin üretilmesi ve verimlilik artışını da beraberinde getirmektedir. Bütün bunların sonucunda, Türk demir çelik sektörü, pek çok dezavantajına rağmen, kalite beklentilerinin son derece yüksek olduğu Avrupa Birliği’ne ciddi miktarlarda ihracat yapabilmekte ve Avrupa Birliği’nde yerleşik çelik üreticileri ile başabaş rekabet edebilmektedir. Mevcut durum itibariyle, sektör uluslararası kalite standartlarında üretim yapmakta, yeni standartlara uyum çalışmalarını da devam ettirmektedir.
Son zamanlarda sektör kuruluşları, rekabet güçlerini arttırabilmek için, AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak tahsis etmeye ve ürün çeşitliliğini arttırmaya yönelmiş bulunmaktadır. Değişken piyasa koşullarında üretici kuruluşlara daha fazla manevra kabiliyeti sağlayan ürün çeşitliliği, fiyatlarında dalgalanma yaşanan ürünlerden kaynaklanan kayıpların, diğer ürünlere ağırlık verilerek dengelenmesine imkân sağlamakta ve böylece üreticilerin olumsuz piyasa koşullarından asgari düzeyde etkilenmesine katkıda bulunmaktadır.
3-Dünyada şirket birleşmelerinin seyri ve özellikle Mittal'in Arcelor'u almak istemesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
2002 yılında, üç firmanın birleşmesiyle kurulan 48 milyon ton/yıl kapasiteli Arcelor ve bu yılın başlarında dünyanın en büyük üreticisi konumuna gelen 60 milyon ton/yıl kapasiteli Mittal Steel, global düzeydeki konsolidasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkan firmalardan yalnızca iki tanesidir. Bu şekilde güçlerini birleştirme yoluna giden onlarca üretici bulunmaktadır. Çin’in, zaman zaman piyasalardaki arz-talep dengesini bozucu etkisini, Mittal Steel, Arcelor, Corus gibi, herbirinin kapasitesi Türk demir çelik sektörünün toplam kapasitesinden birkaç misli daha yüksek olan büyük çelik üreticileri, üretimlerini kısarak dengeleme yoluna gitmişlerdir. Bu amaçlarında da kısmen başarılı olmuşlardır. Son olarak 2006 yılının başlarında, dünyanın en büyük çelik üreticisi konumundaki Mittal Steel, en yakın rakibi konumunda bulunan Arcelor’a yönelik bir satınalma girişiminde bulunmuştur.
Coğrafi açıdan, Arcelor , Batı Avrupa, Güney ve Kuzey Amerika’da, bunun yanında, küçük tesislerle de Doğu Avrupa ve Asya’da faaliyet gösterirken, Mittal Steel, Kuzey Amerika, Orta ve Doğu Avrupa ve Afrika’da, bu bölgelerin yanında daha düşük bir oranda da olsa Batı Avrupa’da faaliyet göstermektedir. Üretilen ürünler açısından da, Arcelor aktif olarak yassı ürün, paslanmaz ve vasıflı çelik piyasasında yer alırken, Mittal Steel, karbonlu çelik ürünlerinde, çubuk, profil ve filmaşin gibi uzun ürünler pazarında yer almaktadır. Her iki firmanın, coğrafi dağılım ve ürettikleri ürünler itibariyle, birbirlerini tamamlayıcı özellikte olmaları nedeniyle, birleşmelerinin avantajlı olacağı ve dünya çelik sektöründe, istikrarın tesisine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.
4-Türkiye AB yolunda ilerlerken "Demir-Çelik Sektörü”ndeki gelişmeler nelerdir? Türkiye’nin AB üyeliğine Demir-Çelik Sektörü hazır mıdır?
1996 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, Demir Çelik sektörümüzü, Avrupa Birliği ile esasen entegre etmiştir. Sektörümüz, 1996 yılından bu yana, Avrupa Birliği’nde yerleşik çelik üreticileri ile, maliyetler açısından son derece büyük dezavantajlarına rağmen, başa baş rekabet etme becerisini göstermiş ve AB piyasasında ciddi bir pazar payına sahip olmuştur. Sektörümüz aynı zamanda, AKÇT anlaşmasının gereği olarak, devlet yardımları almadan, hızlı bir şekilde büyümesini de sürdürmüştür.
Bu arada, Serbest Ticaret Anlaşmasına göre, gümrük vergilerinin, yassı ürünlerden derhal, uzun ürünlerden ise, kademeli olarak, azaltılacak olması sebebi ile, demir çelik dış ticaretimizin olumsuz yönde etkilenebileceği yönündeki endişelerin de yersiz olduğu ortaya çıkmıştır. 1996 yılından itibaren, AB ile olan dış ticaretimizde sıkıntı yaşanmadığı gibi, ihracatımız süratle gelişmeye başlamıştır. Buna karşılık, AB’den yapılan demir çelik ithalatında da, son üç yıldır, artış yaşanmıştır. Başka bir ifade ile, Anlaşma sonrasında, ticaret hacmimiz büyümüştür. Zaman zaman AB Komisyonu’nun başvurduğu koruma tedbirleri ve koruma amaçlı anti-damping soruşturması tehditleri bir tarafa bırakılacak olursa, sektörümüzün bir bütün olarak, AB üreticileri ile dengeli bir işbirliği kurduğunu ve AB üyeliğine hazır olduğunu söylememiz mümkündür.
5-Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği sürecinde, Demir-Çelik sektöründen neler isteniyor? Hükümetin onayına sunulan Ulusal Yeniden Yapılandırma Planı hangi aşamadadır ve Türk çelik sektörüne getireceği yenilikler nelerdir?
1996 yılında, AB ile imzalanan demir çelik ürünleri ticaretinde gümrük vergilerinin kademeli olarak kaldırıldığı Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Anlaşması (AKÇT) gereğince, kapasite artırımına yönelik devlet yardımları yasaklanmış, istisnai olarak, ürün dönüştürümü, modernizasyon, Ar-Ge ve çevre yatırımları konularındaki devlet yardımlarına, 5 yıl süre ile izin verilmiştir. 2001 yılında 5 yıllık sürenin dolması, ancak söz konusu yatırımların sektörümüz tarafından tamamlanamamış olması nedeniyle, AB Komisyonundan yeni bir 5 yıllık süre talep edilmiştir. Bunun üzerine AB Komisyonu’nca, Ülkemiz demir çelik sektöründen “Yeniden Yapılanma Plânı” hazırlanması istenmiş, söz konusu Plân çalışmalarına, 2003 yılında başlanmıştır. Hazırlık aşaması oldukça uzun süren Plân çalışmaları, 2005 yılının Haziran ayı ortalarında sonuçlandırılmış ve bilâhare, Hükümetin onayına sunulmuştur. Hâlen Hükümet’in onayını bekleyen Plân’ın, 2006 yılında, gerek Hükümet ve gerekse AB Komisyonu tarafından onaylanmasını müteakip, uygulamaya aktarılacağı tahmin edilmektedir.
Sektörün üretim kapasitesinin pazardaki talebe uyumlu hale getirilmesini, işletmelerin modernize edilmesini, bu çerçevede sektördeki uzun-yassı mamul dönüşümünün tamamlanmasını ve yassı mamul üretiminin arttırılmasını öngören yeniden yapılandırma programına henüz siyasi onay çıkmamış olmasına rağmen, sektör kendi kendini yapılandırmaya başlamıştır. Ulusal yeniden yapılandırma planı sayesinde sektör, modernizasyon ve yassıya dönüştürme yatırımlarında, devlet yardımlarından yararlanabilecektir. Türkiye’nin yassı ürün açığının kapatılması için, 2005 yılında 3.4 milyar dolar tutarında 6.1 milyon ton yassı ürün ithalâtının yapıldığı dikkate alındığında, yeniden yapılandırma programının hayata geçirilmesinin ve sektörün devlet yardımlarından yararlanarak, modernizasyon ve yassıya dönüşüm yatırımlarını tamamlamasının önemi, açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ulusal Yeniden Yapılandırma Planı’nın bir an önce uygulamaya aktarılması, sektördeki modernizasyon yatırımlarının, AB’nin getirmiş olduğu koşullar çerçevesinde tamamlanması açısından büyük önem taşımaktadır.
“Türk Demir Çelik Sektörünün Yeniden Yapılandırılması Planı” çalışmalarının yanı sıra, AB müktesebatına uyum çalışmaları da yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Bu çerçevede, Çevre ve Orman Bakanlığı ile, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olan Ülkemizin, AB’ye üyelik sürecinde, Kyoto Prokolü’ne taraf olacağı düşüncesiyle, Derneğimiz koordinasyonunda, sektör kuruluşlarımızın katılımı ile, 1990, 2003 ve 2004 yılına ilişkin gerçekleşmeler ile, 2010 yılına kadarki döneme ait projeksiyonları kapsayacak şekilde, CO2 emisyon envanteri hazırlık çalışmaları yürütülmektedir.
Diğer taraftan, İklim Değişikliği Ulusal Bildirime hazırlık çalışmaları kapsamında, Protokol’e taraf olunması ile en çok etkileneceği öngörülen demir-çelik ve çimento sektörlerinde, duyarlılık analizlerinin yapılmasının, Türkiye’nin bu alandaki müzakerelerde haklı gerekçelerini ortaya koyabilmesi açısından, büyük önem taşıdığını düşünüyoruz. Kyoto Protokol’üne giden yolda, ortak, fakat farklı sorumluluklar ilkesi çerçevesinde, Türkiye’nin özel şartlarını ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde, kota limitleri üzerinde salınacak sera gazı emisyonları, cezaya tabi olacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin, normal kotanın üzerinde bir emisyon payına sahip olması ve rekabet şansını koruyabilmesi için, demir çelik sektörünün, mevcut durumunun belirlenmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik enerji verimliliği ve yakıt karışım programlarının uygulanması, rehabilitasyon çalışmaları, işletme verimliliğinin arttırılması gibi önlemlerin fayda-maliyet analizleri, Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nin (EİE) koordinasyonunda, demir çelik sektörümüzde yapılacaktır.
Bunun yanı sıra çevreye yönelik olarak, Endüstriyel kirliliğin kaynağında kontrolünü amaçlayan,
-Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrolü,
-Endüstriyel tesislerden kaynaklanan hava kirliliği ile mücadele edilmesi,
-Büyük yakma tesislerinden havaya yayılan bazı kirletici maddelerin sınırlanması,
-Tehlikeli maddeler içeren büyük kaza risklerinin kontrolü,
ile ilgili direktiflerin uyumlaştırılması çalışmaları da devam etmektedir.
Bu arada, AB (EN 10080) standardının inşaat demirinin tabi olduğu “TS 708” Standardının revizyonu olarak, hazırlanması görevi, TSE tarafından Derneğimize verilmiş bulunmaktadır. “TS 708” Standardının, EN 10080 ile uyum çalışmalarının hızlandırılması, demir çelik sektörümüz açısından önem taşımaktadır.
6-2006'nın geride kalan dönemine ilişkin veriler ve 2006 sonuyla 2007 yılına yönelik hedef ve beklentiler nelerdir?
2006 yılının ilk 3 ayında, ham çelik üretimi, geçen yılın aynı dönemine oranla, %8.8 oranında artış göstererek, 5.4 milyon ton seviyesine ulaşmış, söz konusu üretim rakamı ile Ülkemiz, 285 milyon tonluk dünya ham çelik üretimi içerisinde 11., AB ülkeleri içerisinde ise 3. sıradaki yerini korumuştur.
3 aylık dönemdeki nihai mamul üretimi, %14 oranında artışla, 5.2 milyon ton, nihai mamul tüketimi ise, %11 oranında artışla, 4.5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Özellikle uzun ürünlerin tüketiminde görülen %29 oranındaki artış, 2005 yılında inşaat sektöründe yaşanan canlanmanın, 2006 yılında da devam ettiğini göstermektedir.
Yurtiçinde, inşaat sektöründeki büyüme eğiliminin devam etmesi; sektörün üzerindeki ihracat baskısının azalması ve ihraç piyasalarında talep seviyesinde gerileme yaşanması durumunda dahi, gelişimini sürdürebilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu cümleden olarak, 2005 yılında % 29 oranında artmış bulunan inşaat demiri tüketiminin, 2006 yılında da artışını sürdüreceği değerlendirilmektedir. Gerek yurtiçi talepteki ve gerekse ihracattaki artışa paralel olarak 2006 yılında, üretimin %10 civarında bir artışla, 23 milyon ton seviyesine, kişi başına çelik tüketiminin ise, 300-310 kg seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir.
7-Uzun ürünler konusunda iyi bir durumda olan Türkiye'de farklı ürün üretimine (yassı ürün, paslanmaz çelik vs) yönelik yeni yatırım beklentilerine ilişkin görüşleriniz nelerdir?
Hernekadar, yeniden yapılanma plânı henüz onaylanmamış ise de, yassı ürün üreten Erdemir’deki modernizasyon çalışmaları ile İsdemir’deki yassı ürün üretimine dönüştürüm yatırımları devam etmektedir. Bunların yanı sıra, bazı Elektrik Ark Ocaklı kuruluşlarımızın da yassı mamul üretimine yönelik yatırım ve AR-GE çalışmaları yaptıkları bilinmektedir.
Yassı ürün üretimine yönelik projelerin tamamlanmaya başlamasını takiben, 2008 yılından itibaren, Ülkemizin yassı-uzun ürün üretim tüketim değerleri, belirli bir süre içerisinde, daha dengeli bir yapıya kavuşmaya başlayacaktır.
Ayrıca üretici kuruluşlarımızın, katma değeri yüksek muhtelif ürünlerin üretimine yönelik çalışmalarının sonuçlandırılması ile, Türk demir çelik sektörünün, dış ticaret açığımızın kapatılmasına olan katkısı, önemli ölçüde artış kaydedecektir.
8-Hammadde konusundaki sıkıntılar ve çözüme yönelik önerileriniz nelerdir?
Demir çelik sektörümüz hammadde açısından dışa bağımlı bir konumda bulunmaktadır. Gerek entegre tesislerde kullanılan demir cevheri ve kömür, gerekse Elektrik Ark Ocaklı tesislerde hammadde olarak kullanılan hurda, ağırlıklı olarak ithal edilmektedir.
Ülkemizde üretimi gerçekleştirilen demir cevherinin tenörü, ithal cevherden daha düşük olmasına rağmen, entegre tesislerimiz, düşük tenörlü yerli cevheri kullanma gayreti içinde olmuşlardır. Ancak, söz konusu yerli cevher maliyetlerinin, özellikle demir yolu taşımacılığından kaynaklanan yüksek maliyetler nedeniyle, ithal cevher maliyetlerinin üstüne çıkması, yerli cevher kullanımını, bir yük haline getirmiştir. Bu konunun da gözönünde bulundurularak yerli hammadde kullanımının artırılabilmesini teminen,
-Cevher zenginleştirme yatırımlarının gerçekleştirilmesinde,
-Cevher üreticilerinin fiyatlarını gözden geçirmelerinde,
-Demir yolu taşıma maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirlerin alınmasında
-Cevher üretiminde kullanılan yakıt üzerindeki vergilerin indirilmesinde,
ve ayrıca,
-Ark ocaklı tesislerde kullanılan hurdanın, yurt içindeki üretiminin artırılmasında,
-Hurdanın yerine ikâme dilebilecek olan sünger demir üretimine yönelik yatırımların hızlandırılmasında,fayda mülâhaza edilmektedir.
9-Türkiye'de ve dünyada çelik fiyatlarını etkileyen koşullar nelerdir?
Demir-çelik üretimi gerçekleştiren entegre tesislerde temel hammadde demir cevheri, elektrik ark ocaklı kuruluşlarda ise hurdadır.
Dünya ölçeğinde yıllık kontratlarla fiyatları belirlenen ve 3 büyük cevher üreticisinin fiyatları belirlemede etkili olduğu cevher fiyatlarında, 2005 yılında % 71.5 oranında artış yaşanmıştır. Cevher üreticilerinin, 2006 yılı kontrat görüşmelerinde de % 24 oranında fiyat artışında ısrarlı oldukları bilinmektedir.
Ark ocaklı kuruluşların kullandığı hurda fiyatları ise, cevherden farklı bir şekilde, uluslararası piyasadaki arz-talep dengesine göre, günlük olarak belirlenmektedir.
Son iki yıllık dönemde, hurda ve nervürlü demir fiyatlarındaki dalgalanmada, tam bir uyum sözkonusudur. Bu durum, nihai ürün fiyatlarındaki artışın girdi fiyatlarındaki artıştan kaynaklandığını açıkça ortaya koymaktadır. Benzer şekilde, Türkiye’deki fiyat dalgalanmaları ile, Avrupa’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki fiyat hareketleri arasında, tam bir uyum sözkonusudur. Türkiye’deki fiyatların dünya fiyatlarından kopuk olması, gümrük birliği ve serbest ticaret anlaşmaları kapsamındaki vergisiz ithalât nedeniyle, hiçbir şekilde mümkün değildir.
Demir çelik sektöründe fiyatlar uluslar arası piyasada belirlenmekte, ağırlıklı şekilde ihracata yönelik olarak çalışan yurtiçi üreticiler de, uluslararası piyasa şartlarına uyum göstermektedir.
2005 yılında, yurtdışından ithal edilen kütüklerle birlikte, Türkiye’nin nihai uzun ürün üretimi 15.5 milyon ton, buna karşılık tüketimi ise 9 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. Türkiye’nin söz konusu üretim fazlası, yurtiçi talebe ve uluslar arası piyasa şartlarına göre ihraç edilmekte veya iç piyasaya satılmaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse;
-Yurtiçi demir çelik fiyatları, dünya çelik sektöründeki konjonktüre bağlı olarak belirlenmektedir.
-Dünya fiyatlarının oluşmasında, arz-talep dengesi yanında, girdi ve navlun fiyatları da etkili olmaktadır.
-Girdi fiyatlarındaki ve talepteki artışa bağlı olarak, tüm çelik ürünlerinin fiyatlarında artışlar yaşanmıştır.
-Dünya fiyatları ile yurtiçi fiyatlar arasında, tam bir paralellik bulunmaktadır.
10-Sektörde yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileriniz nelerdir?
Türk demir-çelik sektörünün en önemli sorunu, uluslararası piyasalarda ayakta kalabilme sorunudur. Avrupa Birliği sektörde devlet yardımlarını yasaklarken, kendi sektörü üzerine ilave yükler getirmemeye özen göstermektedir. Buna karşılık, Avrupa’daki rakiplerine kıyasla, yüksek elektrik enerjisi fiyatları, kömür ve hurda ithalatına getirilen fon uygulamaları ile % 6 oranında sakat, eski hükümlü ve terör mağduru istihdam mükellefiyeti gibi, devletin sektöre ilave maliyetler getiren yaklaşımları, ciddi rahatsızlıklara yol açmaktadır. Devletin, Türk ekonomisinin ve sanayinin önemli bir parçası konumunda bulunan demir çelik sektörüne, destek olmak bir yana, sürekli yeni maliyetler yüklemesi ve ilave fon yaratma arayışına girmesi, 50 Dolar aylık ücretle istihdam sağlayan Çin Halk Cumhuriyeti ve Türk demir çelik sektörünün ödediğinin yarı fiyatına enerji kullanan Avrupa Birliği’nde yerleşik üreticiler ile rekabet imkanını zorlaştırmaktadır.
Son yıllarda Çin’in sektördeki ağırlığını arttırmasıyla, iyice kızışan rekabet ortamında, Türk demir çelik sektörünün ayakta kalabilmesi ve Türk ekonomisine olan katkısını artırabilmesi için, devletin sektör üzerinde, rekabet gücünü düşürecek ilave maliyetler yaratmaması ve diğer ülkelerdeki çelik endüstrileri ile aynı koşullarda rekabet edebileceği bir ortamı oluşturması gerekmektedir.
Türk sanayiinde kullanılan elektriğin fiyatlandırılmasında, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, küçük-orta-büyük işletme tarifeleri şeklinde kademeli bir uygulamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Avrupa ülkelerinde bu kademeler arasındaki fark % 60’lara kadar çıkmaktadır. Ancak, çelik üreticilerimiz, Avrupa Birliği’ndeki üreticilere kıyasla, % 50 civarında daha yüksek bir fiyattan enerji almaktadır. Bu açıdan, enerji maliyetlerinin, sektörün Avrupalı rakipleri ile rekabet edebileceği bir seviyeye çekilmesi, sektörün ihracatını sürdürebilmesi için zorunlu görülmektedir.
Türk demir-çelik sektörü, girdilerini teşkil eden hurda ve cevherde büyük oranda ithalata bağımlı olması sebebiyle, dış etkenlere açık bir konumda bulunmakta ve Çin, Avrupa ve Amerika’daki gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Diğer taraftan, özellikle uzun ürünlerde, ihracata yönelik üretim yapan Türk demir çelik sektörünün, uluslar arası piyasalarda gelişen olumsuzluklardan etkilenmemesi mümkün değildir. Örneğin, 2005 yılında Çin’in düşük fiyatlarla uluslar arası piyasalara yüksek miktarlarla girmesi, sektörün ihracatını olumsuz yönde etkilemiş, global piyasalara yapılan, ihtiyacın üzerindeki arz nedeniyle, düşen fiyatlar iç piyasaya da yansımıştır. Kısacası, iç piyasada geçerli fiyatlar tamamen serbest piyasa mekanizması çerçevesinde, kendiliğinden oluşmaktadır. Bu açıdan, Türk demir çelik sektörünün, son derece keskin bir rekabetin yaşandığı global piyasalarda rekabet edebilmesi için, sürekli bir şekilde, üretim maliyetlerini düşürmesi, ürün kalitesini artırması ve teknolojisini yenilemesi gerekmektedir. Sektörün gerek teknoloji yatırımlarını ve gerekse AB çevre standartlarına ulaşabilmek için ihtiyaç duyulan yatırımları bir an önce tamamlayabilmesi açısından, Ulusal Yeniden Yapılandırma Plânı’nın, süratle uygulamaya aktarılmasında fayda mülahaza edilmektedir.
AB Yolunda Demir-Çelik Sektörü
1996 yılında, AB ile imzalanan demir çelik ürünleri ticaretinde gümrük vergilerinin kademeli olarak kaldırıldığı Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Anlaşması (AKÇT) gereğince, kapasite artırımına yönelik devlet yardımları yasaklanmış, istisnai olarak, ürün dönüştürümü, modernizasyon, Ar-Ge ve çevre yatırımları konularındaki devlet yardımlarına, 5 yıl süre ile izin verilmiştir. 2001 yılında 5 yıllık sürenin dolması, ancak söz konusu yatırımların sektörümüz tarafından tamamlanamamış olması nedeniyle, AB Komisyonundan yeni bir 5 yıllık süre talep edilmiştir. Bunun üzerine AB Komisyonu’nca, Ülkemiz demir çelik sektöründen “Yeniden Yapılanma Plânı” hazırlanması istenmiş, söz konusu Plân çalışmalarına, 2003 yılında başlanmıştır. Hazırlık aşaması oldukça uzun süren Plân çalışmaları, 2005 yılının Haziran ayı ortalarında sonuçlandırılmış ve bilâhare, Hükümetin onayına sunulmuştur. Hâlen Hükümet’in onayını bekleyen Plân’ın, 2006 yılında, gerek Hükümet ve gerekse AB Komisyonu tarafından onaylanmasını müteakip, uygulamaya aktarılacağı tahmin edilmektedir.
AKÇT ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, Demir Çelik sektörümüzü, Avrupa Birliği ile esasen entegre etmiştir. Sektörümüz, 1996 yılından bu yana, Avrupa Birliği’nde yerleşik çelik üreticileri ile, maliyetler açısından son derece büyük dezavantajlarına rağmen, başa baş rekabet etme becerisini göstermiş ve AB piyasasında ciddi bir pazar payına sahip olmuştur. Sektörümüz aynı zamanda, AKÇT anlaşmasının gereği olarak, devlet yardımları almadan, hızlı bir şekilde büyüme başarısını da göstermiştir.
TÜRKİYE - AB Demir Çelik Ürünleri Dış Ticareti
ihracat İthalat
YILLAR Miktar(Ton) Değer$) Miktar (Ton) Değer ($)
1996 450.077 147.265 1.259.734 849.602
1997 904.015 285.438 1.261.259 795.887
1998 1.337.832 362.556 1.066.574 723.308
1999 2.225.370 485.424 862.526 497.603
2000 2.114.568 522.562 1.100.301 634.749
2001 2.740.395 605.949 1.049.754 520.656
2002 2.023.412 473.625 1.678.189 751.293
2003 2.624.515 760.234 2.198.378 1.195.816
2004 3.122.355 1.449.699 2.064.667 1.627.155
2005 2.229.422 1.095.036 2.419.008 2.103.487
2005 sonu itibariyle, AB’ye ihracatımız 2.229.000 ton, ithalatımız ise 2.419.000 ton ile, miktar yönünden dengeli bir görünüm arzetmektedir. Buna karşılık, ihracat gelirimiz 1.1 milyar $ seviyesinde kalırken, ithalat giderlerimiz 2.1 milyar $ seviyesine ulaşmış bulunmaktadır.
AB ile olan demir çelik ürünleri dış ticaretimizdeki bu keskin değişiklik, 2005 yılında özellikle yassı ürün ve vasıflı çelik ithalatındaki artış, buna karşılık, uzun ürün ihracatındaki düşüşten kaynaklanmıştır.
AKÇT ile aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması, demir çelik ürünleri dış ticaret hacminin, 10 yıl içerisinde, miktar yönünden 1.7 milyon tondan, 4.6 milyon tona, değer yönünden ise, 1 milyar $ seviyesinden, 3.2 milyar $ seviyesine çıkmasına katkı sağlamıştır. Bugün geldiğimiz noktada, AB ile demir çelik ürünleri dış ticaretimizde, Türkiye’nin aleyhine olan 900 milyon $ tutarındaki açığın kapatılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Erdemir ve Çolakoğlu’ndaki yatırımlar yanında, İsdemir’deki dönüştürüm yatırımlarının da tamamlanması ve İsdemir’in yassı ürün üretimine geçmesi ile, AB ile demir çelik dış ticaretimizde ortaya çıkan ve ağırlıklı bir şekilde, yassı ürün ithalatındaki artıştan kaynaklanan, 900 milyon $ civarındaki açığın, daha makûl seviyelere inmesi beklenmektedir. Diğer taraftan Euro-Dolar paritesindeki Euro lehine değişikliklerin de, 2006 yılından itibaren, açığın küçültülmesine ve daha dengeli bir dış ticaret yapısının oluşturulmasına, katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir.
Bu arada, Serbest Ticaret Anlaşmasına göre, gümrük vergilerinin, yassı ürünlerden derhal, uzun ürünlerden ise, kademeli olarak, azaltılacak olması sebebi ile, demir çelik dış ticaretimizin olumsuz yönde etkilenebileceği yönündeki endişelerin de yersiz olduğu ortaya çıkmıştır. 1996 yılından itibaren, AB ile olan dış ticaretimizde sıkıntı yaşanmadığı gibi, ihracatımız süratle gelişmeye başlamıştır. Buna karşılık, AB’den yapılan demir çelik ithalatında da, son üç yıldır, artış yaşanmıştır. Başka bir ifade ile, Anlaşma sonrasında, ticaret hacmimiz büyümüştür. Zaman zaman AB Komisyonu’nun başvurduğu koruma tedbirleri ve koruma amaçlı anti-damping soruşturması tehditleri bir tarafa bırakılacak olursa, sektörümüzün bir bütün olarak, AB üreticileri ile dengeli bir işbirliği kurduğunu ve AB üyeliğine hazır olduğunu söylememiz mümkündür.
AKÇT ile aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması çerçevesinde, “Türk Demir Çelik Sektörünün Yeniden Yapılandırılması Plânı” üzerindeki çalışmaların yanı sıra, AB müktesebatına uyum çalışmaları da, yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Bu kapsamda, Çevre ve Orman Bakanlığı ile, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olan Ülkemizin, AB’ye üyelik sürecinde, Kyoto Prokolü’ne taraf olacağı düşüncesiyle, Derneğimiz koordinasyonunda, sektör kuruluşlarımızın da katılımı ile, 1990, 2003 ve 2004 yılına ilişkin gerçekleşmeler ile, 2010 yılına kadarki döneme ait projeksiyonları kapsayacak şekilde, CO2 emisyon envanteri hazırlık çalışmaları yürütülmektedir.
Diğer taraftan, İklim Değişikliği Ulusal Bildirime hazırlık çalışmaları kapsamında, Protokol’e taraf olunması ile en çok etkileneceği öngörülen demir-çelik ve çimento sektörlerinde, duyarlılık analizlerinin yapılmasının, Türkiye’nin bu alandaki müzakerelerde haklı gerekçelerini ortaya koyabilmesi açısından, büyük önem taşıdığını düşünüyoruz. Kyoto Protokol’üne giden yolda, ortak, fakat farklı sorumluluklar ilkesi çerçevesinde, Türkiye’nin özel şartlarını ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde, kota limitleri üzerinde salınacak sera gazı emisyonları, cezaya tabi olacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin, normal kotanın üzerinde bir emisyon payına sahip olması ve rekabet şansını koruyabilmesi için, demir çelik sektörünün, mevcut durumunun belirlenmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik enerji verimliliği ve yakıt karışım programlarının uygulanması, rehabilitasyon çalışmaları, işletme verimliliğinin arttırılması gibi önlemlerin fayda-maliyet analizleri, Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nin (EİE) koordinasyonunda, demir çelik sektörümüzde yapılacaktır.
Bunun yanı sıra çevreye yönelik olarak, Endüstriyel kirliliğin kaynağında kontrolünü amaçlayan,
- Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrolü,
- Endüstriyel tesislerden kaynaklanan hava kirliliği ile mücadele edilmesi,
- Büyük yakma tesislerinden havaya yayılan bazı kirletici maddelerin sınırlanması,
- Tehlikeli maddeler içeren büyük kaza risklerinin kontrolü,
ile ilgili direktiflerin uyumlaştırılması çalışmaları da devam etmektedir.
Yapı Malzemeleri Yönetmeliği, AB Teknik Mevzuatı çerçevesinde, AB’nin 89/106/EEC sayılı Yapı Malzemeleri Direktifi’nin, uyumlaştırılması neticesinde, 22 Haziran 2004 tarihinde, yürürlüğe girmiştir.
Yapı Malzemeleri Yönetmeliğinin, yapı malzemelerine iliştirilmesini öngördüğü CE işaretinin en önemli şartlarından biri olan “Onaylanmış Kuruluşların” görevlendirilmesi amacıyla, 01 Ocak 2006 tarihine kadar, bir geçiş dönemi uygulamaya konmuş, ancak, Türkiye’de henüz onaylanmış kuruluş akreditasyonu yapılamadığı için, Yönetmeliğin zorunlu yürürlüğe girme tarihinin, 01 Ocak 2007’ye kadar, ertelenmesi konusu gündemde bulunmaktadır.
Uluslararası düzeyde, akreditasyonu bulunan Avrupalı belgelendirme kuruluşları tarafından belgelendirilmiş olan bazı sektör kuruluşlarımız, söz konusu belgelendirme kuruluşları ile, CE işareti için uyum çalışmalarını, halen sürdürmektedirler.
Bu arada, AB (EN 10080) standardının inşaat demirinin tabi olduğu “TS 708” Standardının revizyonu olarak, hazırlanması görevi, TSE tarafından Derneğimize verilmiş bulunmaktadır. “TS 708” Standardının, EN 10080 ile uyum çalışmalarının hızlandırılması, demir çelik üreticilerinin önünü açacaktır.
Ayrıca, AB’ye uyum sürecinde, standart hazırlama çalışmalarında, ulusal mutabakatın sağlanabilmesini teminen, AB Teknik Komitelerinin ulusal yansımaları olarak oluşturulacak “Ayna Komiteler”e, Derneğimizce, sektör kuruluş temsilcileri ile birlikte, katılım sağlanacaktır.
Demir çelik ürünlerinin tabi olduğu “TS 708” Standardının, AB standartları ile uyum çalışmaları henüz tamamlanmamış olduğundan, CE markalamasına geçiş sürecinde, “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği” kapsamında olup, CE işareti taşıması zorunlu olmayan ürünler için, geçici anlamını taşıyan “G” işaretine yönelik çalışmalar da, halen Derneğimiz ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı arasında devam etmektedir. Bununla birlikte, CE işareti edinmenin ve devamlılığının, ilgili sektörlere getireceği maliyetlerin hesaplanmasına dönük çalışmalar da başlatılmıştır.
AB Komisyonu adına Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) tarafından yürütülmekte olan inceleme sürecinin tamamlanmasının ardından, “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği kapsamında” görevlendirilen ilk onaylanmış kuruluşun, CE işaretini vermeye başlaması beklenmektedir.
AB’ye üyelik sürecinde, “TS 708” Standardının uyumlaştırılması çalışmalarına hız verilmesi, demir çelik sektörümüz açısından büyük önem taşımaktadır.
Demir-çelik sektörümüz, AB’de yerleşik üreticiler ile aynı teknolojileri kullanarak üretim yapmakta olup, çevre standartlarına uyum konusunda da, yoğun bir çaba sarfetmektedir. Ancak, başta A.B. ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde sanayi kuruluşları tarafından gerçekleştirilen çevre yatırımları, devlet tarafından aktif bir şekilde desteklenirken, Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, sanayi kesimine destek olmak bir yana, ağır yükler getiren bir yaklaşım içerisine girmesi, Türk sanayiinin gelişmesini olumsuz yönde etkileyecek, Hükûmet politikaları ile de çelişen bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir
Sektörümüzün, Avrupa Birliği ülkelerindeki rakipleri ile eşit şartlarda rekabet edebilmesi için, başta elektrik enerjisi olmak üzere, girdi maliyetlerinin azaltılması, devletin özellikle çevre konularında uyguladığı sınırlayıcı, ilave maliyet yükleyici ve engelleyici uygulamaları, üreticileri büyük sıkıntılara sokan bürokratik engelleri ve sektör üzerinden gelir yaratma yaklaşımlarını terk ederek, sektörün önünü açacak uygulamaları benimsemesi ve bu cümleden olarak, sektörümüzün, çevre ile ilgili AB standartlarına ulaşmasına ve Ar-Ge projelerinin desteklenmesine yönelik, devlet yardımlarından yararlandırılması, büyük önem taşımaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse, Türk Demir Çelik Sektörü, AB ile uyum çalışmalarını en erken başlatan sektörlerden biri olarak, AB standartlarına uyum konusunda, çok yönlü çaba içerisindedir. 2005 yılının Temmuz ayında, son aşamasına getirilmiş bulunan Yeniden Yapılandırma Planı’nın onaylanması durumunda, demir çelik sektörümüz, Avrupa çelik sektörünün, bir parçası olma yönünde önemli bir adım daha atmış olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.