26 Kasım 2024
  • İzmir5°C

ALİAĞA DÜZELMEDEN İZMİR DÜZELMEZ

ALİAĞA HABER/ ALFATİVİ/ Ege Üniversitesi Çevre Sorunları uygulama ve Araştırma Merkezi eski Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem'le İzmir'in kirliliklerini konuştuk. Prof Erdem çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Aliağa Düzelmeden İzmir Düzelmez

28 Aralık 2012 Cuma 18:05

ALİAĞA DÜZELMEDEN İZMİR DÜZELMEZ

ALİAĞA HABER/ ALFATİVİ/ Ege Üniversitesi Çevre Sorunları uygulama ve Araştırma Merkezi eski Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem'le İzmir'in kirliliklerini konuştuk. Prof Erdem çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İzmir'in havasının Aliağa'nınki düzelmeden temizlenmeyeceğini söyleyen Prof Erdem, "Termik santral kuracaklar "Çevre kirliliği, 10 mikrogram olacak" diyor. 

Aliağa'nın 0 mikrogramı kaldıracak durumu yok. Orada demirci dükkanı bile açılamaz" dedi.

Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Eski Müdürü,  Prof. Dr. Ümit Erdem ile İzmir'in havasını, suyunu, kirliliğini konuştuk.

Çevreci kişiliği ile bilinen Prof. Dr. Erdem önceki yıllarda 5 üniversiteyle ortaklaşa gerçekleştirdikleri İzmir'de Hava Kalitesi ve Kentsel Gelişim araştırmasının sonuçlarını paylaştı. Sonuçlar özellikle Aliağa'nın kirliliğini tüm çıplaklığı ile ortaya sererken, standartların çok üstünde sülfür dioksit emisyonu oranları ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

İmisyon, atmosferde bulunan, ölçülen veya teneffüs edilen tüm gaz ve partiküllere verilen ad. Sülfür dioksit imisyonu ise, çoğunlukla fabrika ve endüstriyel işletmelerden havaya yayılan kirliliği gösteriyor.

Hannover Üniversitesi'nin önderliğinde, Stuttgart Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Karlsruhe Meteroloji ve İklim Araştırma Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen ve İzmir'de yaz ve kış mevsimlerindeki sülfür dioksit imisyonunun ölçüldüğü araştırma sonuçları çarpıcı gerçekleri ortaya koyan cinsten.

Bize bu araştırmadan elde ettiğiniz sonuçlardan bahseder misiniz?

İzmir ile ilgili kirlilik verilerini topladığımız bu bilimsel araştırmaya, 1996'da başlayıp 2000 yılında yayın yaptık. Bu, Hannover Üniversitesi, Stuttgart Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi'nin ortak bir çalışması.

İlk defa zeplinle, 800 metre yüksekliğinde, vertikal düşey ölçüm yapıldı. 1 buçuk milyar mark harcandı. Güntak'ın katkılarıyla Volkswagen yaptı bunu.

Aliağa'nın kirliliği, mikrogram metreküpte 80.30 şeklinde ölçüldü. Normalde 20 olması gerekir. Menemen-Aliağa çizgisi bu anlamda en yüksek değerlere sahip.

ALİAĞA BUNU KALDIRAMAZ

Bu değerler bize neyi anlatıyor?

İzmir'in kirliliğinin bir bölümü Aliağa'dan kaynaklanıyor. Sebebi de yazın esen kuzeybatı rüzgarları. Aliağa düzelmedikten sonra İzmir'in düzelebilmesi söz konusu değil. Bilim insanı ekonominin yükselmesine karşı değildir ama, veriler de ortada.

Yeni termik santral kuracaklar diyor ki, "Çevre kirliliği Avrupa'dan bile az olacak, 10 mikrogram olacak." Ama Aliağa'nın 0 (sıfır) mikrogramı kaldıracak durumu yok. Termik santral yapılacaksa eğer Aliağa'yı gözden çıkardılar demektir. Orada demirci dükkanı açarken bile düşüneceksin.

60'larda bir karar alınmış, sanayi bölgesi ilan edilmiş ama artık orasının nüfusu aynı değil, kirliliği aynı değil, artık kaldırmıyor.

Termik santrallerden tonlarca kül çıkıyor. Külleri ne yapacaksın? "Dağıtırız, yola koyarız" diyorlar. Molozları halledemedik daha. Onun için bizim iddiamız şu, "Aliağa'ya artık dokunulmayıp, yeşil dokuyu artırıp, var olanı koruyup çoğaltmalıyız. Kirlilik sorunu ancak bu şekilde düzelir.

Hava kirliliği ötesinde, sudaki mikroorganizma oranı, dünyanın en fazla kirliliklerinin barındığı yermiş...

Şimdi termik santrallerin külü bir yana, deniz kenarına kuruluyor ki soğutma denizden yapılsın. Denizden alıp, soğutmadan sonra geri denize veriliyor. Oradaki mikroorganizmayı direkt bozuyorsun. Yani bütün yaşamı bozuyorsun.

Sulanabilir arazi Türkiye'de yüzde 33'ten fazla. Menderes havzasını mahvettik, Gediz öyle, Bakırçay'ı da mahvediyoruz. İleride ne yapacağız? Gediz'i düzeltmek için uğraşılıyor ama çözüm yok. İlk önce kirlilik yaratan kaynaklar kapatılmalı. Yerel yönetimlerle hükümet bilimsel olarak ortak çalışmalı.

ARITMASIZ GEDİZ

Dünyadaki en kirli sanayi, yıllarca arıtmasız olarak Gediz'e geldi. Arıtma kuruldu ama zaman zaman kaçaklar oluyor. Oradaki insanlar diyor ki "koyunların kulağının arkası kurtlanıyor, balıklar ölüyor". Biz bu suyla sulama yapıyoruz, "ürünleri yetiştirirken eğer çıplak ayak dolaşırsak sivilce olur ayaklarımız" diyorlar.

Organize sanayi kuruyorsan önce arıtmayı kur, sonra tesisi. Trilyonluk iş yapıyorsun ama arıtma yok. Keşke mümkün olsa da kurulsa.Bir başka şey daha, turizm diye tutturuyoruz, Aliağa'nın dibi Foça, bırakın Yunan adaları bile istemedi, "sakın ha" dediler.

PİLOT BÖLGE BORNOVA'YDI

Hocam şehir içindeki çimento fabrikalarını ne yapacağız. Onların hava kirliliğine etkisi nasıl acaba. Elimizde var mı bir araştırma?

Çimentaş'ı anlatacağım, Ülkü Bayındır hiç unutmam 76-78 yılına ait benim dışarıdan desteklediğim Altındağ'daki ve Naldöken'deki göğüs hastalıklarıyla ilgili araştırmaları olacak. Bir kere Altındağ'da patlamadan mini depremler dediğimiz olaylar oluyor, okullar çatlıyor başka solunum yolları rahatsızlıkları. Bu araştırma bulunmalı. Pınarbaşı'nda eskiden ayva nar festivalleri yapılırdı. Şimdi git gör kalmadı, topraklar gitti, suları fabrikalar kesti. En önemlisi zeytin gibi bitkilerin üzerlerine çimento tozu yapıştı mı gözenekleri tıkar.

Vatandaşa soruyoruz, halkla herkesle konuşuyoruz. 15 günlük çocuk bir hafta solunum yetersizliğinden yatıyor. Ne diyorsunuz hocam.

Ben Altınyol'a araştırma yaptım, Altınyol değil orası Bakıryol. 73'ten önceye bakıyoruz yüzde 90'a yakın tarım alanı, şimdi yüzde 20'ye inmiş.

Aliağa cok gelişti de bizim mi haberimiz yok, yoksa orası gerçekten artık bitti mi? Volkswagen bize bir araç verdi, içerisinde ölçüm yapan bir aygıt var. Pilot bölge Bornova'ydı, yöntem Almanya'dan geldi. Yenilenmesi gereken çalışma olmalı, bıraksınlar Ren nehrinin kıyısında bunlar var diye konuşmayı.

Hocam sizce bilim adamları kentle ilgili önemli kararlarda dışarıda mı tutuluyor?

EXPO yürütme kurulunda çok değerli insanlar var. Sanayici, işadamı, siyasetçi ve devlet adamları var. Peki ya bilim insanı? Ben görmedim. Geçen yıl Rusya'nın EXPO rakip kentindeydim. Allah aşkına birileri oraya gitsin ve görsün bu adamlar nasıl ve neler yapıyor. Orada her yer yeşil, her yerde spor alanları var.

Bizde yeşil dokuyu kişi başına 4 metrekareye yükseltebildik. Bunlara bakılıyor EXPO'da. Tamam İnciraltı'nda yapılacak, karar verildi ama en azından o küçük çiftçileri harcamasınlar.

Örneğin 3 yüksek lisans tezi, 1 doktora tezi yaptırdık Karaburun'da. Karaburun biosfer rezerv alanı olmalı. Merkezi yönetimden koruma geliyor. Jandarmaya, polise deniyor "koruyun". Halbuki biosfer rezerv alanında daha çok sahiplendirilerek koruma olmalı. Balıkçıların yerine dokunmadık, orada çok güzel çalışma var. Kırma zeytin mesela, başka yok. Onu da koruyoruz. Korumanın özeti bu, ağaçtakini koruyoruz. Enginar, nergis, sümbül, Narkisos'un memleketi. Sonra sürgün Yörük kültürünün olduğu yerdir. Orası Dörtlüce Mustafa'nın yeridir. Bütün bunlar gözardı edilmeden korunmalıdır. Yerel halk da sahip çıkamıyor. "Bu bana kaça mal oluyor" diyor. İtalyanlarda olduğu gibi ekolojik değerleri korumalıyız. Karaburun'u bu değerleri koruyarak yapabiliriz.

Bir de Yunanlılarla bir projem var. Yunanlı bir arkadaş, "Biz hazırız, Karaburun'da hep beraber çalışma düzenleyelim" dedi. Orada Türk-Rum yan yana yaşanmış evler var. Bunları canlandırabiliriz.

petkim-cevre-b.jpg

AKCİĞER KANSERİ EN ÇOK İZMİR’DE GÖRÜLÜYOR

Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen “Türkiye’de Sisteme Yönelik Kanser Kayıt Örnekleri” konferansında  kapsamında meme ve akciğer kanserlerinin yaşlara göre oranı irdelendi. Konferansa Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Varol Çelik, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tuncay Göksel ve EÜ Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nazan Çetingül konuşmacı olarak katıldı. Akciğer kanserinin en az görüldüğü il Erzurum iken, en çok görüldüğü ilin İzmir olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tuncay Göksel, hastaların yüzde 90’nın erkek olduğunu ve ortalama yaşın 60 olduğunu vurguladı. Erkeklerde risk yaşının 75-79, bayanlarda ise 80-84 olduğunu dile getiren Prof. Dr. Göksel, “ Ne kadar uzun yaşarsak, akciğer kanseri olma riski de o kadar artıyor” dedi. Hastalığın en büyük nedeninin sigara olduğunu belirterek, “Akciğer kanseri sigara içtiğiniz sürece herkesi adil oranda öldürüyor” sözleriyle konuşmasına son verdi. Prof. Dr. Varol Çelik, “Meme kanseri ile boğuşmayan ülke yok. Türkiye yüzde 40 oranla ortalarda kalıyor. Gelişmekte olan ülkelerde bu oran artarken, gelişmiş ülkelerde yüzde 1 düşüş göstermektedir. Daha çok Güney ve Doğu Anadolu bölgelerinde görülen hastalığın, yüzde 17’sini 40 yaş altı bayanlar oluşturuyor. Hastalarımızın yüzde 70’ine kemoterapi uygulanmaktadır. Menopozlu hastalar daha fazla risk altındadır” diye konuştu. Prof. Dr. Çelik, “Meme koruyucu cerrahi son yıllarda ön plana çıkmakta, bizim amacımız bir santimden küçük erken evre meme kanserini yakalamak” dedi. Çocukluk çağı kanser verileri üzerinde duran Prof. Dr. Nazan Çetingül, “Değişik kanser türleri değişik yaş gruplarına göre farklılık gösterir. 1940 yılından bu yana gelişmeler gözlenmekte. Ülkemizde, 0- 19 yaş arası 2 bin 500- 3 bin çocukta kanser hastalığı olduğu görülüyor” dedi

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.