İHRACATIMIZIN GELECEĞİ
2005 Yılı ihracatımız % 14.7 oranında artarak 73.426.000.000.- USD olarak gerçekleşmiştir.Böylece sene başında 72.000.000.000.-USD olarak belirlenen hedef aşılmıştır. Hatırlatmak gerekir ki 2004’te ihracatımız % 33.6’lık artışla 64.000.000.000.-USD a varmıştı.
Ege’de 2005 yılında ihracat artış oranı % 9 olmuş ve 5,2 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaşmıştır.2005 yılında Ege’de sanayi ürünleri ihracatı 2004 yılına göre %2 oranında gerilemiştir.Türkiye genelinde ihracatın % 7,2’sini Ege Bölgesi gerçekleştirmektedir.Üzüntü ile belirtmek gerekir ki bu oran altı yıl önce % 15 –17 arasında idi.
İhracat gerçekleştiren firma sayısı 2004 yılında 37.700 iken 2005 yılında 40.304 olmuştur.2005 yılında dolar kurundaki gerileme % 1 Euro daki gerileme ise % 13 seviyelerinde gerçekleşmiştir.Ülkemiz ihracatının % 63 ü eur bölgesine yapıldığından % 18 lik değer düşüşü ihracatçının dünya piyasalarındaki fiyat rekabeti nedeniyle zaten küçük olan kar marjlarını yok etmektedir.İleride belirteceğim gibi ülkemiz piyasalarındaki forward veya hadge enstrümanlarını kullananlar , bu düşüş oranını kompanse edebilmiş ve ihracat yükselmesinin devamını sağlayabilmiştir. Ülkemizde maliyetlerin yüksek olmasından kaynaklanan bir üretim zorluğu vardır. Kurlardaki değişimlerden en fazla ve en hızlı etkilenen , üretim yapan sektörlerdir. Dış piyasada fiyatlar değişmezken, değerlenmiş YTL dolayısı ile üretim maliyetleri sürekli artan bir seyir izlemiştir.Nitekim rakamlara yansıyan ekonomik büyümeye rağmen bunun piyasalarda hissedilmemesinin en büyük nedeni budur.
Başta değerli YTL, enerji ve istihdam maliyetleri gibi olumsuzluklar büyümenin arkasındaki temel güç olan ihracatın yavaşlamasını beraberinde getirmiştir.
Değerli Türk Lirası neticesi düşük kur nedeniyle yerli üretime göre daha cazip olduğu için ara malı ve yatırım mallarında ithalat tercih edilmiştir.Dolayısı ile yerli üreticiler büyük sıkıntılar çekmektedir.Bununla ilgili rakam vermek gerekirse ocak-kasım 2005 döneminde ihracatın genel toplamı 65.994.414.000.-USD iken aynı dönemde yalnızca ara ve ham madde mallarının ithalatı 73.764.370.000.-USD olmuştur. Bugüne dek böyle bir trend hiçbir zaman görülmemiştir. Üreticiler kur seviyesinden dolayı iç pazarda daha pahalı hale gelen hammadde ve ara maddeyi yurt dışından temin etme yoluna giderken, istihdamda büyük bir sıkıntı yaratması muhtemeldir. Bu konu ekonominin vazgeçilmez belkemiği olan KOBİ ölçeğindeki işletmeleri çalışamaz duruma getirecektir. İstihdam (işsizlik) çözümü ise bu nitelikteki işletmelerin öncelikle teşvikinden geçmektedir.Fransa örneği gibi.
2005 Yılında dış ticaret açığı 42 milyar dolar civarındadır. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise % 61’lere inmiştir. 2004 yılında bu oran % 64,7 idi. Uluslar arası kabul görmüş kriterlere göre ihracatın ithalatı karşılama oranı % 65 in altına inmesi durumunda problem sinyalleri doğmaktadır.
1980’lerde başlayan ve 90’larda herkesçe kabul edilen küreselleşme olgusunda sermaye , az gelişmiş ülkelere aktarılsın , üretim oralarda oluşsun ve bu ülkelerdeki emek zenginleşsin. Bu prensip doğrultusunda Dünya Ticaret Örgütü , gerek Uruguay Raund ve gerek Kazablanka anlaşmaları ile üçüncü dünya ülkeleri gümrük tarifelerini çok düşürmüş ve bunun sonucunda şu anda bütün dünyanın büyük tehlike olarak gördüğü Çin ,Hindistan ,Pakistan ve Afrika ülkelerinin ucuz ürünleri , piyasalara nerdeyse hakim olmuştur.Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki üretim ve istihdam ne olacak ?Emek yoğun branşlar yok mudur?Herkes hıghteck üretim mi yapıyor?Bu sıkıntı geçen seneden itibaren belirgin şekilde hissedilmeye başlanmıştır.Böyle bir ortamda şahsen her ülkenin kendi üretim ve istihdam potansiyelini korumak için elden geldiğince anlaşmalara uyarak koruyucu tedbirlerin alınmasının tartışılmaz olduğuna inanıyorum.
İhracat büyümenin temelidir ve mutlaka sağlam bir sanayileşme gerekir. Bunun yolu ülkede daha çok katma değer yaratacak sistemi oluşturmaktır. Katma değer yaratmanın yolu da ihraç mallarının girdilerinin daha az ithal daha çok ülke üretimi ile temin edilmesidir.Halen uygulanan ekonomik programın en büyük eksikliği üretim-istihdam parametresinin göz önüne alınmamasıdır. Çünkü önem verilmemiştir. Nitekim üç yıllık istikrarlı para politikalarına rağmen işsizlikte azalma sağlanamamıştır. Üstelik üretim girdi maliyetleri içinde yer alan enerji (elektrik,doğalgaz ve petrol vb gibi) ve istihdam yüklerinin oranları OECD ülkeleri içinde en yüksek olan ülkeyiz.
Yatırım maliyeti konusunda rakip ülkeler ile bir kıyaslama yapılırsa ülkemizde % 50 daha yüksektir.Nitekim son dönemde sıkça bahsedilen 1,3 milyar dolarlık Hyundai yatırımının Çek Cumhuriyeti’ne gitmesinin sebebi budur. Eş zamanlı yapılan ,zenginlerin Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu ve fakirlerin Karakas’taki Ekonomik Forumlarındaki en önemli tartışma konusu istihdamdır. 2005 yılı sonunda 42 –44 milyar dolar arasında olan dış ticaret açığı 20 milyar dolarlık bir cari açıkla kapanacağı öngörülmektedir. Ülkemizde tasarruf seviyemiz çok düşüktür. Kendi içinde finansman enstrümanları çok azdır. Bu bakımdan dış kaynaklara müracaat etmek mecburiyetinde kalıyoruz. 2000 yılına göre bankacılık sistemi kırılganlığını kaybetti ,batan battı açık pozisyonlar kapandı ,yabancı bankalar sistemin içine sermaye ile girdi.Şu anda yabancı bankaların bankacılık sektörümüzdeki sermaye oranı % 20 ye ulaşmış olup Avrupa Birliği’nde bu oran % 40’lar civarındadır.Bankacılık son üç yıldır en karlı dönemini yaşamakta nitekim üç sene evvel T.M.S.F. tarafından el konulacak diye düşünülen Garanti Bankası’nın % 25’i 1.250.000.000.-USD’a satılmıştır.
Kamu maliyesindeki düzelme ve ciddiyet devam etmekte nitekim son iki yıldır cumhuriyet tarihinde ilk kez kamu açıkları öngörülenin altında oluşmuştur.Türkiye’deki toplam tasarruf enstrümanları ilk kez % 75 YTL % 25 döviz oranlarında oluşmuştur. Bu oranlar 2004 senesinde başabaş idi. Yapısal reformların bir bölümü yapıldı.Bu reformlar güçlü ekonomiye geçiş programının vazgeçilmez unsurlarıdır.Bunlardan para ve maliye politikalarının yanında :Radikal ve tabana yayılı vergi reformu
Sosyal güvenlik reformu
Kamu İktisadi Kurumlarının özelleştirmelerinin tamamlanması
Gibi yapısal reformlar artık daha fazla zamana bırakılmamalıdır. Gayri safi milli hasılanın % 5.5’ları civarındaki cari açık sorunu gündemde tartışılırken sosyal güvenlik açığının gayri safi milli hasılaya göre %4.5’lara ulaştığını gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Meclisteki sosyal güvenlik reformu paketinin 2050 yılında 65 yıllık emekliliğe , 2035 yılında da açık verilmeyecek bir hesaplama şeklinde gözüküyor. Takdirini size bırakıyorum.
12 yıllık bir birikim neticesi YTL’ nın % 35 – 40 lık bir değerlilikle gayri safi milli hasılayı hesapladığımızda ,bütçe açığı gayri safi milli hasıla oranı Maystrich kriterlerinin altında oluştu.Devlet ilk kez daha az borçlanmaya başladı.Bütün bu pozitif değişimler Avrupa Birliği ile olan süreçte Türkiye’nin kredibilitesini dünya platformunda çok yükseltmiş netice olarak da yabancı sermaye girişi ve reel faiz cazibesinin yanında borsa spekülatörlüğünü çok iyi bilen dünyadaki fon yöneticileri Türkiye’ye şu anda 55 milyar dolar üzerinde bir sermaye getirmişlerdir. Dalgalı kur sisteminde çıpa yok sabit kur yok.Bu sermaye birden ülkemizden çıkmaya kalkarsa dolar 3 liraya fırlar ve anormal para kaybederler .Merkez Bankamız ise çok para kazanır.Amaç Merkez Bankası’nın kar etmesi değil piyasa dengelerini optimumda tutabilmektir.
Faizlerin düşürülmesi elzemdir .Merkez Bankası bunu yapmak istemiyor,Brezilya’nın faizleri bizden yüksek diyor sayın guvernörümüz. Brezilya : asgari ücret 147 USD , elektrik 4 cent , kurumlar vergisi % 15 ,ihracatın % 40 ı tarım ürünü ,ihracat fazlası 39,7 milyar dolar.WTO ya imza atmadığı için ithalat gümrük tarifelerini iç piyasayı koruyabilecek şekilde ayarlıyor .Örnek : Brezilya’dan bir ayakkabı ülkeme gelirse % 7.75 gümrük vergisi var ,ben gönderirsem orda % 34 vergi var.Rekabet koşulları önemlidir.Aynı koşullar altında Türkiye’de %17 faiz versin.
Bugüne dek para politikaları ve kur meselesi tartışmalarını merkez bankasının lehine ve ihracatçının aleyhine işleyen ekonomik basının ve değerli Türk lirası para politikasını olumlu bulanların,son günlerde, böyle gitmez tehlike var demeye başladıklarına şahit oluyoruz.Sayın Merkez Bankası Başkanımız ,ara malı ve yatırım mali ithalatı artışı iyi haberdir diye konuşuyor.Halbuki Türkiye’de her ikisini de üreten önemli sayıda firma var. Bu firmalar son 15 yılda önemli yatırımlar yaparak bugünkü seviyelerine geldiler.Yüksek istihdam yaratmaktadırlar.Şimdi bu sektörlerin maliyet ve kur seviyesi nedeni ile yerlerini ithalata terk etmeleri iyi bir yol mudur?
Eğer yurt içinde üretilen malları doğru kurgulanmamış para politikaları nedeniyle ithal mallara ikame etmeye başlamışsak refah artışına ve dengeli büyümeye kavuşmak için daha çok bekleyeceğiz demektir.Enflasyon ile hayat pahalılığının birbirine karıştırılmaması gerektiğini göz önünde bulundurmamız lazım.Ülkemizde düşen enflasyona rağmen hayat pahalılığı devam etmektedir.Örneğin kira ,enerji , ulaşım ,yakıt ,elektrik gibi giderler enflasyonun çok üstünde bir artış göstermiştir. Türkiye ihracat ekonomisi ile büyümeyi ve gelişmeyi öngören bir yol izlemektedir.Hedef büyüme , kişi başına düşen geliri artırmak , milli geliri düzgün paylaştırmak , sosyal güvenliği tesis etmek , istihdam yaratmak kısacası halkını zenginleştirmektir.Türkiye bu performansı son 5 yıldır kahraman diye nitelendirdiğim sanayici imalatçı ihracatçılarla götürmektedir.Nitekim 2001 yılı sonunda 26 milyar dolar civarında olan ihracat 2005 yılı sonunda 73 milyar dolara varmıştır.4 yılda % 300 artış müthiş bir başarıdır.Ancak bu güzel dönemde cari açık denilen illetten maalesef kurtulamadık. İhracat Ekonomisi ile büyümeyi öngören hiçbir sistem cari açık değil tersine ihracat girdi fazlası ister.Son on beş yılda dünyada bu performansı gösteren ülkelere bakın.Bir ikisi hariç hepsinde cari açık yok gibidir.Kabul etmemiz gereken ,her ülkenin kendi yapısı, örfleri, coğrafik konumu, kültür ve rejimdeki eksik yapısal reformlara bağlı bir takım kriterler bu prensibi bozabilir.Ancak bu cari açık yok olması gereken ana unsurdur.Şu andaki cari açığın kapatılması için yürütülen ekonomik politikalar ve yapısal reformlar çerçevesinde yavaş bile olsa tedbirler ve kararlar alınması gerekir.Aksi halde ileride çok sıkıntılı dönemlerle karşılaşabiliriz.Cari açığın halen finanse edilebilir olması bizleri aldatmamalıdır.Zira dış değişkenlere bizim müdahale edebilmemiz mümkün değildir.Uluslar arası likidite fazlası ortadan kalkarsa kral çıplak hale gelecektir.
Merkez Bankamız 50 milyar dolara yakın rezerv ilan ediyor, yanlış... Bankaların döviz rezervleri ve meşhur merkez bankasının tasarruf mevduat hesabındaki işçi dövizlerimiz ki 13,5 milyar dolar civarındadır ; çıkarıldığında gerçek döviz rezervi 20-25 milyar dolar arasındadır. IMF Merkez Bankasının döviz stokunun 60 – 65 milyar dolar olması gerekir diyor. Merkez Bankası büyük miktarda döviz alımı yapabilir.Diğer taraftan DÇM deki 13,5 milyar doları da tavsiye etmesi gerekir.Dünyada hiçbir Merkez Bankasında mevduat hesabı işlemi yoktur.
Enflasyon düşürmek ve fiyat istikrarını sağlamak Merkez Bankamızın ana işlevidir.Yurt içi talebi azaltacağım, kontrol altında tutacağım doğal olarak yurt dışı alışı artacak yani ithalat .Böylece cari açık oluşacak bu açık büyüdükçe dolar talebi artacak ve kurlar yavaş yavaş reel değerlerine gelecek.Söylemesi güzel.Talep darlığından küçük sanayi ne olacak?Büyümenin ana kriteri istihdam nasıl artacak? İhracatçı nasıl bir yükselme trendi gösterecek ?Bunların düşünülmesi gerekmektedir.
Fiyat istikrarı iç talebin daraltılması değildir.Özünde nisbi fiyat dengesinin ve fiyatların istikrarlı bir yola girmesidir.Bu ancak üreticinin ve tüketicinin karşılıklı mutabakatı ile sağlanır.
Merkez Bankası uyguladığı politikalarla aramalı hammadde, yatırım malı ve tüketim malı taleplerini daraltarak fiyatları kontrol altında tutmak ve vergiden arındırılmış fiyat endeksleri ile istikrarın sağlandığını kabullenmek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Merkez Bankası özerk olmalıdır.
Fiyat istikrarı mutlaka gerekmektedir.
YTL halkın alım gücünün artması doğrultusunda değer kazanmalıdır.
Karşı çıkmamız gereken bunların gerçekte varolmadığıdır.
Merkez Bankası özerktir, bağımsızdır, mücadele etmesi gereken hükümet haricinde her yere çatmaktadır.İstikrar denildiği kadar yoktur.Nisbi fiyat dengeleri bozulmuştur.Hayat pahalılığı ciddi şekilde artmaktadır.
İstihdamda ağır vergi yükü, yüksek enerji maliyeti ve kayıp dışı ekonomi ihracatçının en büyük sıkıntısıdır.Bunun Yanında yüksek reel faize dayalı para politikaları ihracatçının ikinci büyük sıkıntı unsurudur. İhracatçı bugüne kadar ne yaptı?Ara mallarını ithal ikamesine gitti.Borçlanmayı hep dövizle yapmaya önem verdi.Verim ve kalite artışına önem verdi.Verimlilik artışının ardında firmaların daha fazla işi daha az işçi ile yaptırma politikaları yatmaktadır. Firmalar maliyetlerini kısmak için işçi çıkarmakta kalanlara daha fazla iş yükü yükleyerek verimlilik artışı sağlamağa çalışmaktadırlar. Makineleşmenin yanında istenmeden de olsa benimsenen başka bir politikada kayıt dışı işçi çalıştırmaktır.
Bankacılık içindeki enstrümanları bilhassa forwardı çok iyi kullandı. Özkaynak eksikliğine rağmen ihracatçı yapımız göz önünde tutulduğunda büyükler bugüne kadar olan performanslarını gösterebildiler.
Ege Konfeksiyon İhracatçı Birliği nin 855 ihracatçısının içinde 35 firma ihracatın % 63 ünü gerçekleştirmektedirler.Ege’deki 295 deri ihracatçısı firmanın 9 firması ihracatın % 49 unu gerçekleştirmektedirler.Uludağ İhracatçılar Birliği’ne kayıtlı otomotiv birliğine üye 2850 firmanın içinde 5 firma ihracatın % 60 ını gerçekleştirmektedirler.Bu azınlık firmaların çoğunluğu da yönetimleri yapılanmış hatta kurumsal hale gelmiş firmalardır. Bankalarla çok İyi ilişkileri mevcuttur.Türkiye’ nin ihracatının % 75 ini yani ellibeş altmış milyar dolar arasındaki ihracatı , ihracatçıların % 5-8 arasındaki kısım yapmaktadır.Bu yapılarından dolayı 2003-2004-2005 senelerinde büyük miktarda forward enstrümanını kullandılar.2005 senesinin ortalama eur kurunu 1,88 ile 1,91 ytl arasına getirmeyi başarmışlardır.2004 senesinin de ortalama eur kuru yine bu enstrümanlarla 1,82 ytl civarında olmuştur. Böylece katma değerdeki artışlara cevap verebilmiş , ihracatını iftahar ettiğimiz oranlarda yükselmesini sağlamış durumdadırlar.
Şimdi 2006 senesine girdik usd 1,34 ,eur 1,61 seviyelerinde.Merkez Bankası faizi ile döviz faizi arasındaki fark % 7-9 arasıdır.Senelik forward ortalaması % 4 tür.1,62 nin % 4 fazlası 1,68 .Bu durumda 2003-2004-2005 senesini eur kurunu 1,90 civarında kapatan büyük ihracatçı şu anda 2006 yılında kendini 1,68 –1,70 arasında bir değerle hesaplamak mecburiyetindedir.Katma değer paylarındaki artışı düşünelim : sigorta işçilik muhtasar enerji telekominikasyon ve genel gider netice de maliyette belirgin bir artış.2005 senesinde Eur döviz girdi kuru 1,88 olan bir şirketin 2006 senesinde 1,68 le karşı karşıya kaldığı bir ortamda bulunuyoruz.Basit bir hesaplama ile 5 milyon Eur’luk bir ihracatta maliyet artışını koymadan 600.000 Eur’luk bir eksik girdi olmaktadır.Bu durumun ihracatımızı büyük bir şekilde rahatsız edeceğine inanıyorum.
Sanayi odamızın yönetim kurulundan ricamız dalgalı kur sistemine rağmen, bunun bir takım oyunu olduğunu her platformda gündeme getirmelidir.Takım oyunundan anladığımız ekonomik programın sadece para politikası ve dolayısı ile enflasyonun ve fiyat istikrarının kontrolü olmadığıdır.Amaç hastayı tedavi ederken vücudun tüm organlarının iyileştirilmesidir.Enflasyon kontrolü ve mutlaka bununla uyumlu üretim ,istihdam ve katma değer ilişkilerinin alt yapılarını sağlıklı oluşturmanın vazgeçilmez yol olduğunu söylemek mecburiyetindeyiz.
Sanayi odamızın Sayın Bakan Kürşat Tüzmen’in değerli Türk lirası para politikasına dair son üç yıllık görüş ve söylemleri ve aynı zamanda Türkiye İhracat Meclisi Başkanı Sayın Oğuz Satıcı’nın söylemlerinde merkez bankasına yaptığı göndermeler paralelinde beyanat ve görüş vermesi gerekmektedir.Birebir ziyaretlerde geç kalınmadan bugüne dek olandan çok daha aktif bir ekonomik politika talebinde bulunması gerekmektedir.
Ayrıyeten küreselleşmenin yanlış tatbikatının, üçüncü dünya ülkelerinin ülkemize getirdiği istihdam ve üretim sorunlarının her an hatırlatılması ve ekonomik programın ihracat büyümesi ile mümkün olacağının sanayicilerin en yüksek kurumu olan sanayi odamızın ana gündeminde olması gerektiğini hatırlatırım. Saygılarımla....
JAK GALİKO’NUN 30.01.2006 TARİHİNDE EBSO MECLİS TOPLANTISINDA YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA METNİDİR….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.