- İŞSİZLİK SORUNU EN ÇOK GENÇLERİ VURUYOR. 2006 YILINDA GENÇLERDE İŞSİZLİK ORANI, 25 YAŞ ÜZERİNDEKİLERİN 10.8 PUAN ÜSTÜNDE GERÇEKLEŞTİ.
- 1989 YILINDAN 2006 YILI SONUNA KADAR, 3 MİLYONUN ÜZERİNDE GENÇ İŞGÜCÜ PİYASASININ DIŞINA ÇIKTI. 1989 YILINDA GENÇLERDE YÜZDE 16.6 OLAN İŞSİZLİK ORANI 2006 SONUNDA YÜZDE 18.7’YE YÜKSELDİ.
- ÇALIŞMAK ISTEDIKLERI HALDE İŞ BULAMAYACAĞI KORKUSU İLE İŞ ARAMAYAN “TAMPON GENÇ” SAYISINDA BÜYÜK BİR PATLAMA YAŞANDI.
- 2002-2006 DÖNEMİNDE İŞSİZLİK GERÇEĞİNİ YÜKSEK OKUL VE FAKÜLTE MEZUNLARI DAHA ACI BİR BİÇİMDE YAŞADI. YÜKSEK OKUL VE FAKÜLTE MEZUNU GENÇLERDE İŞSİZLİK ORANI YÜZDE 35’E YÜKSELDİ.
Seçimlere giden Türkiye’nin en önemli sorunlarından birini işsizlik oluşturuyor. Ankara Ticaret Odası (ATO), seçimlere bir hafta kala, Türkiye’nin “genç işsizler” sorununu masaya yatırdı.
ATO’nun Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yararlanarak hazırladığı “Genç İşsiz Ordusu” raporuna göre, işsizlik en çok gençleri vuruyor. Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusun dörtte birini 15-24 yaş arasındaki genç nüfus oluşturuyor. 2006 yılında gençlerde işsizlik oranı, 25 yaş üzerindekilerin 10.8 puan üstünde gerçekleşti.
- GENÇLERDE İŞSİZLİK ORANI YÜZDE 18.7 -
İşgücü istatistiklerinin periyodik olarak yayınlanmaya başlandığı 1989 yılından 2006 yılı sonuna kadar 3 milyonun üzerinde genç işgücü piyasası dışına çıktı. 1989 yılında gençlerde yüzde 16.6 olan işsizlik oranı 2006 yılı sonunda yüzde 18.7’ye ulaştı.
Okullaşma oranlarının yükselmesi ve eğitim süresinin uzaması, işgücü dışı nüfusun öğrenciler nedeniyle artmasını gerektirse de, artış bunun çok daha fazla üzerinde gerçekleşti. İş gücü dışına çıkan 3 milyon gencin 1.7 milyonunu öğrenciler oluşturdu.
- GENÇLER BÜYÜMEDEN NASİBİNİ ALAMADI -
2002 yılından bu yana ekonomide yaşanan büyüme işsizlik oranlarını azaltmadığı gibi, genç işsizlik oranlarında da bir iyileşme yaratmadı.
1989-2001 yılları arasında en yüksek genç işsizliği yüzde 17.7 ile 1993 yılında yaşandı. 1994 yılındaki krize rağmen genç işsizlik oranı 1994 yılında yüzde 16.1’e geriledi. Daha sonraki yıllarda da düşmeye devam etti ve 2000 yılında yüzde 13.1 ile en düşük seviyesine ulaştı.
1989-2001 döneminde genç işsizlik oranı, 25 yaş ve üzerindekilerin işsizlik oranından 10.4 puan daha yüksek seyrederken, bu fark 2002-2006 döneminde daha da arttı ve genç işsizlerin işsizlik oranı, 25 yaş ve üzerindekilerin işsizlik oranının 11.5 puan üzerine çıktı. Bu artış 25 yaş üzerindekilerin işsizlik oranlarındaki artışa rağmen gerçekleşti.
TAMPON GENÇ SAYISINDA PATLAMA
İş bulmada yaşadıkları zorluklar gençleri iş piyasasından soğuttu. Özellikle 2004 yılından sonra gençlerin umutsuzlukları her yıl daha da arttı. 2004 yılından itibaren çalışmak istediği halde iş bulamayacağı korkusu ile iş aramayan, dolayısıyla işsiz sayılmayan “tampon genç” sayısında büyük bir patlama yaşandı.
2002 yılında her 100 genç işsize 13 iş aramayan genç düşerken, 2006 yılında 83 genç düşmeye başladı. Mevsimlik çalışanlar da eklendiğinde bu sayı 95’e ulaştı. Diğer bir ifadeyle, 2006 yılı sonunda “bir işsiz gence bir de tampon genç” karşılık geldi.
OKUMUŞ İŞSİZ ÇOCUKLAR
Türkiye’de işsizlik gerçekliğini, yüksek okul ve fakülte mezunları daha acı bir biçimde yaşıyor.
47 bin öğrencinin “sıfır çektiği“ ÖSS sınavlarında yüzleri gülen başarılı öğrencileri de mezuniyet sonrası işsizlik sorunu bekliyor. Yüksek okul ve fakülte mezunu gençlerde, 1989-2001 döneminde ortalama yüzde 30.8 olan işsizlik oranı 4.3 puan daha yükselerek 2002-2006 döneminde yüzde 35.1’e çıktı.
Eğitim seviyesinin yükselmesiyle birlikte genç işsizler içindeki yüksek okul ve fakülte mezunlarının oranı da artıyor. Düşük eğitimli gençler, daha düşük ücretlere ve kayıtdışılığa razı oluyor. Bu da lise altı eğitimlilerin işsizlik oranının diğerlerinden daha düşük olmasına yol açıyor. Buna rağmen, lise altı eğitimli gençler de 2002 yılından sonra kendini daha yoğun hissettiren işsizlik sorunundan kurtulamadı. 1989-2001 döneminde ortalama yüzde 11.5 olan lise altı eğitimli genç işsizlik oranı, 2002-2006 döneminde yüzde 14.9’a yükseldi.
İŞSİZLİĞİ AZALTMAK İÇİN YATIRIM YAPILMIYOR
İşsizliğin çaresi, üretimi artıracak yatırımlardan geçiyor. Ancak yıllardır istenen seviyede yatırım yapılamadı. Büyümeye rağmen yatırımların milli gelirden aldıkları pay artırılamadı.
1989 yılında milli gelirden yatırımlara yüzde 23.5 pay ayrılırken, 2006 yılında ayrılan pay yüzde 21 oldu. 1997 yılında milli gelirden yatırımlara ayrılan pay yüzde 26 ile en yüksek seviyesine ulaştı. Büyümeye rağmen, bu seviyeye bir daha ulaşılamadı. Yatırımlara 2006 yılında ayrılan kaynak 121.1 milyar YTL oldu.
BİR KİŞİYE İŞ YARATMANIN MALİYETİ
2006 yılı itibariyle işsiz sayısı 2 milyon 447 bin kişi... 2006 yılında verilen teşviklerdeki toplam yatırım tutarının öngörülen toplam istihdama bölünmesiyle hesaplanan kişi başına yatırım tutarı, bir başka deyişle “bir kişiye iş yaratmanın maliyeti” 184.8 bin YTL.
Tüm işsizlere iş yaratmanın maliyeti ise Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 80’ine yakın bir kısmını teşkil eden 452 milyar YTL’ye ulaşıyor.
İŞSİZLERİN ÜÇTE BİRİ ÜÇ BÜYÜK İLDE
İşsiz sayıları ve işsizlik oranları bölgelere göre büyük farklılıklar gösteriyor. İşsizlerin üçte biri 3 büyük ilde bulunuyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de işsizlik oranı yüzde 11-12 aralığında hareket ediyor.
Tarım sektörünün yoğun olduğu bölgelerde ise işsiz sayısı çok az... Doğal olarak bu bölgelerdeki işsizlik oranları da Türkiye ortalamasının çok altında kalıyor. Buna karşılık tarımda çalışanların daha az olduğu orta gelişmiş bölgelerde, tarım dışı alanlarda iş arayanlar, işsizlik oranlarını yukarı çekiyor.
TEŞVİKLER İŞSİZLİĞİ AZALTMADI
Bölgesel farklılıkları gidermek için verilen teşvikler, işsizliği azaltmaya yaramadı. Yeni teşvik yasalarının yürürlüğe girdiği ve TÜİK’in de bölgesel bazda işgücü piyasası verilerini yayınladığı 2004 yılından 2006 yılı sonuna kadar sözkonusu teşviklerle 471 bin kişiye istihdam yaratılması öngörülüyordu.
EN YÜKSEK İŞSİZLİK ADANA BÖLGESİ’NDE
2006 yılında en yüksek işsizlik oranı yüzde 16.1 ile Adana-Mersin illerini içeren “Adana Bölgesi”nde yaşandı. Bu bölgede 3 yılda yaratılması öngörülen istihdam 12 bin 221 kişi iken bu hedefin ancak yüzde 2.6’sı gerçekleştirilebildi. Çalışabilir yaştaki nüfus artışı da dikkate alındığı, bu artış Adana Bölgesi’nde işsizliğin azaltılmasında etkili olmadı. 2004 yılında 160 bin kişi olan işsiz sayısı, 2006 yılında 209 bin kişiye yükseldi ve Adana-Mersin bölgesi yüzde 16.2 ile en yüksek işsizlik oranına sahip bölge oldu.
İstihdam oranının en düşük olduğu ve işsizlik sıralamasında ikinci sırada bulunan “Mardin- Batman-Şırnak-Siirt” Bölgesi’nde 3 yılda yaratılması öngörülen istihdam 6 bin 37 kişiydi. Ancak bölge, öngörülen toplam istihdamdan yüzde 1.3 pay aldı. 2004-2006 yılları arasında Türkiye’de net istihdam artışı yaşanırken, “Mardin- Batman-Şırnak-Siirt” Bölgesi’nde çok hızlı bir istihdam azalışı yaşandı. 2004 yılında yüzde 37.7 olan istihdam oranı 2006 yılında yüzde 25.8’e geriledi. Verilen teşviklerden sadece yüzde 1 civarında pay alan bölgede işsizlik oranı 2.5 kat arttı.
ATO BAŞKANI AYGÜN
ATO Başkanı Sinan Aygün, rapora ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin yatırıma değil ithalata dayalı sanal bir büyüme yaşadığını belirterek, “Büyüme sanal, işsizlik gerçek... Bu büyüme modelini çöpe atın” dedi. Sanal büyümenin işsizliğe çare olmadığını, büyümeye rağmen genç ve eğitimli nüfusta işsizliğin artmaya devam ettiğini kaydeden Aygün, siyasetçilere de “Mazotu bırakın, işsize bakın” diye seslendi. Aygün, şöyle devam etti:
“Üretime dönük sektörlerin milli gelir içindeki payı azalırken tüketime yönelik olan sektörlerin ve ithalatın payı artıyor. Beş yıldır uygulanan İthalata dayalı büyüme modeli hem dış açığı artırdı hem de işsizliği körükledi. Bu büyüme modeli Türkiye’nin değil ithalat yaptığımız ülkelerin üretim ve istihdamını artırdı. Türkiye’de ise işsizlik kronikleşti. Seçimlerden sonra kurulacak hükümet, bu ekonomi modelini çöpe atıp üretim ve istihdam artışına dayalı büyüme modeline geçmelidir. Çünkü bu büyüme modeli gençlere ‘işsizsiz sen işsiz kal’ demektedir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.