M.Ender Özer
Günümüz dünyasında daha iyi bir gelecek beklentiniz olabilmesi için yaşadığınız çağı ve gidişatını doğru değerlendirmeniz ve buna göre pozisyon değişiklikleri yapabilecek esneklikte olmanız gerekmekte.
Bu işveren için de böyle, çalışan için de, ülkeler için de.
Günümüzün gerçekliğinin tam olarak neye tekabül ettiği ve geleceğin nasıl biçimleneceği konusundaki en elle tutulur bilginin bir Komünist tarafından dile getirildiğini duyunca belki şaşıracaksınız ancak, 1848 yılında kaleme alınan Komünist Manifesto’nun muhtemelen en önemli paragrafında Marks ve Engels şöyle yazmıştı: Bütün sabit ve donmuş ilişkiler, beraberlerinde getirdikleri eski ve saygıdeğer önyargılar ve görüşlerle birlikte tasfiye oluyor; bütün yeni oluşmuş ilişkiler kemikleşemeden eskiyor. Yerleşmiş ne varsa eriyip gidiyor, kutsal ne varsa lanetleniyor. İnsan, gerçek yaşam koşullarına ve hemcinsleriyle olan ilişkilerine nihayet ayık kafayla bakmak zorunda kalıyor.
Ürünleri için sürekli genişleyen bir pazara olan ihtiyacı, burjuvaziyi dünyanın dört bir yanına kovalıyor. Burjuvazi her yerde barınmak, her yere yerleşmek, her yerde bağlantılar kurmak zorunda kalıyor. Burjuvazi, dünya pazarını sömürmekle her ülkenin üretimine ve tüketimine uluslararası bir nitelik verdi. Gericileri derin kedere boğarak sanayinin ayaklan altından, üzerinde durduğu ulusal temeli çekip aldı.
Eskiden kurulmuş bütün ulusal sanayiler yıkıldılar ve her geçen gün yıkılmaya devam ediyorlar. Bu sanayiler, kurulmaları bütün uygar ülkeler için bir ölüm kalım sorunu haline gelen yeni sanayiler tarafından; artık sadece yerli hammaddeleri değil, dünyanın en ücra köşelerinden getirilen hammaddeleri işleyen sanayiler tarafından; ürünleri sadece ülke içinde değil, dünyanın her yerinde tüketilen sanayiler tarafından yerlerinden ediliyorlar. Bir ülkenin üretimiyle karşılanan eski ihtiyaçların yerini, uzak ülkelerin ve iklimlerin ürünleriyle karşılanması gereken yeni ihtiyaçların aldığını görüyoruz.
Eski yerel ve ulusal sınırlarına kapalılığın, kendi kendine yeterliğin yerini, ulusların çok yönlü ilişkilerinin ve evrensel karşılıklı bağımlılığın aldığına tanık oluyoruz. Ve maddi üretimde olan, fikri üretimde de oluyor. Tek tek ulusların fikri yaratıları, ortak mülk haline geliyor. Ulusal tek yanlılık ve dar kafalılık giderek olanaksızlaşıyor, sayısız ulusal ve yerel edebiyattan ortaya bir dünya edebiyatı çıkıyor.
Burjuvazi, tüm üretim araçlarının hızlı gelişmesiyle, son derece kolaylaşmış iletişim araçlarıyla, en barbarları da dahil tüm ulusları uygarlığın içine çekiyor. Ucuz meta fiyatları, burjuvazinin bütün Çin sedlerini yerle bir ettiği, barbarların inatçı yabancı nefretini teslime zorladığı ağır toplar haline geliyor.
Burjuvazi, yok etme tehdidiyle bütün ulusları burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor. Uygarlık dediği şeyi içlerine almaya, yani onları bizzat burjuva olmaya zorluyor. Tek kelimeyle kendi görüntüsüne benzer bir dünya kuruyor.”
1848’de dile getirilen bu öngörüler büyük oranda gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor.
Eğer hala bir miktar eksiklik varsa da bunu Çin ve yakın gelecekte Hindistan tamamlayacak gibi görünüyor.
*
Amerikalı gazeteci Thomas L. Friedman Pulitzer ödülü kazandığı “Dünya Düzdür” adlı kitabında bu gelişmeleri geniş çapta ele almış ve geleceği daha doğru kavramak adına Bu ülkeleri incelemiştir. (Boyner yayınları tarafından neşredilen bu kitabı okuyarak o ülkelere yapacağınız yolculuk masraflarından tasarruf edebilirsiniz.)
Friedman’ın kitabından Çin’le ilgili bazı satırları sizlere aktarmamın faydalı olacağını düşündüm:
***
Çin, 11 Aralık 2001 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü'ne (World Trade Organization-WTO) resmen katıldı. Bu, Çin'in, dünyadaki çoğu ülkenin uyguladığı ithalat, ihracat ve yabancı yatırım kurallarını uygulamayı kabul etmesi demekti. Bunun anlamı ise Çin'in, kendi oyun sahasını dünyanın geri kalanının oyun sahasıyla, ilke olarak aynı hizaya getirmesiydi.
Birkaç gün sonra Pekin'deki bir pompa fabrikasının duvarına, fabrikanın Çinli yöneticisi tarafından bir afiş asıldı.
Afişte, Mandarin Çin’cesine çevrilmiş bir Afrika atasözü yazılıydı:
Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır,
Bilir ki en hızlı koşan aslandan hızlı koşamazsa ölecek.
Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da,
Bilir ki en yavaş koşan ceylanı yakalayamazsa açlıktan ölecek.
ister aslan olun ister ceylan,
En iyisi siz güneş doğar doğmaz koşmaya başlayın.
***
Mao'nun o küçük Kızıl Kitabını kaç Çinlinin satın aldığını bilmiyorum, ama Çin-WTO anlaşmasını izleyen bir kaç hafta içinde WTO kurallar kitabının Çince baskısı iki milyon satmıştı.
***
Çin'de nüfusu bir milyonun üzerinde olan 160'tan fazla şehir vardır. Bugün Çin'in doğu sahilinde adını hiç duymadığınız bir şehre rastlar ve burasının dünyada en fazla gözlük çerçevesi üreten yer olduğunu öğrenebilirsiniz. Bir sonraki şehir dünyanın en çok çakmak üreten, bir sonraki Dell'e en çok bilgisayar monitörü yapan, bir sonraki cep telefonu üretiminde uzmanlaşmış yerlerdir. Japon yönetim danışmanı Kenichi Ohmae, The United States of China adlı kitabında, sadece Hong Kong'un kuzeyindeki Zhu Ziyang Deltası bölgesinde 50.000 kadar Çinli elektronik parça tedarikçisinin bulunduğunu tahmin ediyor.
***
Meksikalı bir gazetecinin Çin merkez bankası yetkilisi ile yaptığı ve Amerika – Çin ilişkilerini sorguladığı röportajında aldığı cevap şöyleydi;
“Bir zamanlar kurtlardan korkardık.
Sonra kurtlarla dans etmek istedik.
Şimdi kurt, biz olmak istiyoruz.”
***
Yerimizin darlığından örnekleri burada kesiyorum. Önümüzdeki yazıda Hindistan’dan bazı örnekler ve Ülkemizi ilgilendiren kıyaslamaları ele alırız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.