DÜNYA AH BU DÜNYA, YALAN DÜNYA…
17 aralık 2006’da, Kemeraltı mevkii, YKM Cinebonusta (eski Çınar Sineması) “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” filminin galasını sosyeteyle beraber (!) seyrettim. Orası Çınar Sinemasıyken, “ya ben küçüktüm, ya sinema büyüktü?” inanılmaz bir dekoru vardı. Dolmabahçe Sarayında gibi hissederdi insan kendimi. En az 4 m. çapında kocaman kristal avizeleri devasa yükseklikteki tavana oturmuş, etrafa sarı, loş bir ışık yayardı. Yine o tavan, birbirinden güzel kartonpiyerlerle süslü, bir sanat eseri gibiydi. Duvarları, şal desenli duvar kağıtları ve el yapımı yağlıboya tablolarla süslüydü. Hatta tam salona giren merdivenin büyük sağır duvarında, bir o kadar büyük, çerçevesi altın varaklı bir genç kız portresi vardı.
Şimdi tabi daha digital olmuş. Salonu küçültmemişler allahtan ve bir alışveriş merkezi sineması havasından uzak şükürler olsun ki… İzleyeceğimiz film de “A milli Uzay filmi” olarak lanse edilmiş olan “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu”…
Önce prömiyer. Prömiyere Deniz Seki (En çok, karşı duran bir duruşu var onun, o yüzden beğenirim. Sanki kadın değil de, insan olma çabası varmış gibi durur. Sonra kliplerini, şarkıcılığını, oyunculuğunu da beğenirim), Avrupa Yakası Sertaç, bir de Tescilli erkek güzellerimizden Burak Hakkı (Yani yakışıklı!) katıldılar. Orda Cüneyt Arkın’ı görmek isterdim, zaten onun için gitmiştim. Ömrü hayatımda bir jön görmüş olayım diye, o da nasip olmadı.
Tüm dalga geçmelere rağmen Cüneyt Arkın 1982’de “Dünyayı Kurtaran Adam” filmini çektiğinde iyi bir şey yapmıştı bence. Bir sürü çekim ve mantık hatasına rağmen, eldeki avuçtaki kullanılarak, tüm olanaksızlıklarla bir ilk yapılmıştı. İlk Türk bilim kurgu filmi… Hiçbir şey yapmamaktansa, yanlış bir şey yapılmıştı sonuçta. Hatta Yale Üniversitesi Sinema Bölümünde ders olarak okutuldu. Yurtdışında komedi filmi olarak 20 dolara satılan bu filmin meşhur sahnelerinden, uzaylıların ata binmesi, hamamda çekilen uzay sahneleri, Cüneyt ağabeyimizin 2-3 tonluk kayaları kaldırıp fırlatması, 3 boyutlu yapılmış karton ışın kılıçları vs… bu filmin en müthiş ve berbat Türk filmi olması özelliğini taşımasına yeterliydi. Sırf film değil, hepimiz taşıdık bunu ama bir yere kadar. Neyse bu bardak olmadan önceki Yeşilçam ve bizim için bir külttür, öyle de olacaktır.
Türkiye çok şey atlattı bunu da atlatır derken, tüm yürekliliğim ve iyi niyetimle belirtmeliyim; bu 2. film, üstelik 2 milyon dolarlık bütçeyle niye yapılmış anlamadım. Yeni çekilen film bunun devamı niteliğindeyse; ki senaryo onu gösteriyor, bence daha yaratıcı olmalıydı. En azından böyle pandomim tadında değil de, daha bir ayakları yere basan, teknoloji sonuna kadar kullanılan bir bilimkurgu filmi olmalıydı. Hem böylece, bütün dünyaya da sonunda çektik, alın izleyin demiş olacaktık. Ama öyle olmadı. Ben bu kadar arabeski İbrahim Tatlıses filmlerinde bile görmedim. Bilimkurgu yok. Uzaya halı silken, uzay mekiğinde gözleme açan, yerleri arap sabunuyla silen Ayşen Gruda var. Uzaydan çöp toplayan Sertaç, Orhan Baba dinleyip, rakı içen Mehmet Ali var. Ve replikler tamamen Türk milletinin örf ve adetleriyle dalga geçmeye yönelik. İnanın içim acıdı. Sosyeteden bir kimse bile gülmedi bu komedi-bilim kurgu filmine. Bu traji komik öyküye bense sadece 1 saat katlanabildim ve çıktım. Sonunu bilmiyorum, hiç merak etmedim.
Şimdi sıra üçüncü filmde. Dünyayı kurtaran adamın oğlundan, dünyayı kurtaran adam diye yeni bir film yapılması bize müstehak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.